Konuşmasına başlamadan önce görev yaptığı bölgelerden kesitler izleten Elif Akkuş kendisini "Riskli bölgelerde haber yapmaya çalışan bir muhabir" olarak tanımlıyor. Ve ardından hayata geçirdiği bir 'B Planı'ndan bahsediyor.
Hiçbir Zaman B Planım Olmadı
Şırnak'ın Cizre ilçesinde 2016 yılında yapılan 'Hendek Operasyonu' sırasında aylarca görev aldığını hatırlatıyor. Cizre'de haliyle o dönem sokağa çıkma yasağı olduğunu ve hiçbir şey alamadıklarını, hastanenin küçücük bir alanında kaldıklarını ve devamlı surette tehdit aldıklarını anlatarak ne kadar zor koşullar altında görev yaptığından bahsediyor.
Bir kadın olarak da hormonal döngüsü devam ettiğinden, öyle bir sürecin içinde gerekli kişisel bakım malzemelerini satın alabilme imkanı olmadan hem de kameraların önüne çıkmasını gerektiren bir iş yaptığından yüzünde yaşadığı tüylenme sorununa o koşullar altında bir çözüm bulması gerekmiş. Sigara içerken aklına pratik bir çözüm gelmiş ve tuvalete gidip yüzündeki tüm tüyleri çakmakla yakmış.
Hatta İstanbul'a döndükten sonra bu durumdan bahsettiği bir arkadaşı kendisine kızmış fakat Bodrum'da bir mağazaya müdür olarak atandığında, benzer sorunu yaşadığı zaman elinin altında Bodrum gibi bir yerde her türlü olanak olmasına rağme,n nedense o da aynı B Planını uygulamayı denemiş ve sonuç hüsran olmuş. Çünkü tüm suratını yakmış! Akkuş, "Bazen B Planları, bazı durumlar için geçerli oluyor demek ki!" diyor.
İşin özüne gelince, aslında hiçbir zaman bir B Planına sahip olmadığının altını çiziyor. Çünkü bir şeye odaklandığında yani bir A Planına sahip ise ve onu başarmayı çok istiyorsa, olası bir B Planının her zaman kendisinin konsantrasyonunu bozduğunu açıklıyor. Hep A Planının üzerine gitmeye çalışmış.
Savaş Muhabirliği Ortaokul Hayali
İşte, savaş muhabirliği de böyle bir şey onun için! Taaa! Ortaokul yıllarında hayalini kurmaya başladığı bu hayal ile insanların kaçtığı yere doğru gitmek istediğini belirtiyor. Daha çocuk yaşında, savaş muhabirliği hayali kurmasının nedenini ise bilmiyor. Olaylarda bir emniyet şeridi çekildiğini ve insanların o şeridin dışında kaldığını örnek vererek, kendisinin her zaman o şeridin içinde yer almak istediğini anlatıyor.
Kadının, Savaşta Ne İşi Olur!
Yıllar geçtikçe o da hedefine doğru adımlar atmaya başlamış. İletişim okuyup sonrasında TRT'ye girmiş. Ve orada ilk sorduğu soru "Nasıl savaş muhabiri olurum?" olmuş. Maalesef aldığı yanıt ise çok üzücü! "Kadının, savaşta ne işi olur!" İşte çocukluğundan beri odaklandığı savaş muhabirliği fikrinin kendisinin A Planı olduğuna dikkat çekiyor.
O dönemler sınıra kadar gitmiş. Sınırın az ötesinde savaş var ama kendisi gidemiyor. Sesleri net duyabildiği bir mesafede olmasına rağmen. Amacına ulaşamamayı "Çıldırtıcı!" olarak tanımlıyor. Ama asla sınıra kadar gelmeyi yeterli yani B Planı olarak görmemiş. Bununla yetinmeyip daha ileri gitmeyi bilmiş.
Yıllar böyle geçmiş. "Ben savaşın içine kadar gideceğim." dedikçe çalıştığı kurum TRT'deki yetkililer "Hayır! Gidemezsin." demişler. Akkuş da sırf kadın olduğu için savaş bölgesine gitmesine izin verilmemesini hiçbir zaman anlayamamış da kabullenememiş de.
Şu anda da emeline ulaşmış bir muhabir olarak kendisine en sık sorulan sorunun, "Bir kadın olarak savaş bölgesi zor değil mi?" oluyormuş. Akkuş, "Hayır hiç zor değil! Coğrafyanın temel özelliklerini, dinamiklerini bildiğiniz zaman zor değil. Ne yapmanız gerektiğini biliyorsanız hiç zor değil!" şeklinde cevap veriyor.
Bir türlü TRT'den izin alamadığı o yıllarda bir gün kendisine telefon ile Irak'a gideceği bildirilmiş. Havalarda uçmuş tabii ki. Bağdat'ta çatışmaların en yoğun olduğu dönem. Ortalık kan revan içinde. Tabii haber vermek için hemen ailesini aradığını söylüyor. Onlar her zaman hayaline destek vermişler ama arka planda her zaman "İnşallah gitmez!" umudu da olduğunu hissetmiş Akkuş. Çünkü öyle tehlikeli bir ortama evladını, kardeşini göndermek ve beklemek çok zor bir durum. Ama sonuç olarak karşı da çıkmamışlar.
Vedalaşıp uçağa binmiş. Ama havaalanında kardeşi bir Doları ortadan yırtıp yarısını Akkuş'a vermiş ve "Bunu bana geri getir!" demiş. O duygusallıkla gittiği Irak'ta 35 gün geçiren Akkuş, "Baktılar ben ölmüyorum." diye espri yapıyor. Ama yayın yaptığı sırada hemen arkasındaki binanın bombalanması gibi durumları ekrandan izleyen ailesi yine de Akkuş döndüğünde "Tamam! Sana bir şey olmuyor! Se git!" demişler. Artık evden işe, işten eve gitmek durumu olmuş Akkuş ve ailesi için bu durum. Yani rutinleşmiş, kabullenmişler.
Mavi Marmaray'da İşkence, Dayak, Taciz ve Hapis...
Ardından Mavi Marmaray durumu çıktığında erkek muhabirler görevi kabul etmeyince Akkuş'u sormadan göndermişler. "O vurulacak gemi var ya oraya gidiyorsun!" denmiş. O dönem teknoloji de geri olduğundan, ellerindeki koca kasetler için geminin vurulup denize düşmeleri halinde korunabilmesi için su geçirmez kılıflar almış.
Herkesin bildiği üzere akşam 20:00'den sabah 03.30'a kadar saldırıya uğradılar, işkence gördüler, defalarca çırılçıplak soyulup üzerleri dedektörlerle arandı ve dayak yediler. Ama kendisi tüm bu yaşadıklarına rağmen tuhaf bir şekilde drenip, güldüğünü anlatıyor. Onlar Akkuş'un sinirini bozdukça Akkuş da onların sinirini bozmaya çalışıp, kendi küçük dünyasında bir direniş sergilediğini ifade ediyor. Ve tabii İsrail topraklarında hapse atılmış.
Sonuç olarak meslek hayatı boyunca eğer bir B Planı uygulasaydı şu an bulunduğu yerde olamayacağına vurgu yapıyor Akkuş. Sahnenin ortasında duran çelik yeleğini işaret ederek onun da çok yer gördüğünü söylüyor. Her ne kadar çok ağır olduğu için kendisinden nefret etse de gerçekten ona değen şarapnel parçaları olduğu ve hayatını defalarca kere kurtardığı için de çelik yeleğine minnettar.
Her Şeyi Atatürk'e Borçluyum!
Çocukken çok sessiz ve naif olmasına rağmen bir anda savaşması gerektiğini keşfeden Akkuş, bugüne kadar da kendisine "Yapamazsın" denilen her şeyi yaptığını büyük bir gururla ifade ediyor. Yani hedefleri uğruna o da bir savaş vermiş.
Atatürk, kadınlara seçme ve seçilme hakkını verdiğinde, bu sürecin aslında tam olarak orada başladığına vurgu yaparak Atatürk'e borçlu olduğunu belirtip ona teşekkür ediyor.
Birlikte ölümü göze aldığınız ekip arkadaşlarınız artık ailenizin bir ferdidir
Ayrıca, Halep'teki bir anısını anlatarak ölme risklerinin çok yüksek olduğu bölgeye gidecekleri bir gün kameraman arkadaşına dönüp "Sen burada inebilirsin ama ben gideceğim!" dediğini ve kameramanın da "Ben de varım! Ölmekse birlikte ölürüz!" diyerek onunla yola devam ettiğini örnek verdikten sonra, "Sizinle birlikte ölümü göze alan ekip arkadaşlarınız hayat boyu sizin ailenizin bir ferdi olur." sözleriyle dikkat çekiyor.
O tip durumlarda aslında kendisinin de aşırı korktuğunu, binlerce kez dualar ettiğini ama asla geri adım atmadığını belirtiyor. Hatta bir defasında bilmeden tam mayının dibine basmış ve insanlar bağırıp uyarmışlar. "Daha yaşayacak yıllarım varmış demek ki!" diyecek kadar normal karşılıyor bu durumu.
Elif Akkuş'un anılarını anlattığı konuşmasının devamını videodan izleyebilirsiniz.
KAYNAK: TEDx Talks
Hiçbir Zaman B Planım Olmadı
Şırnak'ın Cizre ilçesinde 2016 yılında yapılan 'Hendek Operasyonu' sırasında aylarca görev aldığını hatırlatıyor. Cizre'de haliyle o dönem sokağa çıkma yasağı olduğunu ve hiçbir şey alamadıklarını, hastanenin küçücük bir alanında kaldıklarını ve devamlı surette tehdit aldıklarını anlatarak ne kadar zor koşullar altında görev yaptığından bahsediyor.
Bir kadın olarak da hormonal döngüsü devam ettiğinden, öyle bir sürecin içinde gerekli kişisel bakım malzemelerini satın alabilme imkanı olmadan hem de kameraların önüne çıkmasını gerektiren bir iş yaptığından yüzünde yaşadığı tüylenme sorununa o koşullar altında bir çözüm bulması gerekmiş. Sigara içerken aklına pratik bir çözüm gelmiş ve tuvalete gidip yüzündeki tüm tüyleri çakmakla yakmış.
Hatta İstanbul'a döndükten sonra bu durumdan bahsettiği bir arkadaşı kendisine kızmış fakat Bodrum'da bir mağazaya müdür olarak atandığında, benzer sorunu yaşadığı zaman elinin altında Bodrum gibi bir yerde her türlü olanak olmasına rağme,n nedense o da aynı B Planını uygulamayı denemiş ve sonuç hüsran olmuş. Çünkü tüm suratını yakmış! Akkuş, "Bazen B Planları, bazı durumlar için geçerli oluyor demek ki!" diyor.
İşin özüne gelince, aslında hiçbir zaman bir B Planına sahip olmadığının altını çiziyor. Çünkü bir şeye odaklandığında yani bir A Planına sahip ise ve onu başarmayı çok istiyorsa, olası bir B Planının her zaman kendisinin konsantrasyonunu bozduğunu açıklıyor. Hep A Planının üzerine gitmeye çalışmış.
Savaş Muhabirliği Ortaokul Hayali
İşte, savaş muhabirliği de böyle bir şey onun için! Taaa! Ortaokul yıllarında hayalini kurmaya başladığı bu hayal ile insanların kaçtığı yere doğru gitmek istediğini belirtiyor. Daha çocuk yaşında, savaş muhabirliği hayali kurmasının nedenini ise bilmiyor. Olaylarda bir emniyet şeridi çekildiğini ve insanların o şeridin dışında kaldığını örnek vererek, kendisinin her zaman o şeridin içinde yer almak istediğini anlatıyor.
Kadının, Savaşta Ne İşi Olur!
Yıllar geçtikçe o da hedefine doğru adımlar atmaya başlamış. İletişim okuyup sonrasında TRT'ye girmiş. Ve orada ilk sorduğu soru "Nasıl savaş muhabiri olurum?" olmuş. Maalesef aldığı yanıt ise çok üzücü! "Kadının, savaşta ne işi olur!" İşte çocukluğundan beri odaklandığı savaş muhabirliği fikrinin kendisinin A Planı olduğuna dikkat çekiyor.
O dönemler sınıra kadar gitmiş. Sınırın az ötesinde savaş var ama kendisi gidemiyor. Sesleri net duyabildiği bir mesafede olmasına rağmen. Amacına ulaşamamayı "Çıldırtıcı!" olarak tanımlıyor. Ama asla sınıra kadar gelmeyi yeterli yani B Planı olarak görmemiş. Bununla yetinmeyip daha ileri gitmeyi bilmiş.
Yıllar böyle geçmiş. "Ben savaşın içine kadar gideceğim." dedikçe çalıştığı kurum TRT'deki yetkililer "Hayır! Gidemezsin." demişler. Akkuş da sırf kadın olduğu için savaş bölgesine gitmesine izin verilmemesini hiçbir zaman anlayamamış da kabullenememiş de.
Şu anda da emeline ulaşmış bir muhabir olarak kendisine en sık sorulan sorunun, "Bir kadın olarak savaş bölgesi zor değil mi?" oluyormuş. Akkuş, "Hayır hiç zor değil! Coğrafyanın temel özelliklerini, dinamiklerini bildiğiniz zaman zor değil. Ne yapmanız gerektiğini biliyorsanız hiç zor değil!" şeklinde cevap veriyor.
Bir türlü TRT'den izin alamadığı o yıllarda bir gün kendisine telefon ile Irak'a gideceği bildirilmiş. Havalarda uçmuş tabii ki. Bağdat'ta çatışmaların en yoğun olduğu dönem. Ortalık kan revan içinde. Tabii haber vermek için hemen ailesini aradığını söylüyor. Onlar her zaman hayaline destek vermişler ama arka planda her zaman "İnşallah gitmez!" umudu da olduğunu hissetmiş Akkuş. Çünkü öyle tehlikeli bir ortama evladını, kardeşini göndermek ve beklemek çok zor bir durum. Ama sonuç olarak karşı da çıkmamışlar.
Vedalaşıp uçağa binmiş. Ama havaalanında kardeşi bir Doları ortadan yırtıp yarısını Akkuş'a vermiş ve "Bunu bana geri getir!" demiş. O duygusallıkla gittiği Irak'ta 35 gün geçiren Akkuş, "Baktılar ben ölmüyorum." diye espri yapıyor. Ama yayın yaptığı sırada hemen arkasındaki binanın bombalanması gibi durumları ekrandan izleyen ailesi yine de Akkuş döndüğünde "Tamam! Sana bir şey olmuyor! Se git!" demişler. Artık evden işe, işten eve gitmek durumu olmuş Akkuş ve ailesi için bu durum. Yani rutinleşmiş, kabullenmişler.
Mavi Marmaray'da İşkence, Dayak, Taciz ve Hapis...
Ardından Mavi Marmaray durumu çıktığında erkek muhabirler görevi kabul etmeyince Akkuş'u sormadan göndermişler. "O vurulacak gemi var ya oraya gidiyorsun!" denmiş. O dönem teknoloji de geri olduğundan, ellerindeki koca kasetler için geminin vurulup denize düşmeleri halinde korunabilmesi için su geçirmez kılıflar almış.
Herkesin bildiği üzere akşam 20:00'den sabah 03.30'a kadar saldırıya uğradılar, işkence gördüler, defalarca çırılçıplak soyulup üzerleri dedektörlerle arandı ve dayak yediler. Ama kendisi tüm bu yaşadıklarına rağmen tuhaf bir şekilde drenip, güldüğünü anlatıyor. Onlar Akkuş'un sinirini bozdukça Akkuş da onların sinirini bozmaya çalışıp, kendi küçük dünyasında bir direniş sergilediğini ifade ediyor. Ve tabii İsrail topraklarında hapse atılmış.
Sonuç olarak meslek hayatı boyunca eğer bir B Planı uygulasaydı şu an bulunduğu yerde olamayacağına vurgu yapıyor Akkuş. Sahnenin ortasında duran çelik yeleğini işaret ederek onun da çok yer gördüğünü söylüyor. Her ne kadar çok ağır olduğu için kendisinden nefret etse de gerçekten ona değen şarapnel parçaları olduğu ve hayatını defalarca kere kurtardığı için de çelik yeleğine minnettar.
Her Şeyi Atatürk'e Borçluyum!
Çocukken çok sessiz ve naif olmasına rağmen bir anda savaşması gerektiğini keşfeden Akkuş, bugüne kadar da kendisine "Yapamazsın" denilen her şeyi yaptığını büyük bir gururla ifade ediyor. Yani hedefleri uğruna o da bir savaş vermiş.
Atatürk, kadınlara seçme ve seçilme hakkını verdiğinde, bu sürecin aslında tam olarak orada başladığına vurgu yaparak Atatürk'e borçlu olduğunu belirtip ona teşekkür ediyor.
Birlikte ölümü göze aldığınız ekip arkadaşlarınız artık ailenizin bir ferdidir
Ayrıca, Halep'teki bir anısını anlatarak ölme risklerinin çok yüksek olduğu bölgeye gidecekleri bir gün kameraman arkadaşına dönüp "Sen burada inebilirsin ama ben gideceğim!" dediğini ve kameramanın da "Ben de varım! Ölmekse birlikte ölürüz!" diyerek onunla yola devam ettiğini örnek verdikten sonra, "Sizinle birlikte ölümü göze alan ekip arkadaşlarınız hayat boyu sizin ailenizin bir ferdi olur." sözleriyle dikkat çekiyor.
O tip durumlarda aslında kendisinin de aşırı korktuğunu, binlerce kez dualar ettiğini ama asla geri adım atmadığını belirtiyor. Hatta bir defasında bilmeden tam mayının dibine basmış ve insanlar bağırıp uyarmışlar. "Daha yaşayacak yıllarım varmış demek ki!" diyecek kadar normal karşılıyor bu durumu.
Elif Akkuş'un anılarını anlattığı konuşmasının devamını videodan izleyebilirsiniz.
KAYNAK: TEDx Talks