Hürriyet Yazarı Cansu Çamlıbel, Nuri Bilge Ceylan'ın Washington serüvenini köşesine taşıdı. Geçen pazar günü, zamanın bu sevimsiz ruhuna direnen bir salonda buldum kendimi. Meşhur Smithsonian Enstitüsü’ne bağlı 19 müze ve galeriden biri olan Freer Gallery of Art, üçüncüsü düzenlenen Washington DC Türk Film Festivali’ne ev sahipliği yaptı. Festivalin büyük sürprizi bu sene Cannes Film Festivali’nde finale kalan ‘Ahlat Ağacı’nın Amerika prömiyeri için sessiz sedasız Washington’a gelen yönetmen Nuri Bilge Ceylan’dı.
Filmi Nuri Bilge Ceylan ile birlikte izleme fırsatını kaçırmak istemeyen Amerikalılar üç yüz kişilik Meyer Oditoryumu’nun kapısında gösterimden saatler önce sıraya girdi. Dahası, teknik aksaklıklar nedeniyle üç saat sekiz dakikadan üç buçuk saate uzayan gösterim süresince gıklarını çıkartmadılar. Seyircinin büyük bölümü gösterim sonunda Nuri Bilge Ceylan’ın sahneye çıkarak soruları yanıtlayacağı bölümü merakla bekledi. Genelde herhangi bir film iki saati aştı mı fenalık geçiren Amerikan sinemaseverler için rekor bir sabır denemesiydi diyebiliriz.2014’te Cannes’da ‘Altın Palmiye’yi kaldıran meşhur smokinli fotoğrafından hayli farklı, spor kıyafetli ve biraz da jet lag etkisinde bir Nuri Bilge Ceylan buldular karşılarında. Spotların altına kendisi geçince başta biraz gerilen Ceylan, çekingenliğini hızlı attı ve yanında getirdiği çevirmen yerine kendisi İngilizce olarak yanıtladı soruları. Onu tanıyanların iyi bildiği mütevazı ve sahicilikten taviz vermeyen üslubuyla seyircinin gönül tellerine dokundu. Bu arada Ceylan salonun yarısını Amerikalıların, yarısını ise Türk asıllı Amerikalıların doldurduğunu oracıkta yaptığı mini kamuoyu araştırmasıyla bizzat kendisi tespit etmiş oldu.Bu buluşmanın benim açımdan en şaşırtıcı yanı seyirciler arasından bir kişinin bile Nuri Bilge Ceylan’a Türkiye’deki siyasi ortamla ilgili tek bir soru yöneltmemesi oldu. O kadar alışığız ki entelektüel Amerikalıların her karşılaştıkları Türk’ü güncel durumla test etmelerine, Nuri Bilge Ceylan’a sadece yazdığı karakterlerin ruh haline ve filmin finalindeki mesajı kavramaya dönük sorular sormaları eminim ki organizasyona emek verenleri epey rahatlatmıştır. Yeri gelmişken Washington Türk Film Festivali’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün desteği ve Washington Kültür ve Tanıtma Müşavirliği tarafından düzenlediğini hatırlatayım. Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç ve eşi de ‘Ahlat Ağacı’nı o gün o salonda izleyenler arasındaydı. Büyükelçi Kılıç gösterimin ertesi günü ise Nuri Bilge Ceylan’ı yemekte ağırladı.Belki de Amerikalı seyircinin Nuri Bilge Ceylan’ı politik sorularla sıkıştırmamasının sebebi yönetmenin politik duruşunu yazıp yönettiği hikayeyle zaten son derece net bir biçimde ortaya koymuş olmasıdır. Pek çok sinema eleştirmeni ‘Ahlat Ağacı’nın Ceylan’ın en iyi filmi olduğunu yazdı. Sinematografik anlamda onlarla aşık atacak bir yorumda bulunamam ancak bana kalırsa ‘Ahlat Ağacı’ Nuri Bilge Ceylan’ın en politik filmi. Daha doğrusu, politik mesajlarını diğer filmlerine kıyasla daha direkt veren filmi.Filmi izleyenler sinema salonundan baba-oğul ilişkisindeki duygusal kırılmalara yoğunlaşmış bir halde çıksa da ‘Ahlat Ağacı’ aslında Türkiye’nin bugünkü siyasal ve sosyal düzenine ‘atanamayan öğretmenler’ meselesi merkeze konularak getirilen sağlam bir eleştiri. İşsiz gençleri polis olmaya özendiren düzen, bir köy imamını ezan okuyup namaz kıldırmaktan ziyade müftüyle ilişkisini sağlam tutma derdinde olmaya itmektedir. Nefis kontrolü kaygısının yakınından geçmeyen imamın, neoliberalizme tam teslim ve yeni mezun başka bir imama ayar veren halleri güncele dönük hayli yüklü göndermeler.Meyer Oditoryumu’ndaki ‘soru cevap’ sırasında Ceylan, filmdeki İdris öğretmene Washington’a birlikte geldiği ve senaryoda imzası olan Akın Aksu’nun babasının can verdiğini anlattı.‘Memleketime her gittiğimde sohbet etmekten keyif aldığım o öğretmene köylülerin pek saygı duymadığını fark ederdim. Türkiye gibi bir ülkede eğer herkesten farklıysanız saygı görmezsiniz. Benim babam da biraz öyle bir insandı ve çok yalnızdı’ sözleri hikayenin kendi yaşamından tahminimizin ötesinde izler taşıdığının teyidi oldu.
Filmi Nuri Bilge Ceylan ile birlikte izleme fırsatını kaçırmak istemeyen Amerikalılar üç yüz kişilik Meyer Oditoryumu’nun kapısında gösterimden saatler önce sıraya girdi. Dahası, teknik aksaklıklar nedeniyle üç saat sekiz dakikadan üç buçuk saate uzayan gösterim süresince gıklarını çıkartmadılar. Seyircinin büyük bölümü gösterim sonunda Nuri Bilge Ceylan’ın sahneye çıkarak soruları yanıtlayacağı bölümü merakla bekledi. Genelde herhangi bir film iki saati aştı mı fenalık geçiren Amerikan sinemaseverler için rekor bir sabır denemesiydi diyebiliriz.2014’te Cannes’da ‘Altın Palmiye’yi kaldıran meşhur smokinli fotoğrafından hayli farklı, spor kıyafetli ve biraz da jet lag etkisinde bir Nuri Bilge Ceylan buldular karşılarında. Spotların altına kendisi geçince başta biraz gerilen Ceylan, çekingenliğini hızlı attı ve yanında getirdiği çevirmen yerine kendisi İngilizce olarak yanıtladı soruları. Onu tanıyanların iyi bildiği mütevazı ve sahicilikten taviz vermeyen üslubuyla seyircinin gönül tellerine dokundu. Bu arada Ceylan salonun yarısını Amerikalıların, yarısını ise Türk asıllı Amerikalıların doldurduğunu oracıkta yaptığı mini kamuoyu araştırmasıyla bizzat kendisi tespit etmiş oldu.Bu buluşmanın benim açımdan en şaşırtıcı yanı seyirciler arasından bir kişinin bile Nuri Bilge Ceylan’a Türkiye’deki siyasi ortamla ilgili tek bir soru yöneltmemesi oldu. O kadar alışığız ki entelektüel Amerikalıların her karşılaştıkları Türk’ü güncel durumla test etmelerine, Nuri Bilge Ceylan’a sadece yazdığı karakterlerin ruh haline ve filmin finalindeki mesajı kavramaya dönük sorular sormaları eminim ki organizasyona emek verenleri epey rahatlatmıştır. Yeri gelmişken Washington Türk Film Festivali’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün desteği ve Washington Kültür ve Tanıtma Müşavirliği tarafından düzenlediğini hatırlatayım. Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç ve eşi de ‘Ahlat Ağacı’nı o gün o salonda izleyenler arasındaydı. Büyükelçi Kılıç gösterimin ertesi günü ise Nuri Bilge Ceylan’ı yemekte ağırladı.Belki de Amerikalı seyircinin Nuri Bilge Ceylan’ı politik sorularla sıkıştırmamasının sebebi yönetmenin politik duruşunu yazıp yönettiği hikayeyle zaten son derece net bir biçimde ortaya koymuş olmasıdır. Pek çok sinema eleştirmeni ‘Ahlat Ağacı’nın Ceylan’ın en iyi filmi olduğunu yazdı. Sinematografik anlamda onlarla aşık atacak bir yorumda bulunamam ancak bana kalırsa ‘Ahlat Ağacı’ Nuri Bilge Ceylan’ın en politik filmi. Daha doğrusu, politik mesajlarını diğer filmlerine kıyasla daha direkt veren filmi.Filmi izleyenler sinema salonundan baba-oğul ilişkisindeki duygusal kırılmalara yoğunlaşmış bir halde çıksa da ‘Ahlat Ağacı’ aslında Türkiye’nin bugünkü siyasal ve sosyal düzenine ‘atanamayan öğretmenler’ meselesi merkeze konularak getirilen sağlam bir eleştiri. İşsiz gençleri polis olmaya özendiren düzen, bir köy imamını ezan okuyup namaz kıldırmaktan ziyade müftüyle ilişkisini sağlam tutma derdinde olmaya itmektedir. Nefis kontrolü kaygısının yakınından geçmeyen imamın, neoliberalizme tam teslim ve yeni mezun başka bir imama ayar veren halleri güncele dönük hayli yüklü göndermeler.Meyer Oditoryumu’ndaki ‘soru cevap’ sırasında Ceylan, filmdeki İdris öğretmene Washington’a birlikte geldiği ve senaryoda imzası olan Akın Aksu’nun babasının can verdiğini anlattı.‘Memleketime her gittiğimde sohbet etmekten keyif aldığım o öğretmene köylülerin pek saygı duymadığını fark ederdim. Türkiye gibi bir ülkede eğer herkesten farklıysanız saygı görmezsiniz. Benim babam da biraz öyle bir insandı ve çok yalnızdı’ sözleri hikayenin kendi yaşamından tahminimizin ötesinde izler taşıdığının teyidi oldu.