Medine'de nazil olmuştur, 24 âyettir.
I,ahmân ve Rahim olan Allah'ın adiyle[1]
1 (Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah Teâlâ'yı tesbîh (ve tenzih) eder. O (mülkünde). Azîz ve (emrinde) Hakîm'dir. )
Sûre-i celileye «Beni Nadr Sûresi» de denilir.
Benî Nadrs Yahudilerden ve Hârûn Aleyhisselâm'm neslinden büyük bir kabile idi. Medine'ye iki mü mesafede bulunan bir nahiyede otururlardı. Sağlam hisarları ve kuvvetli silâhları vardı. Hicreti müteakib, Müslümanlar aleyhinde bulunmamak üzere Resûlü Ekrem'le bir muahede akdetmişlerdi. Fakat Bedir muzafferi-yetinden sonra: «Semavî Kitablarda mev'ûd olan Âhir Zaman Peygamberi budur.» demelerine rağmen, yine el altından Kureyş ve Medine münafıkları ile muhabere ve aleyhde faaliyetten geri kalmamışlardı.
Bilhassa Uhud vak'asmdan sonra fikir ve tavırlarını büsbütün değiştirmişlerdi. Hattâ Resûlüllah sallallahü aleyhi ve selleme sui-kasde bile teşebbüs etmişlerdi.
Nihayet bunu haber alan Resûl-ü Ekrem, Muhammed bin Mes-leme ile: «On gün zarfında yerlerini terk edip gitsinler.» diye Benî Nadr'a haber gönderdi.
Fakat münafıkların reisi Abdullah bin Ubeyy bin SelûTün teşviki ile -ki yerinizde sebat ediniz, size yardım ederiz, Kurayza, Gatafân da yardımda bulunur, demişti- biz yerimizden çıkmayız, diye cevâb verdiler.
Bunun üzerine Hicretin dördüncü yılı Rebiulevvelinde, aley hissalâtü vesselam Efendimiz, Mescîd-i Nebevî'de imamet etmek üzere İbn-i Ümmü Mektûm'u me'mûr eyliyerek Livâ-i şerifi Haz-ret-i Ali'ye verdi ve orduyu seâdetle Medine dışına çıktı. Benî Nadr'ı muhasara etti. İbn-i Selûl alenen muavenete cesaret edemedi. Benî Kurayza ile Beni Gatafân kabileleri de bir yardımda bulunmadılar.
Nihayet altı gün muhasaradan sonra, eslihâdan mâada, malj-larından develerine yükleyebildiklerini alarak çıkıp gitmek üzere, teslim olmak zorunda kaldılar. Altı yüz kadar develeri vardı. Yükleyebildiklerini yükleyerek yurtlarını terk ettiler. Kimi Hay-ber'e ve kimi Şam'a dağıldı.
İşte Sûre-i celilenin, başından altıncı âyetin sonuna kadar olan kısmın nüzul sebebi budur. [2]
2 (Kitab ehlinden o küfredenleri, ilk haşr için diyarlarından çıkaran O'dur.)
(Ey mü'minler!) Siz, onların diyarlarından çıkacaklarını zannetmemiştiniz. Onlar da hisarlarının (metaneti) kendilerini Allah'ın azabından menedeceğini zannetmişlerdi. Fakat Allah (Allah'ın emir ve azabı) onlara ummadıkları bir yerden geldi. Ve kalblerine korku ilkâ etti. (Sürgünü kabul ettiler). Evlerini, elleriyle ve müzminlerin eliyle tahrîb eylediler. Ey basiret sahihleri! İbret alın! [3]
3 (Şâyed Allah Teâlâ, onlara sürgünü takdir etmiş olmasaydı, yine her halde dünyâda (kati ve esarete) ta'zibederdi. (Gerçi dünyâ azabından necat buldular) onlar için Ahirette ateş azabı vardır.) [4]
4 (Onlara bu azâb, Allah Teâlâ'ya ve Resulüne muhalefet tve düşmanlık) etmeleri sebebiyledir. Kim Allah Teâlâ'mn emirlerine muhalefet ederse, şübhe yok ki, Allah Teâlâ'mn ikaabı şedîdtir. ) [5]
5 (Hurma ağaçlarından ne ki kestiniz veya ne ki kesmeyip de kökleri üzerinde bıraktmızsa hepsi Allah Teâlâ'mn İzniyledir. Bu izin de, o fâsıkları rüsvây etmek içindir.)
Rivayete göre; Peygamber (S.A.V.) Beni Nadîr'in hurmalarını kesme emri verince Yahudiler: «Yâ Muhammedi Sen yeryüzünde fesâd çıkarmayı yasak ederdin. Şimdi ise, hurma ağaçlarım kendin kesip yakıyorsun.» demişler. Âyet-i kerîme bu sebeble inmiş.
Bu gösterir ki; kâfirlerin binalarını yıkmak, ağaçlarını kesmek cif izdir. Tâ ki, bu suretle gayzları arttırılmış olsun. [6]
6 (Allah Teâlâ'mn onların mallarından Peygamberine verdiği fey için, siz ne at oynattınız ve ne deve sürdünüz. Fakat Allah Teâlâ, Peygamberlerini dilediği kimselerin üzerine musallat kılar. Alîah-ü azîmüşşân, her şeye Kaadir'dir.)
Fey: Harpsiz, meşakkatsiz elde edilen maldır. Harble alınan mallara «ganimet» denir.
Allah Teâlâ, bu âyet-i kerîme ile, Benî Nadr'dan elde edilen malları tamamen Resûlüllah sallallahü aleyhi ve selleme tahsis buyurmuştu. [7]
7 (Allah Teâlâ'mn diğer (fetholunan) memleketler ahâlîshv den Resulüne verdiği fey de: Allah ve Peygamberine, hısımlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmış kimselere âiddir. Tâ ki o, (fakirlerin hakkı olan) fey, içinizden zenginler arasında elden ele dolaşmasın.)
Ulemâdan ba'züarı fey'in beşe taksim edileceğini söylemişlerdir. Onlara göre, Allah'ın zikri ta'zîm içindir. Resûlüllah (S.A.V.)' m sehmi, bir kavle göre, askere ve hudud binalarına sarf edilir. Fey'in beşte biri, ganimetin beşte biri gibi taksim olunur. Bir takımları-, Allah'ın seliminin Kâ'be ve şâir mescidlerin ta'mîrine sarf
olunur.
Peygamber size her ne verdiyse, onu alın! Ve nehyettiğin-den içtinâbedin! Allah'dan korkun (Resulüne muhalefetten sakının ki, O'na muhalefet edene) Allah Teâlâ'mn ikaabı şedîddir. [8]
8 (O (fey) yurdlanndan ve mallarından çıkarılan muhacirinin fakirleri içindir ki, onlar ancak Allah Teâlâ'nın fazl ve rızâsını aramışlar, Allah Teâlâ'ya ve Resulüne (nefisleri ve mallariy-le) yardım etmişlerdi. İşte onlar, îmânlarında sâdık olanlardır.) [9]
9 (Onlardan önce (Medine'yi) yurd ve îmân evi edinen kimseler, CEnsâr) kendilerine hicret edenleri severler. Muhacirine verilen şeylere karşı kalblerinde hased ve gıpta duymazlar. Kendilerinin muhtâc oldukları şeyi dahî onlara tercih eylerler. Kim kendisini (mal) hırsından (kıskançlıktan) ve hasislikten korursa, işte onlar felah ve necat bulanlardır.)
Benî Nadr'm malları Resûl-ü Ekrem'e kalmıştı. Elli zırh, elli demir tas, üçyüzkırk kılıç alınmıştı.
Ensâr, Muhâcirîn'in geçimlerini üzerlerine almış ve onları kendi mallarına bayağı ortak etmişlerdi. Ne de olsa, bu Ensâr için büyüktü.
Resûl-ü Ekrem, bu yükü tahfif etmek için, Beni Nadr'dan alınan ganimetleri yalnız Muhacirine taksim etmek istedi. Ve Ensâra:
«Eğer isterseniz eskisi gibi Muhacirini mallarınıza hissedar etmek üzere bu ganimetleri hepinize taksim edeyim. Yâhûd kendi mallarınız münhasıran sizin olmak üzere, bunları yalnız Muhacirine vereyim.» buyurdu.
Ensâr-ı kiram ise- «Yâ Resûlallah! Bunları Muhacirine taksîm buyurunuz. Bizim mallarımızdan da, istediğiniz kadarını alıp onlara veriniz.» dediler.
O vakit Ebû Bekrisıddik (R.A.) kalktı. Ensâr-ı kirama alenen teşekkür e'tti. Ensârı nıedh-ü sena eden bu âyet-i kerimede, bu esnada nâzîl oldu.
Binnetîce ganimetler, Resûlüllah'm arzu buyurdukları gibi, yalnız Muhacirine taksim olundu. Ancak Benî Nadr'm ileri gelenlerinden İbn-ı Hakik'm meşhur kılıcı. Sa'd ibn-i Muâz (R.A.) Hazretlerine ihsan buyuruldu. Ve yine Ensâr'dan iki kişiye fakr ve ihtiyâç içinde bulunduklarından birer mikdâr hisse ayrıldı. [10]
10 (Bunlardan sonra gelenler (Tabiîn ve bütün mü'minler) de: «Ey Rabbimiz! Bizleri ve bizden önce îmân eden Dîn kardeşlerimizi mağfiret buyur. Kalblerimizde mü'minlere karşı kin ve hased bırakma. Ey Rabbimiz! Şübhe yok ki, Sen Rauf'sun, Rahim'-sin.» derler. ) [11]
11 (Şu münafıkları görmedin mi? Ehli Kitabtan küfreden kardeşlerine: «Yemîn ederiz ki, şâyed siz, diyarınızdan çıkarılırsa-nız, biz de muhakkak sizinle birlikte çıkarız. Aleyhinizde kimseye (ne Muhammed ve ne Müslümanlara) ebedîyyen itaat etmeyiz. Ve eğer sizinle harb olunursa, mutlaka yardım ederiz.» derler. Allah Teâlâ, şehâdet eder ki, o münafıklar gerçekten yalancıdırlar.) [12]
12 (Celâlim hakkı için, şâyed çıkarüirlarsa (bu münafıklar) onlarla birlikte çıkmazlar. Va kıtal olunsalar yardım da etmezler. Yardım etseler de mutlak (münhezînıen) dönerler. Sonra da kendileri yardım görmezler.) [13]
13 (Onların kalblerinde sizden korkulan, Allah Teâlâ'ya olan korkularından daha şiddetlidir. Bu setaeble ki: (Allah'ın azametini, ilim ve kudretinin genişliğini, ikaabmın şiddetini bilmezler) anlamazlar. ) [14]
14 (Onlar (Yahudiler ve münafıklar) toplu olarak sizinle mukâtele edemezler. Meğer ki müstahkem mevkilerde veya duvarlar arkasında bulunsunlar. Kendi aralarındaki kıtalleri ise şiddetlidir. (Fakat sizinle cenge takatleri yoktur. Zira Allah Teâlâ vs Resûliyle eenk eden şeci' ise, korkak; aziz ise, zelil olur). Sen, onları toplu sanırsın. Halbuki kalbleri dağınık, perişandır. Şu sebeb-le ki: (Haklarında elverişli olan şeyi) akıl etmezler.) [15]
15 (Onların hâli, kendilerinden az önce geçenler (Bedir'de-kiler veya Benî Kaynuka') gibidir ki, jettikleri küfür ve ısyânm kötü akıbetini (dünyâda) tattılar. (Âhirette de) onlar için elîm bir azâb vardır.) [16]
16 (Yahudileri kıtale teşvik eden münafıkların) hâli de Şeytan'm hâli gibidir. Hani, insanı «küfret» diye teşvik etmiş, ayartmiş da, kâfir olunca (azâb müşareketinden kurtulmak ümidiyle) «Ben, senden teberrî ettim. Ben, Rabbü'âlenım olan Allah Teâlâ'dan korkarım.» demişti.
Ba'zılarma göre; küfreden insandan murâd Ebû Cehil'dir. Bedir harbinde İblis ona: «Bugün, size kimse galebe çaîamaz. Çünkü yardımcınız benim.» demiş. Fakat Cebrail Aleyhisselâm'ı, Resûlül-lah (S.A.V.) ile birlikde görünce ondan korkup küffârdan ayrılmış; ve kâfirler bozguna uğramışlar.
«İnsandan murâdî Râhib Bersîsâ'dır.» diyenler de vardır. Bersîsâ'ya oltunmak için deli bir kadın getirmişler. îblîs'in vesvesesi ile Bersîsâ, ona zina etmiş. Gebeliği meydana çıkınca yine İbÜs'in vesvesesi ile kadını öldürüp defnetmiş. İblîs, bu sefer macerayı kadının ailesine haber vermiş. Mes'ele anlaşılıp Bersîsâ'nm asılmasına karar verilince İblis, ona gelip: «Bana secde edersen, seni kurtarırım.» demiş.
Bersîsâ, ona secde edip kâfir olunca İblîs, «Ben, Allah'dan kokarım,» diyerek ortadan kaybolmuş. [17]
17 (Artık ikisinin de akıbeti, ebediyyen ateşte kalmak olmuştu. İşte, (küfür ve nifakla nefislerine) zulmedenlerin cezsı budur.) [18]
18 (Ey îmân edenler, Allah Teâlâ'dan korkun. Her nefis, yarın (Kıyamet Günü) için Allah Teâlâ'ya ne takdim etmiş olduğuna baksın. Allah Teâlâ'dan korkun ki, Allah Teâlâ, bütün yaptıklarınızdan haberdârdır.) [19]
19 (Allah Teâlâ'nm hakkım unutanlar gibi olmayın! Allah da onlara nefislerini unutturdu. (Kendilerine fayda verecek şeyleri işitmez, onları halâs edecek hayır ve hasenatı düşünmez, azâbdan koruyacak amelleri işlemez oldular.) Onlar fâsık olanların tâ kendileridir. ) [20]
20 ( Cehennemlik olanlarla Cennetlik olanlar Cindallah) bir olmaz. Ancak Cennetliklerdir ki murâdlarma erenlerdir. ) [21]
21 (Şâyed Biz, bu Kur'ân'ı (dağda iehim, idrâk ve temyiz halk edip de) bir dağ üzerine inzal etseydik, Allah Teâlâ'nın korkusundan o dağı, alçaklanmış, dağılıp parça parça olmuş görürdün. Biz, bu misâlleri, insanlara, olur ki düşünürler, diye îrâd ediyoruz. ) [22]
22 (O Allah Teâlâ ki, kendinden başka nıa'bûd bilhak yoktur. Ulûhiyyette müşâriki yoktur. (Varı, yoğu) gizli, aşikâr her şeyi O, bilir. Rahman ve Rahîm Odur. ) [23]
23 ( O Allah Teâlâ ki, ma'bûdiyyette şeriki yoktur. Hiçbir şeyden mülkü zayi' olmaz. Noksanı mûcib her şeyden münezzeh ve nezâhette beliğdir. Her noksan ve âfetten, ayıb ve halelden salimdir. Evliyasını, mü'minleri azabından emîn edicidir. Her şeye Rakîb ve Hâfız'dır. Hükmünde gaalihdir. İrâde ettiği şey üzere halkı cebir ve hâllerini ıslâh eder. Kibriya ve azamete ancak, O müstehaktır. Allah-ü azîmüşşân, müşriklerin işrâklerinden münezzehtir. ) [24]
24 (O Allah Teâlâ ki, meşîyyeti üzere eşyayı takdir ve halk eder a'yâni ademden vücûda getirir. Halkın ba'zısını ba'zısmdan muhtelif şekillerle temyiz eder. Mahlûkâtın her birine bir suret verir. Birbirinden mümtaz kılar. En güzel isimler (Esmâ'ül Hüsnâ)
O nundur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nu teşbih ve tenzih eder.. Ve O, (mülkünde) Aziz (ve Gaalib, emîr ve fiilinde) Hakîm'dir. Bir hadîs-i şerifde:
«Kim sabahleyin üç defa «Eûzü billâhissenıiy' ıl'aliymi mitıeş-şeytânirracîm» dedikten sonra Haşr Sûresinin son üç âyetini okursa; Allah Teâlâ, ona yetmiş bin Melek tevkil eder. Akşama değin onun için istiğfar ederler. O kimse o gün ölürse şehid olarak ölür. Akşama çıktığı zaman okursa, yine öyle olur.» buyurulmuştur. (îmâm Ahmed, Tirmizi, Beyheki, Ma'kıl bin Yesâr). [25]
[1] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/294.
[2] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/294-295.
[3] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/295.
[4] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/295-296.
[5] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/296.
[6] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/296.
[7] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/296.
[8] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/297.
[9] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/298.
[10] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/298.
[11] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/299.
[12] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/299.
[13] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/299.
[14] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/300.
[15] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/300.
[16] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/300.
[17] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/300-301.
[18] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/301.
[19] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/301.
[20] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/302.
[21] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/302.
[22] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/302.
[23] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/302.
[24] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/302.
[25] Ahmed Davudoğlu, Kur’an-ı Kerim Meâli Ve Tefsiri Tibyân Tefsîri, Akpınar Yayınları: 4/302-303.