1970’lerde Türkiye, Rusya’nın komünizm ideolojisini kullanarak giriştiği saldırıyla karşı karşıyaydı. İki kutuplu dünyanın diğer kutbunun lideri ABD idi. Birinci kutba göre komünizm “bilimsel”, “tek yol”, tek doğru ve aşikâr gerçekti. Peki, karşı taraf neydi? O da “emperyalist” idi. Sınıf şuuru yetmediği için - hiçbir zaman da yetmedi- ABD’ye ve Batı’ya muhalefet anti-emperyalist görünümünü vurgulamak zorundaydı ki asıl mensubiyet şuuruna, milliyetçiliğe hitap edebilsin. Öyle de yaptı.
O günkü solun çoğunluğu Türkiye’nin bağımsızlığı için emperyalizme direndiklerine inanırdı. Peki Rusya? O, komünist olduğu için emperyalist olamazdı. Bu mantık tuzağını ilk bozan Çin oldu. SSCB, Çin’e göre, “sosyal emperyalist” idi.
Bu mücadele içinde milliyetçilerin sloganı, son derece mantıklıydı: “Ne Amerika ne Rusya!”. Ortaya bir de Maoculuk çıkınca, slogan biraz uzadı: “Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin; her şey Türklük için”.
O günkü solun çoğunluğu Türkiye’nin bağımsızlığı için emperyalizme direndiklerine inanırdı. Peki Rusya? O, komünist olduğu için emperyalist olamazdı. Bu mantık tuzağını ilk bozan Çin oldu. SSCB, Çin’e göre, “sosyal emperyalist” idi.
Bu mücadele içinde milliyetçilerin sloganı, son derece mantıklıydı: “Ne Amerika ne Rusya!”. Ortaya bir de Maoculuk çıkınca, slogan biraz uzadı: “Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin; her şey Türklük için”.