Amerika Birleşik Devletleri'nde bazı topluluklar, kendi iç dayanışma kültürleriyle sadece bireysel değil, toplumsal başarı hikâyeleri yazıyor. Bunlardan biri de Yahudi toplumu. Diğer yanda ise aynı coğrafyada göçmen olarak tutunmaya çalışan Türklerin daha farklı bir tablo çizdiği görülüyor.ABD'nin sakin, düzenli, milyon dolarlık evlerin bulunduğu mahallelerinde sıklıkla dikkat çeken detaylar bulunuyor. Bu bölgelerdeki ev sahiplerinin çoğu zaman ortak bir özelliği var: Kökenleri Yahudi olan aileler. Bugün birçok Yahudi ailenin refah içinde yaşadığı bu bölgelerde yıllar öncesine uzanan güçlü bir yardımlaşma kültürünün etkisi hâlâ hissediliyor.
Sosyal medya fenomeni laptoplugezgin’in paylaştığı içeriğe göre Amerika’da bir akaryakıt istasyonunda çalışan genç bir Yahudi, başındaki geleneksel kipa sayesinde başka bir Yahudi tarafından fark ediliyor. Bu kişi, genç çalışanın içinde bulunduğu durumu değiştirmenin kendi sorumluluğu olduğunu düşünerek el uzatıyor. Kısa sürede bir emlak ofisinde masa başı bir işe yerleştirilen genç, orada eğitim alarak yeni bir kariyer yoluna yönlendiriliyor. Sürecin sonunda ona yalnızca bir görev hatırlatılıyor: “Bir gün sen de yardıma ihtiyacı olan bir Yahudi’ye aynı şekilde yardımcı ol.”Bu “el verme” kültürü sadece bireysel değil, yapısal bir dayanışmayı da beraberinde getiriyor. Yahudi toplumunda iş, konut, eğitim gibi alanlarda yeni gelen bireylerin hızla adapte olabilmesi için adeta görünmeyen bir ağ çalışıyor. Bu sistem, bireyin yükselmesini sağladığı gibi topluluğun genel refah düzeyini de yukarı çekiyor.Türk Toplumunda İşler Tam Tersi İlerliyorTürk toplumunda ise bu yapı çoğu zaman tersi yönde işliyor. laptoplugezgin’in paylaştığı içerğin devamında Amerika'ya yeni göç etmiş Türklerin çoğu zaman yine Türkler tarafından suistimal edildiği anlatılıyor. İngilizce bilmeyen bir göçmenin ikinci el arabayı iki katı fiyata alması, normalde 700 dolarlık odanın 1.300 dolara kiralanması ya da çalıştığı restoranda bahşişine el konulması gibi örnekler, sosyal medyada sıkça paylaşılıyor. Elbette istisnalar var; birbirine destek olan Türkler de yok değil. Ancak yaygın kanaat, Türkler arasında güvene dayalı dayanışmanın sınırlı olduğu yönünde.Bu tablo, Türk diasporasının neden etkisiz kaldığını da sorgulatıyor. Yahudi lobisi gibi güçlü yapılar, yalnızca siyasi değil, sosyokültürel dayanışma sayesinde de etkili. Oysa Türk toplumunun bir kısmı, yurtdışında dahi birbiriyle rekabet etmeyi, destek olmaktan önde tutuyor.Sonuç olarak mesele, sadece yurt dışına gitmek değil; gittiğin yerde kim olduğun, kimlerle olduğun ve o topluluğun kültürel refleksleriyle şekilleniyor. Belki de Türk toplumunun yurt dışındaki en büyük ihtiyacı, yeni gelen kişilerin işlerine engel olmak değil, onun kanatlanmasına yardımcı olmak.
