Los Angeles Yanıyor
Los Angeles yanıyor.
Dumanlar tütüyor. Sadece araçlardan değil.
Amerikan Rüyası’ndan.
Koca bir rüya, küle dönüyor.
Ve o alevlerin içinde tanıdık bir gölge var.
Hayalet gibi dolaşan bir gölge.
Bizim çocuklar.
Kıvılcım: ICE baskınları.
Yasal görev. Ama adını “zulüm” koydular.
Kaçağa “belgesiz” demek, suçu yok saymıyor.
Yumuşak kelimeler, sert gerçekleri örtmüyor.
Yönetim itirazda.
Kime karşı? Devlete.
Kimin yanında? Kaosun.
Bu nasıl bir terazi?
Madalyonun diğer yüzü… bize dönük.
Alevlerin içindeki o gölge: Bizimkiler.
Hayaller bavulda geldi. Gerçekler suratlarına çarptı.
Ucuz iş. Ağır hayat. Sonsuz korku.
Rüya bu değildi. Onlar şimdi birer hayalet.
Ve bu hayaletlerin içinde Türkçe konuşanlar da var.
Bir zamanlar "gurbetçi" diye çağrıldılar.
Şimdi "illegal immigrant."
Tabelalarda yoklar, sistemde yoklar.
Ama her restoranda, her kuryede, her çatı ustasında izleri var.
Pandemide evine kapanamayanlar,
Kapanınca kirasını ödeyemeyenler…
Birbirine umut olmak yerine, bazen birbirini ezenler...
İş vereceğim diye dolandıran "eski" Türkler,
Yeni gelenin çaresizliğini sermaye edenler.
Yıllar önce gelenin kibriyle,
Yeni gelenin korkusu çarpışıyor.
Umutsuzluk… en tehlikeli barut.
Sıkışan ruh, isyana sarılır.
Bu filmin figüranı oldular. Farkında olmadan.
Ama zorluk, suçu aklamaz.
Ateşe benzinle gitmek, hiçbir yangını söndürmez.
Politika bir yem attı.
Adına “hoşgörü” dedi.
Gençler o yemi yuttu.
Oturma izni bir kibrit oldu.
Önce rüyaları tutuşturan…
Sonra her şeyi.
Los Angeles'ta yanan, sadece bir şehir değil.
Yanan; hayaller, dostluklar, güven, umut.
Ve bizim hayaletlerimizin geleceği.