ABD ordusunun bir mensubu olarak Normandiya kıyılarında Nazilere karşı savaşan Şehzade Burhaneddin Cem Osmanoğlu, Padişah Abdülmecit’in torunlarından İbrahim Tevfik Efendi’nin oğluydu. Hikâyesi ise diğer hanedan mensupları gibi, TBMM’NIN 3 Mart 1924 tarihinde çıkarmış olduğu “Hilafetin İlgasına
ve Hanedanı Osmanî’nin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun” ile başlıyordu. Bu kanunla hilafet kaldırıldığı gibi Osmanlı hanedan mensupları da sınır dışı ediliyordu. Şehzadelere kırk sekiz saat, sultanlara ise on gün mühlet verilmişti.
2 Şubat 1920’de İstanbul’da doğan Burhaneddin Cem, ailesi ve diğer hanedan mensuplarıyla, Sirkeci Garı’ndan kalkan Orient Ekspresi’ne bindiğinde dört yaşında bir çocuktu ve neler olup bittiğinin farkında değildi. Ancak bu yolculuk sırasında yaşadıklarını, başta trenin Bulgaristan’da arızalanması ve karlarla kaplı tren yolunda saatlerce yürümeleri olmak üzere, yaşadıklarını hiç unutmayacaktı.
Burhaneddin Cem ve ailesinin zorlu geçen yolculukları, Osmanlı aydınlarının ve hanedan mensuplarının hayranı oldukları, Paris’te noktalandı. Her ne kadar İbrahim Tevfik Efendi’nin kararıyla bir ara Nice’e yerleştiyseler de buradaki ikametleri fazla sürmedi. 11 yaşına geldiğinde, iyi bir atıcı, binici ve de piyanist olan 57 yaşındaki babası İbrahim Tevfik Efendi’yi kaybetti.
Annesi Şadiye Hanım, Çürüksulu Bahri Paşa’nın kızıydı. Paris’e yerleşmelerinden sonra kocası İbrahim Tevfik Efendi’den boşanmış ve bir Amerikalıyla evlenmişti.
Burhaneddin Cem, II. Dünya Savaşı başladığında Paris’teydi. Nazilerin Paris’i işgali üzerine ABD’YE gitmenin yollarını aramaya başladı. Gestaponun çıkardığı tüm zorluklara rağmen vize almayı başardı ve annesinin yanına giderek New York’ta yaşamaya başladı.
21 yaşında ABD’YE gelen Burhaneddin Cem, 7 Nisan 1943’te ABD ordusuna katıldı. Kendisinden dört yaş küçük olan kardeşi Osman Beyazıt Osmanoğlu, akademiye gidip subay olması için baskı yaptıysa da etkili olamadı. Burhaneddin Cem, heyecanlı ve sabırsız biriydi. Zaman kaybetmeden savaşa katılmak istiyordu. İki kardeş siyah ve beyaz kadar birbirlerine zıtlardı. Osman Beyazıt ağabeyinin aksine daha mülayim, hümanist ve entelektüel bir yapıya sahipti: “Orduya girdiğimde Amerikalılar Türklere savaş açarsa Türklere karşı silah kullanmam lazım, Fransızlara savaş açarsa Fransızlara karşı savaşmam lazım, ben yapamam” diyordu. Burhaneddin Cem, asker ruhlu biriydi. “Osmanoğlu’nun Sürgünü” adlı belgesel kapsamında kendisiyle röportaj yapan Kerime Senyücel’e bu durumu şöyle açıklıyordu: “Biz Osmanlı olarak zaten Türk’üz ve savaşçı bir milletiz. Benim de ruhumda askerlik var. Benim annemin babası da askerdi. Büyükbabam İbrahim Tevfik de öyle. Ben de onun için askerim.” Bu söyledikleri askerliği meslek olarak seçmesinde etkili olmuştu. Ancak ABD ordusuna girmesinin ve Normandiya Çıkarması’na katılmasının esas nedeni Fransa’ya karşı hissettiği minnet duygusundan kaynaklanıyordu. Fransa sadece kendi ailesine değil sürgündeki diğer hanedan üyelerine de kapılarını açmıştı. Ayrıca çocukluğu, gençliği burada geçmiş, aşklar yaşamış ve arkadaşlıklar kurmuştu.
Burhaneddin Cem Efendi, ABD ordusundan ayrıldıktan sonra 23 yıl özel dedektiflik yaptı.
Normandiya Çıkarması’na katılmadan önce Ordu Dil Okulu’nda Rusça eğitimine başladı. Yabancı dillere karşı büyük bir yatkınlığı vardı. O, bu okuldaki eğitimine devam ederken Müttefik devletler, konferans üzerine konferans yaparak Almanya’ya karşı ikinci cephenin nerede açılacağını tartışıyorlardı. Burhaneddin Cem, altı ay süren eğitimin sonunda Rusçayı da Fransızca kadar çok iyi konuşabiliyordu. Burhaneddin Cem, 6 Haziran 1944 sabahı başlayan büyük çıkarma harekâtında Normandiya kıyılarına çıkan
Amerikan piyadelerinden biriydi. Ancak Alman ordusunun sert mukavemeti ilerlemelerini zorlaştırdığı gibi binlerce askerin de hayatına mal oluyordu. Normandiya kıyılarındaki ölüm kalım mücadelesi, haftalarca, şiddetinden bir şey kaybetmeden, sürdü. Ağustos ayının ilk haftası itibarıyla Almanların mukavemeti kırıldı ve Müttefik kuvvetlerinin ilerleyişi hızlandı. Burhaneddin Cem, II. Dünya Savaşı’nın kaderini değiştiren bu çarpışmalardan yara dahi almadan çıkmayı başardı.
ABD askeri olarak Türkiye’ye geldi
4 Ağustos günü Paris’e girdiklerinde ise kendisini kötü bir tesadüf bekliyordu. Uzun bir süredir Paris’te yaşamakta olan amcası Halife Abdülmecit Efendi’nin ölüm haberini aldı. Burhaneddin Cem, amcası Halife Abdülmecit’i sadece bir kez çocukluğunda görmüştü. Paris’te amcasını kaybetmesinin üzüntüsünü yaşarken hayatının aşkı Irene ile tanıştı. Ne garip tesadüftür ki Irene’nin dedesi Dimitri Strasosselsky ile Burhaneddin Cem’in dedesi Çürüksulu Bahri Paşa, 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi’nde karşı karşıya gelip savaşmışlardı. Düşman dedelerin âşık torunları 25 Nisan 1951’de evlendiler. Şehzade Cem, Normandiya Çıkarması’na katıldığında yirmi üç yaşındaydı. ABD ordusundaki görevi ise tam yirmi iki yıl sürdü. Bu süreç içerisinde oldukça hareketli bir askerlik hayatı oldu. Hanedan mensuplarına yasak olduğu halde Türkiye’ye geldi. Bunda ABD ordusunda görevli olması önemli bir kolaylık sağladı. Başta Diyarbakır olmak üzere bazı Doğu illerini gezdi. Türkiye’ye bir sonraki gelişi ise resmi bir görevle oldu. Abd’nin İncirlik Hava Üssü’nde görev yaptı. Kıbrıs Harekâtı sırasında da NATO gücünde yer aldı.
Uzun ve yorucu geçen askerlik hayatı ABD ordusundan ayrılmasıyla son buldu. Ancak kendisi tam bir aksiyon adamıydı. Bir köşeye çekilip emekliliğinin keyfini çıkarmak yerine çalışmayı tercih etti. William J. Burns International Detective Agency’de dedektif olarak işe başladı. Bu ajanstaki görevi yirmi üç yıl sürdü.
Burhaneddin Cem, bir New York âşığıydı. Şehrin kozmopolit yapısı ve hareketli yaşantısını seviyordu. Askerlik ve dedektiflikle geçen uzun ve maceralı bir iş yaşamından sonra bu şehirde istirahata çekildi. Hayata gözlerini bir Osmanlı olarak açan, II. Dünya Savaşı’nın en kanlı muharebesine katılan, ABD ordusunda “gazi” unvanı alan Şehzade Burhaneddin Cem’in filmlere konu olacak hayatı seksen sekiz yıl sürdü. 31 Ekim 2008 tarihinde New York’ta öldü.
Kaynak: Atlas Tarih1 Ali Özuyar