Psikodanışmanlık markanızı Miami'den İstanbul'a taşıdınız. Peki Sparkling Solutions nasıl doğdu? Bu fikir nereden çıktı?
Yüksek lisans eğitimimin son sömestr tatilinde artık benim bir markam ve kliniğim olsun dedim kendime. Bunun hayalini kurmaya başladım. Hatta bir klinik nasıl açılır, onun dersini seçip aldım. O derste de bize bir ödev vermişlerdi. Aslında Sparkling Solutions'ın ilk adı o ödevle çıktı. Verilen ödevde bir kliniğin elektrik faturasına kadar her detayı düşünmek gerekiyordu. Bütün ödevi tamamladıktan sonra bir türlü isim bulamadım. Ödevi teslim edecek ismim yoktu. Daha sonra bir gün uyandığımda kendime, benim 'mesleki kimliğimi yaratacak bir isim bulmam gerekiyor' dedim. Hem ismim Sim'i yansıtayım, hem de kullandığım terapi modelini yansıtayım diye düşündüm ve sonucunda Sparling Solutions doğdu. Tabi bu ödevle kalmadı. 4.0 gibi bir dereceyle mezun oldum. Büyük bir başarı kaydetmiştim. Öyle olunca Türkiye'ye dönmek istemedim. 1 yıl çalışma fırsatım vardı orada. Mezun olur olmaz, alanında uzman 3 meslektaşımla beraber bu markayı kurmaya karar verdik. Miami'de bir kliniğin altında hizmet vermeye başladık. Çiftlere, bireylere, ailelere psikoterapi hizmeti veriyorduk. Daha önce gönüllü olarak Amerika'da birçok kurumda da çalıştım. Zaten markamı Türkiye'ye getirme fikri hep aklımdaydı. Bir kadın girişimci olarak kendi ülkeme hizmet vermek istedim.
"Psikolojide Sana İyi Gelen Bana İyi Gelmeyebilir"
Markanız Sparking Solutions tam olarak neye hizmet ediyor ve neyi hedefliyor? Tanıtım videonuzda Sparking Solutions ile danışanlarınızın hayatına ışıltı katacağınızı söylüyorsunuz? Bu nasıl bir ışıltı olacak?
Aslında Sparkling Solutions, bir psikodanışmanlık merkezinden çok daha fazlası. Tabi ki burada bireylere, çiftlere, ailelere psikolojik danışmanlık hizmeti veriliyor. Ama aynı zamanda o daha fazla kısmı şuradan geliyor: Benim her zaman yaratıcılık yönüm çok gelişmişti. Bunu da markamda görmek istedim. Sanat terapisi, oyun terapisi gibi alanlarda eğitim alıp, kendimi farklı alanlarda geliştirdim bu süreçte. Bunu da markama taşıdım. Şuna çok inanırım: Herkes için her şey aynı değildir. Psikolojide sana iyi gelen bana iyi gelmeyebilir. Bazen insanlar kendileri de neyin onlara iyi geldiğinin farkında olmuyor. Biz, Sparkling Solutions ile aslında kelimelerin de yetersiz kaldığı durumlarda devreye giriyoruz. Dolayısıyla bunun farkındalığını kazandırıp, kendiniz, duygularınızı en iyi şekilde nasıl aktarıyorsunuz, bunu buluyoruz. Ardından hem seanslara devam edip, hem de alanında uzman kişilere gerekli durumlarda, danışanın da ilgisine göre onlara entegre ediyoruz. Buna şöyle bir örnek verebilirim: Mesela öfke sorunu olan bir danışanı, boks dersine yönlendirdiğimizde, içindeki öfkeyi bir şekilde dışarı atmasına yardımcı oluyor bu durum. Özgüven sorunu olan bir kişiye stil danışmanımızı entegre ediyorum. Birlikte vakit geçirmekte zorlanan bir çift geldiğinde, 'yemek yapma work shopu' planlıyorum. Onlarla birlikte yemek yapıp aralarındaki hem o ilişki dinamiğini göreceğim, hem yemek yapıp hem konuşarak ilişkilerine neler katabileceğini konuştuğumuz bir seans geçirmiş oluyoruz. Sparkling Solutions'ın farkı da burada ortaya çıkıyor aslında.
Tek kelimeyle tanımlayacak olsanız Sparkling Solutions çiftlerin ve bireylerin hayatına ne katıyor?
Benim her zaman mottom ışıltı katacağı yönünde. Çünkü herkesin içinde bir ışıltı vardır. Bunu bazen görmek zor oluyor. Zor günler yaşadığımızda kendimizin farkında olmuyoruz. Hayattan nefret ediyoruz. Ama ben o ışıltıyı bulmalarına yardımcı olacağımı düşünüyorum ve bu konuda destek sağlayarak hayatlarına yeni bir şey katmayı planlıyorum.
Pandemi döneminde olduğumuz için artık vaktimizin çoğunu evde geçirmeye başladık. Yaşanılan bu süreçte anlaşmazlıkların ve boşanmaların arttığını gördük. Ben 30 yıllık kocamı daha yeni tanıyorum diyenler oldu. Çiftler birbirleriyle belki de ilk defa bu kadar vakit geçiriyor. Bu çatışmaların ve boşanmaların artmasını neye bağlıyorsunuz? Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sizin de dediğiniz gibi insanlar aslında ilk defa birbirleriyle bu kadar vakit geçirdiler. Bu çok önemli bir şey. Çünkü normalde bir çiftin ikisi de çalışıyorsa, o duygularını, kızgınlıklarını, sinirli hallerini, streslerini farklı şekillerde yönetiyorlardı. Bu sefer evdeyiz ve bir özgürlük alanımız da yok. Mecburen birbirleriyle o hislerini dışarı atabiliyorlar ve bu da çatışmaların daha sık yaşanmasına sebep oluyor. Aynı zamanda ekonomi kötüye gidiyor. Ekstra bir stres ekleniyor. Evde çocuk varsa onun stresi ekleniyor. Dolayısıyla çok zor bir dönem. Yeni aktiviteler bulmak çok iyi geldi insanlara. Hobiler edindiler. Birine yemek yapmak iyi geldiyse, diğerine müzik dinlemek iyi geldi. İnsanlarda da çünkü şöyle bir baskı oluştu. Bu yeni bir dil öğreniyor, yeni hobiler ediniyor. Ben evde sadece yatıyorum. Ben kötü müyüm? Bu sefer daha depresif duygulara girildi. Sosyal medya bu durumu çok fazla tetikledi. Bir yandan 'hadi ekmek yapalım' diye cesaretlendirdiği de oldu ama bundan zevk almayanıda, ben hiçbir şey yapmıyorum şeklinde depresif ruh haline soktu. O kişiye de iyi gelen başka bir şey olabilir. Dans etmek mesela. O da onu yapabilir. Kendilerine uğraşlar bularak o streslerini farklı şekilde atmak en iyi metot aslında.
Tabiri caizse sürüye ayak uydurmayan kendini farklı hissetmek yerine hor görmeye mi başladı?
Aynen öyle... Yeni dil öğrenmeye yönelik başlangıçları çok gördüm ben özellikle kendi çevremde. Ama benim bünyem şu an onun için hazır olmayabilir. Kendimi yeterli görmüyor olabilirim. Dolayısıyla bu beni başarısız ve kötü bir insan kılmaz. Ben de kendimi başka şekilde oyalamak isteyebilirim. Bana farklı şeyler iyi geliyor olabilir. İlla bir aktivite olmasına da gerek yok.
Peki evde birlikte sık vakit geçirmek zorunda kalan eşlere tavsiyeleriniz varmı?
Herkesin kendi alanına saygı duyması gerekiyor. Eşiniz oyun oynamayı çok seviyorsa belli zaman diliminde bunu yapmasına müsade etmek gerekir. Aynı şekilde karşı tarafında kendi ilgi odaklarıyla zaman geçirmesi önemli. İkisininde kendi alanlarına saygı duyup, bunu bilerek hareket etmesi çok önemli. Benim en sevdiğim ödevim şu oluyor çiftlere: Telefonsuz bir akşam yemeği hazırlayın ve sadece birbirinize odaklayın o yemek sürecini.
"Kavga İlişkiler İçin Çok Sağlıklıdır"
Çiftlerin ilşkilerinin sağlıklı olması için bireylerin birbirinden bağımsız sosyal hayatlarının olması gerekiyor diyebilir miyiz?
Direkt bu olmak zorunda diyemeyiz aslında ama olursa daha iyi olur. Sadece sosyal hayat değil, iş, spor, resim, kitap okumak, günlük tutmak. Herhangi bir şekilde o stres yönetimini kendi kendine yapıp onu da ilişkiye yansıtmamak önemli. Tabi ki bir problem olunca konuşulacak, kavga edilecek. Kavga bu arada ilişkiler için çok sağlıklıdır ama bunu çözümleyebiliyorsanız... Hiç kavga etmeyen çiftler daha sağlıksızdır. Konuşmak yerine susmayı tercih ederler. Halbuki küçük küçük tartışmalarla birbirlerini anlamaya çalışsalar, ilişkileri daha iyi seyredebilir.
Bu süreçte bir de intihar vakaları arttı. Amerika'da psikoloğa gitme oranının arttığına dair haberler okuyoruz. Türkiye'de de aynı şekilde. İnsanlar sevdiklerinden uzak kalmak zorunda kaldı. Sarılma gibi eylemler ortadan kalktı. İnsanlar daha fazla yalnızlaştı. Bu durumun insan psikolojisine etkisi ne yönde oldu?
Yalnızlaştıkça daha da içimize kapandık. Bir gün evde tamamen hiçbir şey yapmadan geçirsen bütün negatif düşünceler sana gelir. Onu yönetebilmek önemli. İlla ki kötü günlerimiz olacak. Bu çok normal. Çok fazla evde kalıp, her zaman kafamızı dağıtacak bir uğraş da bulamıyoruz. Çünkü çok limitli sayıda aktivite ile meşgul olabiliyorduk. O yüzden çoğu insan mutfağa girdi. Daha fazla içimize kapanmak daha fazla negatif düşünceye yol açtı. O yüzden şu anda psikologlara da çok büyük görev düşüyor. Bu dönemi daha iyi yönetebilmek ve insanlara destek olabilmek adına.
"Psikologlar İçin Bir Kanun Yok Hala ve Bu Çok Kötü Bir Durum"
Pandemi döneminde sosyal medyada canlı yayınlar popüler hale geldi. Her canlı yayında hemen hemen bir psikoloğa rastlıyoruz. Aynı zamanda bununla ilgili yapımlar da arttı. Psikolog ve psikiyatristlerin yer aldığı diziler ve filmler yayınlanmaya başlandı. Kırmızı oda, Bir başkadır gibi yapımlar mesela... Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında böyle yapıtların olması, psikologlara ilgi duyulması çok güzel. Çünkü psikoloji hala çok gelişen ve yeni yeni ilgi duyulan bir alan. Bu alan farklı şekilde dikkat çekilmesi güzel ama aynı zamanda bunlar kurgusal şeyler olduğu için bire bir aynı şeyi yansıtmıyor. Dolayısıyla insanların aklında psikolog ve psikiyatristlere karşı farklı görüşler oluşabiliyor. O yüzden bir tık daha realist olmaları daha doğru olur ama onlar da dizi olduğu için daha fazla seyirci kitlesini kendilerine çekmek istiyorlar. İnsanların bu dizilerle psikologları normalleştirmiş olması güzel. Çünkü eskiden psikoloğa gidene deli deniyordu. Hatta hala bazı kesimlerde geçerli bu. Farklı yöntemlere başvuruyorlar haklı olarak. Benim bu konuda tek yapacağım yorum: Evet diziler var, insanlar ilgi gösteriyor ama psikologlar için bir kanun yok hala ve bu çok kötü bir durum.
Amerika ile kıyasladığınızda Türkiye'de psikologlara devletin yaklaşımı nedir?
Burada önüne gelen herkes bu işi yapabilir. Psikolog olmanın çok büyük bir değeri yok. Halbuki 4 senelik psikoloji lisansını aldıktan sonra 2 senelik yüksek lisansını tamamlayan insan aslında psikolog ünvanına sahip olur ve danışanlarla iletişim kurabilir. Ama Türkiye'de lise mezunu bile şu an bu işi yapsa bir kanun yok bu konu hakkında. Amerika'da ise yüksek lisans zorunlu. Orada 4 senelik eğitimini tamamlayan kişi, bir psikolog olmuyor. Hukuk ve sigortalar karşısında haklar tanınıyor psikologlara. Şu an nasıl sağlık çalışanlarına öncelik varsa ruh sağlığı çalışanları için de öncelik var. Türkiye'de psikologların çok fazla saygı gördüğünü düşünmüyorum. Bir kanunun olmaması bence çok acı verici bir şey. Nasıl avukatlarımızın doktorlarımızın kanunu olduğu gibi, psikologlarımızında kanunu olması gerektiğini düşünüyorum.
Bir Başkadır dizisinde psikiyatrist bir karakterin başka bir psikiyatriste psikoterapiye gittiğini gördük. Bu çok ilgi çekiciydi. Burada aslında sizlerinde iç dünyanıza değiniliyor. Uzmanlar da bu desteğe ihtiyaç duyuyor mu?
Psikologlar ve psikiyatristler de birer insan. O yüzden bu çok normal bir şey. Ama yanlış algılanan bir durum şu: Her psikolog, psikoloğa gider diye bir şey yok. Aslında bizim süpervizörlerimiz var. Sonuçta bizde dert dinliyoruz. Bizimde dolmamız çok normal. O yüzden psikologların da psikologlara ihtiyacı var. Her insanın olduğu kadar.
Sosyal medyada pandemi döneminde paylaşımlar, canlı yayınlar arttı. Tik Tok videolarında patlama yaşandı. Bu süreci nasıl algılıyorsunuz? İnsanlar sizce dijitale nasıl entegre etti yaşamlarını? Orada nasıl davranılması gerekiyor?
Sosyal medya çok tehklili ama çok da avantajı olan bir mecra. En önemlisi dengeli kullanmak. Çok fazla saatler geçirip, kendi dünyamızı orada bulmak aslında kişiye gerçek dünyada çok daha fazla zarar verir. Ama etkileşimleri görmek iyi anlamda etkilenmek çok da yararlı olabiliyor. Bu pandemi döneminde de yapılacak bir şey olmadığı için en kolay iletişim kurabileceğimiz alan oydu. Çünkü aslında sosyal alanda izolasyonda olduğumuz için sosyal medya sayesinde bir sosyal destek almış olduk. Sevdiklerimizle iletişim kurduk... Fotoğraflar gördük... Paylaşımlar yaptık... Çünkü ona hasrettik ama bizi tehlikeye de çekebilir. Sürekli pozitif sözler, insanların hep iyi ve mutlu anları... Bu bize kendimizi mutsuzken daha da mutsuz hissettirir. Kendimizi daha da aşağı çekmemize ve başkalarıyla kıyaslamamıza vesile olur. Dolayısıyla her şeyi olduğu gibi bunu da dengeli kullanmak en faydalısı.
Ne kadar güzel anlatmış. Gerektiğinde başvurmak üzere notumu aldım. Tebrikler
Çok güzel bir röportaj, güzel bir yolculuk hikayesi. Tebrikler.