Güneydoğu'da o zamanlar kız çocuklar okutulmamasına rağmen, onun babası kızlarının üçünü de okutmuş ve koca sülalede tek okuyan kız çocukları olmuşlar. Üçü de üniversiteyi bitirmiş.
Ebru Hanım aslında profesyonel bir turist rehberi. Meslektaşı olan eşiyle 1998 yılında evlenmişler. Turizmin kan ağladığı o yıllarda her ikisi de işsiz kalınca, Ebru Hanım büyük şehri terk edip doğduğu topraklara Mardin'e dönmek üzere eşini ikna etmiş. "Bu topraklara çok inandım ben." diye bahsediyor.
İstanbul Rehberler Odası'nın Genel Sekreterliği'ni bırakıp Mardin'de turizm yapmayı amaçlamış. Destinasyonlar hazırlayıp çalışmalara başlamış. İstanbul'daki acenteleri dolaşıp, Mardin'i anlatmaya ve pazarlamaya çalışmış.
Fakat 1999 yılının sonlarında Mardin'de güvenlik sorunu hat safhada. O zamanlar tek bir oteli var ve o da çok kötü durumda. Esnaf lokantasından başka turizm yatırımı olmayan bir şehir.
Tabii gezdiği acenteler dudak bükerek 'hayırlı olsun' demekle yetinirken, başta ailesi özellikle de babası olmak üzere herkes karşı gelmiş. Babası "Mardin'de yaşayamazsın" demiş. Tüm bunlara karşı göğüs germek zor olmuş Ebru Hanım için ama yılmamış.
Sonuç olarak yüreğinin sesini dinleyip Mardin'de dayısının yanına taşınmış ve hayallerinin peşinden gitmiş. Fakat çok ağlayıp çok zorlandığını da itiraf ediyor. Dayısının ölümüyle o evde yengesi ve kuzenleriyle baş başa kalmış.
O ortamda, giyim kuşamı, insan ilişkileri, evliliği her şey kültürel farklılıklardan ötürü sorun olmuş ve öyle ki, kuzenleri yengesine Ebru Hanım'ı evden göndermesi için baskı yapmışlar, çünkü başlarını belaya sokacağı kanısındalarmış.
Fakat tüm bu zorlukların arasında küçük küçük gruplar getirip, turlar düzenleyerek işini yapmayı da başarıyormuş.
1999 yılında Mardin'e gelen turist sayısı 11 bin imiş. Yatak kapasitesi 220. Aslında Nusaybin sınır kapısının yakın olmasından ötürü, oradan sınırı geçen herkes turist olarak kaydedildiğinden bu rakam reel değil, yani aslında Mardin'e hiç turist gelmiyormuş. Fakat 2000 yılının Eylül ayında Alman Konsolosluğu'ndan 28 kişilik bir turist kafilesi getirmeyi başaran Ebru Hanım, o zamanlar idare edecek durumdaki tek oteli önceden temizletip her şeyi organize ediyormuş.
Fakat kötü durumdaki tek bir otel ve tek bir esnaf lokantasıyla bu işin yürümeyeceğini acı bir tecrübeyle idrak etmiş.
Alman Konsolosluğundan gelen kafile akşam yemeğini beğenmediğini ve ertesi gün öğlen yemeğini kesinlikle orada yemeyeceklerini söyleyince, tercüman arkadaşı da bu işin böyle yürümeyeceği konusunda kendisini uyarmış. "Eve gidip saatlerce ağladım" diye anlatıyor o günleri. İşte o zaman kadın dayanışmasıyla yengesi devreye girmiş ve kafileyi eve getirmesini teklif etmiş. Belki de her şeyin dönüm noktası olan bu teklif sayesinde, ertesi gün tüm komşuların da yardımıyla kafileye enfes bir ziyafet çekmişler.
İşte o zaman "ben bu işi yapacağım" diyerek kararını vermiş Ebru Hanım. Mardin turizminin gelişmesine olan katkısından, gözleri dolarak bahsederken, "Bu benim gururum!" diyor.
Bu sayede tüm mahalleli kadınlar "varız" demişler. 8 ev seçmiş Ebru Hanım. 21 kadından kimi yemek yaparken kimi bulaşık yıkayarak işe atılmışlar. Dönemin önemli gazetesinden Radikal'de Funda Özkan haklarında haber yapınca, Mardin'e gelen herkes onları sorar olmuş.
Kafasında yeni fikirler oluşan Ebru Hanım, tıpkı Topkapı Sarayı'nda olduğu gibi Mardin Müzesi'nde de yemek verilmesi için valilikten izin almaya gitmiş. Tabii en başta dikkate alınmamış. Fakat vali yine de onaylayınca, Mardin Müzesi'nin kafesini kiralamışlar.
Fakat engeller biter mi? Birileri ellerinde tencerelerle müzenin kafesine her gün yürüyerek gelen bu 21 kadını şikayet edince, kafeye kiliit vurulmuş. "Bu sefer tek başıma değil, 21 kadın birden ağlıyorduk" diyen Ebru Hanım, içinde fırtınalar koptuğu söylüyor. Büyük hayallerle geldiği Mardin'den başarısız olarak dönmek istemiyormuş çünkü.
Yine pes etmeyip, 2001 yılının Haziran ayında, ona inanan ve peşinden giden o 21 kadınla birlikte güçlerini birleştirip, Mardin'in ilk turistik işletmesini kurmayı başarmışlar: Cercis Murat Konağı.
Yıl 2000, yalnızca 23 yaşında bir kadın, Mardin'de içkili bir restoran işletiyor ve mutfağında da sadece kadınlar çalışıyor. O dönemin Mardin'i için çok fazla sayılacak gelişmeler bunlar. 4 ay boyunca herkes ileri geri konuşmuş. Ama onlar yılmayıp yollarına devam etmeyi seçmişler inatla.
İşletmesine gelen yaşlı bir Bey, "Ebru sen misin?" diye sorunca önce korkmuş. Ancak adam, "Benim seninkinden daha güzel bir evim var. Otel mi yapayım restoran mı?" diye sorunca, Ebru Hanım yeni bir kırılma anı yaşadığını fark etmiş. Çünkü artık herkesin gözünü açtığını kavramış, onlar da turizme yatırım yapmaya başlayınca artık onunla uğraşmayı bırakmışlar.
Artık Mardin'i ziyaret eden gerçek turist sayısı 1.5 milyon olmuş. Şu anda Mardin'in birincil geçim kaynağı tarım değil turizm. Ve bunu başaran, Ebru Hanım ve ekibi. Açtıkları tek bir restorandan yola çıkarak Mardin'in yerli halkı da turizme yatırım yapmış.
Çok daha büyük gelişmelere imza atmayı başaran Ebru Hanım'ın hikayesinin tamamını aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.
KAYNAK: StoryBox