Öncelikle bu röportaj için teşekkür eder, bu ilk romanım olduğu için herkese ‘merhabalar’ ile başlamak isterim. Evet, dediğiniz gibi, kitabın ismi, ‘The Catalyst’, yani Türkçesi (benim ifade etmek istediğim anlamıyla): Bir değişimi tetikleyen yada bir değişime ‘Vesile’ olan bir etken. Bu ‘etken’ bana göre bir insan olabileceği gibi, yeni bir çevre, ülke, ya da iş bile olabilir. Nitekim ben de romandaki baş kahraman ‘Kaitlin Maverick’ gibi Norveç’in Stavanger şehrine gelin gitmiştim ve orada gördüğüm doğa harikaları ve tanıştığım farklı çevreler bende bu hikayeyi her ne kadar ‘tetikledilerse’ bile, esas oradaki yeni hayat tarzım bu romana gerçek anlamda ‘vesile’ olmustur ancak hikayem otobiyografik değil."What about the third ones?" dediğin üçüncü kişiler kimler?
Evet, kitabın tanıtım reklamında belirttiğim gibi…Kaitlin’ın ‘tesadüfen’ tanıştığı ormanda yaşayan ve ‘çalışan’ bu bireylerin kimliği sorgulanıyor: “Insanlar mı?Melekler mi? Yoksa, üçüncü şahıslar mı?" diye soruyorum seslendirmede. Ve evet, dogru, zaten bizim kültürümüzden insanların da burada anlayacagı gibi, Kuran’da da bu dünyada yaşadıkları belirtilen ‘cin’ lerden bahsediyorum…
Peki bu üçüncü kişiler eğer cinler ve perilerse, seni bunlar nasıl etkiledi? Nerden duydun, öğrendin? Bize biraz bahseder misin? Her ne kadar Türkiye'de doğmuş olsam da, New York'a 7 yaşında geldim, tüm eğitim hayatım burada geçti ve yaklaşık 25+ senelik bir Amerika'da yaşam serüvenim bulunmakta… Ve, evet, bazı okurlar kitabımda 'cin' konusuna deginmeme şaşırabilirler; lakin, hep duyduğum kadarıyla toplumumuzda ya onlara inanan ve bir o kadar da korkan (isimlerini bile söylemek istemezler- 'üç harfliler' derler mesela) insanlar var, ya da onlara pek inanmayıp- daha çok piskolojik bozukluğu olan insanlara göründüklerine de inananlar var. İki grup insanları da saygıyla karşılıyorum: kitabın konusu zaten tema olark cinler hakkında olmadığı gibi, herhangi bir 'uzmanlık' alanım veya bir iddiam vs yoktur. Bu roman tamamen romantik ve gizem dolu bir kurgudan oluşmaktadır. Yabancılar 'ghost' yani 'ruh/hayalet' gördüklerine çok inanırlar, bilirsiniz. İnsanların şunu araştırıp, kendi kendilerine sormalarını istedim: Acaba bir ölmüşün ruhunu gördüğünü düşünen insanların - özellikle batılıların - gördükleri, islam gibi resmen koca bir dünya dininde de geçen, insanlara farklı şekillerde istediklerinde görünebilen 'cin' dedigimiz varlıklar olabilirler mi? Ben mesela New York'ta çocukken kulaklık takıp muzik dinlerken birden bire odamda beni seyreden bir adam silueti görmüştüm - hiç unutmam - hiç daha önce bir filmde falan gördüğüm bir tipleme de degildi (ki, hani çocuk aklım ile hayal kurmuş olayım)- gülümsedi sonra kayboldu…Sonra lohusa döneminde de benzeri şekilde kabuslar ile çok uyandırıldım…Her zaman mantık yada piskoloji ile açıklayamayacağımız şeylerin de hayatımızda kesinlikle var olduklarına inanıyorum.
Esra Öziskender, Kadıköy İstanbul Anadolu Lisesi ve İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunu. İstanbul Üniversitesi, İşletme Fakültesi, İnsan Kaynakları Yönetimi Bölümü'nden yüksek lisansı var. İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü'nde Doktora derslerini tamamlayıp, doktora yeterlilik sınavını vermiştir. Karabük doğumlu olup, aslen Artvin, Arhavi'lidir. Komohti (Mohti, Lazuri) lazlarından olan ailesi Yavuz Sultan Selim zamanında 4 dönem valilik yapmış olan 10. Trabzon Valisi İskender Paşa'nın sülalesinden gelmekte olup, www.iskenderzadeler.net isimli web sitesinden akrabalar haberleşmektedir. Bir tek rahmetli anneannesi Batum'dan Hendek, Adapazarı'na göçmüş bir gürcüdür. Çocukluğunun büyük çoğunluğu Hendek'te geçmiştir. Uğur isminde bir erkek kardeşi vardır. Annesi ev hanımıdır. Rahmetli babası Hakim olduğu için yaşadığı şehirler Kars'ın Kağızman ilçesi, Kahramanmaraş'ın Andırın ilçesi, Samsun'un Alaçam ilçesi ve Sakarya'nın Hendek ilçesidir. İlkokula Alaçam'da başlamış, ilk ve ortaokulu Hendek'te bitirmiştir. Türkiye ve Amerika'da uzun yıllar insan kaynakları alanında çalışmıştır. Çalıştığı firmalar arasında İstek Vakfı, Biltam, Genpa, Çelebi Holding, Türkbank, AstraZeneca, BiogenIdec, Idex ve New York Belediyesi'ne bağlı İş ve İşçi Bulma Kurumları bulunmaktadır. Türkiye'de bir dönem PERYÖN derneğinin yönetiminde görev almıştır. Şirket eğitimleri ve toplantıları için uluslararası sertifikalı bir Eğitmen ve Moderatördür. Birçok ulusal ve uluslararası toplantılara konuşmacı ve eğitmen olarak katılmıştır. Aynı zamanda 2006'dan beri kendi danışmanlık ve eleman bulma şirketi HRLink Consulting'i yönetmektedir. Gazeteciliğe 2008'de makaleler ve köşe yazıları ile başlamış olup, 2017'den beri profesyonelce yapmakta aynı zamanda sosyal medya ve reklam danışmanlığı da yapmaktadır. Uzun yıllar Amerika'da East Coast'ta Boston, MA, Stamford, CT ve New York City, NY'ta, bir sene San Francisco, CA'da yaşadıktan sonra şu anda İstanbul, Bodrum ve Los Angeles'ta yaşamaktadır. Esra Öziskender ABDPost.com HRLink Consulting, Inc [email protected] Gazeteci, Sosyal Medya Danışmanı, İnsan Kaynakları ve Eleman Bulma Uzmanı, Kariyer Koçu. İş ve eleman arayışı, kariyer koçluğu, reklam, sosyal medya, haber konularında bana ulaşabilirsiniz. Tüm haber, makale ve röportajlarıma bloğumdan ulaşabilirsiniz: Blog: @hrlinkmakaleler.blogspot.com Facebook: @HRLinkConsultingInc Instagram: @esraoziskender, @hrlinkconsulting LinkedIn: @hrlinkconsulting123 Twitter: @HRLinkConsultin Web sitesi: https://hrlinkconsulting.wixsite.com/hrlink
Selin'cim, senin bir de feminist yanın var. Bize feminist Selin'i anlatır mısın? Evet, kendimi kesinlikle 'Feminist' olarak tanımlıyorum…Bu kelimeyi maalesef çeşitli çevrelerde her ne kadar farklı yerlere çekebilenler olsa bile…O kadar geniş kapsamlı bir kelime ki çünkü bu kelime…Yani erkeklerden evet 'nefret' edebilen 'feminist' arkadaşların da oldukları gibi, diğer bir yandan da tamamen islam dinindeki Hz. Hatice'nin 'güçlü kadın' kimliğinden yola çıkarak, kendilerini 'Islamic Feminist' diye adlandıran gruplar da var….O yuzden ben oturmuş kalıpları pek sevmem, uçları da. Ben geniş kapsamlı düşünmeyi ve geniş kategorileri severim- daha farklı insanları ve düsünceleri ortak bir noktada buluşturabildikleri için. Dolayısıyla ben de işte bu noktada kendimi 'Feminist' sayıyorum: küçüklügümden beri şehir hayatında calışmış ve cabalamış bir anneanne ve beni ufakken tek büyütmek zorunda kalan yine çalışan bir anne figürü ile büyüdüğüm için. Annemin kılığına kiyafetine, evdeki seçimlerine vs. bir gün bile karışmamış olan öz babam gibi sevip saydıgım bir üvey baba ile yetiştigim için…ve son olarak ta tabi ben de çeşitli nedenlerden dolayı kendi kendimi çalışarak, okuyarak bir yerlere getirip, kızıma tek başıma olumlu bir rol model olmak için çabaladığım için- kendimi bu noktada kesinlike 'feminist' olarak adlandırabiliyorum…
Yazmakla ilgili şöyle demişsin: kafamı boşaltıyorum! İlk defa ne zaman yazarak kafanı boşalttığını keşfettin? Nereye doğru gidiyor bu keşif? Yazmaya çok küçük yaşta başladım. Tek çocuk olarak büyüdüm ve yeni bir ülkeye küçükken gelip, çok çabuk çok farklı ortamlara adapte olmak zorunda olmuş olduğum için, hayal gücüm hep 'overactive' olan yani hiç durmadan çalışan bir çocuktum, hep hayal dunyasinda yaşardm ve hep bu düşüncelerimi illaki kağıda dökerek rahatlayabildiğimi keşfettim…Çok şiirler yazdım, çok masallar yazdım, çok okudum, çok yazar olduğumu hayal edip- hatta böyle röportaj edildiğimin falan da hayalini çok kurdum- 'manifestation' a inanan arkadaşlar hatta bu günlere bilinçaltımdaki evrenden bu isteklerimle bir şekilde gelmiş olabileceğimi bile düşünebilirler. Akademik olarak da hep araştırarak yazılar yazmaktan çok zevk almışımdır… Tabi, sonradan 'çok' yazmanın illa da 'iyi' yazmak anlamına gelmediğini oğrendim… Özellikle bu romanımda editör uyarması sonrası 'çok uzun' bulduğu bazı paragraflarımın kısaltılması ile çok uğraşmıştım, mesela.
Doğu - Batı ve Amerika. Bu üçünü birleştirmeyi nasıl başardın? Ana karakterim Kaitlin ve esi Paul Kanadalılar mesela, ama onlar da Norveç'te Türklerle tanışıyorlar. Kaitlin'in NYC'de çok sevdiği bir kız arkadaşı var mesela, sürekli telefon ile irtibattalar Norveç'te yalnızlık çekerken. Anlayacağınız kitabı da kendi kimliğimden yola çıkarak ister istemez bayağı bir 'multi-national' (çok uluslu) yarattım.
Diğer kadınlara nasıl bir örnek sergilemek istersin? Her okuruma yada öğrencime hep onların da benim gibi kendi çabalarıyla bir yerlere er ya da geç çok çalışarak ve çok isteyerek, insanlara ve kendilerine her daim dürüst ve alçak gönüllü (haklarını çiğnetmeyecek şekilde) davranarak muhakkak gelebileceklerine dair örnek olabilmeyi arzularım tabiki… Sen şiir de yazıyorsun. Bir şiir kitabı düşünüyor musun? Şiir küçük yaştan beri yazarım. Hatta çok küçük yaşta, kelime sonlarında kafiyeli seslerin olmasina çok önem vererek kendimce şarkilar ve şarki sözleri de çok yazardim. Bir ara tiyatro da yaptim öğrenciyken, sanatin yeri her zaman çok onemli olmuştur benim için ve kısa/mümkün olduğunca kafiyeli şiirler yazmak benim hem o anki duygu yükümü hafifletmeme yardımcı olmuştur, hem de sanatsal olarak tekrar bakıp şöyle bir okuduğumda zevk vermiştir. Öğrenciyken şiir ödülleri de aldım. 'The Catalyst' öncesi tam bir şiir kitabi cikarmaktı planim, taa ki burda bir editör arkadaşa 'laf olsun' diye gösterdiğim romanımın 'kaliteli bu- neden once bunu çıkarmıyorsun' diye ikna edişine kadar. Kısmetse kitabın devamını, ikinci bölümünü – şu ana kadarki okurlara göre ilk romanın 'heyecan' ile bittigi yerden yazacağım, ardından ilk arzum olan şiir kitabımı ve sonrasında da kızıma ve tüm çocuklara adamak istedigim bir çocuk romanı var hedeflerimin arasında.
Gelelim can alıcı bir noktaya: Kadın gerçekten kadının düşmanı mıdır? Bir yabancı roportajımda, evet, maalesef tarihte kadınların genelde başka kadınlara 'sözel' yada 'kotü göz' ile bile olsa sadece, 'düşman' olduklarını gözlemlediğimi paylaşmıştım. Hatta bunun hakkında Marilyn Monroe'dan tutun, Prenses Diana'ya kadar bir çok örneğini görene kadar, hiç ünvanı olmayan, sadece gazetelerden okuduğumuz insanlara bile genelde kadınların 'laf' söylediğini duymak beni hep üzmüştür. Örneğin, bir taciz kurbanına 'e o saatte öyle etekle dolaşmasaydı' diyenlerin genelde kadın olduğunu duymamız gibi. Halbuki- şahsi fikrim- bir sapığın gözü dönmüşse bırakın kadının kılığını kıyafetini yada yürüdüğü bir saati, en kapalı bir bayana bile göz dikebilir, fetişize edebilir ve takip edebilir, yada bir erkek çocuğuna bile günümüzde göz koyabilir- Allah herkesi korusun-. Ben her zaman derim- bana şahsen yada herhangi bir insana zararı dokunmamış bir insanı ben sırf görüntüsü yüzünden- gerek 'aşırı' kapalı yada 'aşırı' açık olsun- yargılayamam, yargılamam.
Yerel seçimlere girmiştin. Bize biraz bundan bahseder misin? Amerika'da (özellikle bin tane milletten insanın olduğu New York gibi bir şehirde) yetişen bir Türk olarak, temsiliyet gücümüzün zayıf olduğunu görmek beni hep üzmüştür. Lobi faaliyetlerinin gücüne inandığım için siyaset okudum ve- evet- bu sene ilk defa yerel olarak Demokrat partili olarak sadece Queens semtinde yerel mahallemdekilerinin bana oy verebileceği bir seçime- kendi imkanlarım ile, coronavirus'üne kadar kapı kapı dolasarak imza toplayarak adaylığımı koydum. İspanyol-asıllı rakibimin hiç bir kampanya yürütmemesine rağmen benden fazla oy toplayabildiğine çok şasırdım- ta ki biraz araştırana kadar, ve Yahudi kayinpederinin burada siyasette taninmış ünlü bir Hakim olduğunu görene kadar =) Anladim ki, bayanın zaten arkası sağlam olduğu için, eminmiş kazanacağından. Şunu yazarken halen mektup oylar sayılması tamamlanmadı- ama, kazanmasam bile verdiğim çaba üzerinden beni destekleyen bir üst mevkiideki seçimi kazanan siyasetçi arkadaşım bana başka mahallede temsiliyet acisindan aynı gorevi verebileceğini belirtti. Bu zaten benim için ilk bir tecrübeydi- dilerimki sırf yerel trafik/tabela konularından öte, daha yüksek görevler için yine ayni azim ile hem temsiliyet adına hem de eşit insan hakları adına mücadele vermeye devam edebilirim. Benim yaşadığım mahallede genelde Asyalılar, Yahudiler ve İspanyollar oturmakta ve bana oy verecek Türk'ler hiç olmamasına rağmen yine de güzel oy toplayabildim: kazanmasam bile bu benim için güzel bir motivasyon oldu.
Breaking news!!!
As a ‘thanks’ for all the love I’ve received from readers of ‘The Catalyst’, during this very special month for me (my daughter’s birthday coincides with Thanksgiving), I’m happy to announce that my Scandinavian suspense/romantic mystery novel is on sale now for 35% off!
Whether you adore the black hardcover (➡️NOW $16.25!!!
Or the softer yellow paperback cover (➡️NOW $9.75!!!)
I hope you can take advantage of the sale- which really brings me no real revenue but is simply in hopes that I can connect even more readers with my story as a self-publisher now, before it is re-released with a new publisher as part of an upcoming trilogy in 2021. Can’t wait to hear your feedback on the mysterious plot-twists and controversial yet what I’ve aimed to be realistic romance
Thank you again for the love and support !
Xoxo
Selin Senol- Akin
https://www.amazon.com/gp/aw/d/1734656301/ref=tmm_hrd_title_0?ie=UTF8&qid=&sr=
Selin, bize biraz New York'taki Atatürk Okulu'ndan bahseder misin? Annen de orda öğretmendi galiba. Sen de öğrenci miydin? Atatürk okulunun hayatındaki yeri nedir? Ben New York'ta küçüklüğümden beri Birleşmiş Milletler binasının karşısındaki eski Türk Konsolosluğu binasında bulunmuşumdur, sosyal faaliyetlerde aktif olan annemden dolayı. Ozellikle annem 2 donem Amerika Türk Kadınlar Birligi (ATKB-TWLA) derneği başkanlığı yaparken, buradaki Türk çocuklarına haftasonları çoğunlukla Türkçe ders vermeyi hedefleyen başarılı Atatürk okulunun yararına yapılan çeşitli faaliyetlerde (kermeslerden tutun, defilelerde yer alıp/sunuculuk yapmam gibi) bulundum. Kendim hiç orada okumadım- lakin evde hep Türkçe konuşuldu bizde ve İngilizce'yi de kendi kendime çok kitap okuyarak öğrenmiştim zaten, ancak bu şekilde katkıda bulunabildim.
Amerika'daki Türk annelere neler önerirsin Amerika'da büyümüş bir Türk çocuk ve Amerika'da çocuk büyüten bir Türk anne olarak? Amerika'da büyümüş bir çocuk olarak ve şimdi ise tekrar Amerika'da bir çocuk büyüten anne olarak, çocuğuma Amerika'nın vermiş olduğu 'evrensel/küresel' dünya vatandaşı olabilme kültürünü vermenin sevincini yasamaktayım. Ayni zamanda ise, elbette ki Türk kültürümüzü, dilimizi ve (hepsi olmasa da- bazi seyler çok demode gelir bana mesela) bir çok adetimizi en azından bilmesini de çok önemsiyorum ve kısmet olursa bu amaç ile zaten kızımı da Atatürk Okulu'na yazdırmak isterim yaşı geldiginde. Çift dilli büyümenin faydalarını tüm uzmanlar destekler mesela- kızım çok çabuk konuşmaya başlamadı ve ben onunla her ne kadar sürekli kendimi daha rahat ifade etmem için İngilizce konuşmuş olsam da ve o da İngilizce konuşsa da, anneannesi ve dedesi genelde Türkçe konuşurlar onunla- anlar ama konuşamıyor pek henüz. Yavaş yavaş :)
The Catalyst yani Vesile ne üzerine bir kitap? Bize biraz kitabından bahseder misin? The Catalyst, Norveç'te geçen gizemli bir cinayet ile açılıyor, sonrasında ise hem bu cinayeti işleten kişiye hem de kurbana farkında olarak yada olmayarak bağlı olan insanların birbirleriyle tanışmalarına 'vesile' olduklarını görüyoruz. Bir yandan da, bu insanların kendi tekdüze hayatlarında- gerek insan ilişkilerinde gerek kariyerlerinde- artık birşeylerin ilerlemesinin gerektiğini görmelerine de 'tetiklendiklerini' görebiliyoruz. 'Spoiler' vermeden şunu da ekliyeyim; elbetteki tüm gizem-konulu romanlarda olduğu gibi, kitabın sonuna dogru biz de her ne kadar katilin kim olduğunu ve neden yaptığını öğrensek bile, esas kitabın sonunu 'heyecanlı' yapan bu nokta olmuyor!
Okuyucularımız kitabını nerden alabilirler ve sana nasıl ulaşabilirler? Okurlar kitabı booksandsmith.com adlı yayınevimin sitesinden de alabilirler- buradan yüzde oran olarak kazancım birazcık daha fazla oluyor (Amazon yada Barnes& Noble'dan bana kalan ufak kazanç ile kiyaslanırsa). Ancak, tercihim yine Amazon yada Barnes&Noble olacaktır- lakin orada her bir kitabın bile satışı 'The Catalyst' in satış listelerinde yükselmesine yardımcı oluyor ve bir Türk yazar olarak bu 'temsiliyet/ülkemin reklamını yapmak isteyen' yanımı daha çok mutlu eder. O sitelerden vereceğiniz yıldızlar/yorumların bile çok çok faydası olabilecektir, emin olun! Kitabın film veya dizi olsun ister misin? Var mı böyle hayallerin? Kitabımı yazarken hep karakterleri gözümün önünde canlandırmışımdır ve ayni ifadeleri okurlardan da duymak ('kesinlikle Netflix tarzı gerilim serisi/sinema filmi gibi şeritleri gözümün önünde canlandırdım okurken') bana bu konudada kismetse bir gün görebilirim umudunu vermedi değil tabi…
Selin'cim bu güzel sohbet için çok teşekkür eder, başarılarının devamını dilerim. Ben çok teşekkür ederim.
7 yaşından beri New York'ta yetişen İstanbul asıllı Selin Şenol Akın, Uluslararasi İlişkiler alanında New York Üniversitesi'nden yüksek lisans ile 2008'de mezun olmuştur. 2009-2011 seneleri arasında İstanbul'da İngilizce öğretmenliği yapan Selin, 2013'e kadar eşi ile Norveç'te yaşamıştır ve daha sonrasında ise İzmit'te öğretmenliğe devam etmistir. 2015'te anne olan Selin, 2018'den bu yana tekrar NYC'de ailesi ve kızı ile yaşamaktadır ve çeşitli okullarda İngilizce dili üzerine hocalık yapmaktadir. 'The Catalyst'in yanisira 'Flash' adlı yabancı yazarlardan oluşan anthology kitabinda da (yine Amazon'dan) 'Ordinary' isimli kısa hikayesini de bulabilirsiniz.