09.30’da hareket ediyoruz, dört saat sonra devrim sürecinde önemli bir yeri olan, Che Guevara’nın anıt mezarının olduğu, Küba kasabası Santa Clara’da olacağız. Havana varoşlarından geçiyoruz, kentin kıyı mahalleleri merkezden daha bakımlı, tek katlı ve boyalı evler var, bahçeleri ile. Merkezdeki apartmanların boyası, sıvaları dökülmüş, tuğlaları görünür vaziyetteydi. Santa Clara, turistlerden arınmış arka sokakları ve güler yüzlü insanlarıyla, tam bir gerçek Küba. Burada hem Havana’daki turist kalabalığı yok, hem de doğal olarak turistlere yönelik mekanlar hiç açılmamış. 20 yıl önce nasılsa, öyle kalmış.
Santa Clara’nın eski sokaklarına girerek bir çok fotoğraf çekiyoruz. Burası oldukça küçük bir şehir birkaç sat içinde neredeyse tüm şehri gezip görebilirsiniz. Gezdiğimiz bu eski şehrin bazı sokakları trafiğe kapalı. Buralarda her türlü alışveriş mağazası mevcut. Kıyafet satanlardan, nalburlara kadar her tür mağaza var, ama Küba’ya özgü bir özellik olarak bu mağazaların içleri pek de dolu değil maalesef.
Sokaklar sizi eninde sonunda sonunda bir meydana çıkarıyorlar. Vidal Meydanına çıkıyoruz. Meydanın dört bir yanında oldukça tarihi binalar görüyoruz. Caridad Tiyatrosu, ki yapımı 1885, burada ilgi çeken binalardan bir tanesi. Akşamları ise meydanın etrafındaki kafelerde Küba dansları ve müziklerinin her yana yayıldığını duyuyorsunuz. Vidal Park’da pazar günleri özellikle de akşam üstlerinde Kübalılar “guayaberas” denilen yöresel gömleklerini giyip gitarları ile parkın yolunu tutuyorlarmış.(Rehberimiz Fidel’in bilgilendirmesi).
Gelelim Santa Clara’yı ölümsüzleştiren Che’nin anıtına. Santa Clara şehir merkezinin dışında, geniş bir alanda yer alan Che Guevera Anıtı ilk bakışta çok da gösterişli değil açıkçası, fakat çok özel bir yerde olduğunuzu attığınız ilk adımdan itibaren hissedebiliyorsunuz. Geniş bir meydan, meydanın bir yanında yer alan yine geniş bir bir platform var. Bu platform üzerinde Che’nin hayatından bazı anların kabartma heykel şeklinde tasvir edildiği büyük bir duvar (Che dağlarda at sırtında, Che ve Fidel ve Che ve Cienfuegos gibi), üzerinde Che’nin Fidel’e yazdığı Veda Mektubu olan bir başka duvar ve Che’nin yaklaşık 8,5 metrelik Bronz bir heykeli yer alıyor. Che’nin heykeli Güney Amerika yönüne bakıyor ve bu da Che’nin bağımsız, birleşik tek Güney Amerika hayalini simgeliyormuş. Diğer bir ilginç detay ise heykelde tasvir edilen boyun askısı. Heykeltıraş Jose Delarra, Che’yi Santa Clara’yı ele geçirdiği günkü haliyle betimlemiş. Birkaç gün önceki bir çatışmada düşüp kolunu kıran Che’nin Santa Clara’ya girdiğinde kolu alçıdaymış. Heykelde ise Che kırık olan kolu alçıda, ama kol askısı boynunda serbest olarak tasvir edilmiş. Che’nin kişiliğinin önemli bir özelliğini; kendisine karşı bile isyankâr olmasını simgeliyormuş.
Platformun altında ise Che ve Bolivya’da onunla birlikte öldürülen 38 yoldaşının mezarları var. Mozolenin önünde Che Guevara’nın büyük bir heykeli var ve altında ‘Hasta La Victoria Siempre’ yazıyor. Anlamı ise ‘Zafere Kadar Daima!’’ demek.
Che’nin hayatını özellikle ölümü ve sonrasını hatırlayalım. Camilo, Cienfugeos, Santa Clara yakınlarındaki Yaguajay’daki savaşta önemli bir zafer elde ederken Che’de Santa Clara’yı ele geçirir.Santa Clara’nın düşmesinin üzerinden henüz 12 saat bile geçmemiştir ki, Batista ülkeyi terk eder. Santa Clara’daki bu son savaşla gerillalar diktatör Batista’ya karşı kesin bir zafer kazanırlarken tarih 31 Aralık 1958’dir.Che’nin Santa Clara şehrini ele geçirmesi üzerine Batista 400 kadar asker, ağır silahlar ve mühimmatla dolu zırhlı bir treni doğuya gönderir. Tabii ki Comandante’yi askerlerle dolu bir trenle bile olsa korkutmak mümkün değildir. Che’nin emriyle, bir dozer bulunur, demiryolu raylarının 30 metrelik kısmı kullanılamaz hale getirilir. Santa Clara’ya kadar gelen tren yoluna devam edemez, gerillalarca kuşatılır. Yoğun ateş altında kalan trendeki moralsiz ve isteksiz askerlerle önce teslim koşulları görüşülür ve kısa bir süre sonra da 400 kadar asker teslim olurlar. Treni ele geçiren gerilla sayısı ise sadece 18’dir…
Santa Clara düşmüştür. Büyük olasılık Batista’nın son kozu olan trendeki askerler teslim olmuş, bir de üstüne trendeki silah ve mühimmat Devrimci gerillaların eline geçmiştir. Batista ülkeyi terk eder, Devrim gerçekleşmiştir. Birkaç gün sonra Devrimci Gerillalar Havana sokaklarında coşkuyla karşılanırlar.
Kısaca Commandante Che Guevera, 1967 yılında Bolivya dağlarında CIA’nin eğittiği Bolivyalı birlikler tarafından yaralı olarak ele geçirilir. Götürüldüğü La Higuera isimli köyde, derme çatma bir okul binasında öldürülür. Anlatılan hikâyeyi bilirsiniz; Bolivya Ordusuna mensup, kurayla seçilmiş celladı Çavuş Mario Teran’ın ellerinin titrediğini gören Che; “Buraya beni öldürmeye geldiğini biliyorum. Vur beni korkak, yalnızca bir adam öldürmüş olacaksın” der. Bunlar Commandante’nin son sözleridir.
Che öldürüldükten sonra cesedi bir helikopterin iniş takımlarına bağlanır ve yakınlardaki Vallegrande kasabasına götürülür. Askerî bir doktor tarafından elleri kesilir ve Buenos Aires’e gönderilir. Amaç kimliğini kesin olarak doğrulamaktır, çünkü Arjantin Polisinin elinde Che’nin parmak izleri vardır.Yine bir rivayete göre de parmak izi doğrulandıktan sonra Che’nin elleri Küba’ya, Fidel’e gönderilmiştir…Che ve yoldaşlarının cenazeleri 17 Ekim 1997’de Küba’ya getirilirler ve Santa Clara’daki mozoleye defnedilirler.
Che ve 38 yoldaşının mezarları çok da büyük olmayan loş bir odanın duvarlarına yerleştirilmiş. Odanın bir köşesinde sürekli yanan bir meşale var. Her bir mezar kare şeklinde ve üzerinde mezar sahibinin portresi kabartma şeklinde yer alıyor. İtiraf etmeliyim ki Che’nin ki daha güzel olabilirdi. Commandante’nin mezarını diğerlerinden ayıran tek şey ise, üzerine düşen yıldız şeklindeki ışık huzmesi. Müzenin içinde fotoğraf çekmek yasak ve görevliler bu konuda çok ciddi. Anıtın hemen yanında ‘Museo Historica de La Revolucion’ var. Bu müzede Che’nin çocukluğundan başlayarak gittiği bütün okullar, sınıf arkadaşları, üniformaları, anı defterleri, devrim zamanına âit gazete güpürleri ve pipoları var. İçimiz biraz hüzünlü olarak oradan ayrılıyoruz ve Varadero’ya doğru yola koyuluyoruz…