Küba’nın tarım başkenti, Vinales vadisi…Doğal güzellikleri, insanlık tarihine ait izleri ve mağaraları ile size bir doğa ziyafeti yaşatacak olan şehir Vinales’e gidiyoruz. Küba’nın eyaletlerinden biri olan Pinar del Rio’ya bağlı bir kasaba olan Vinales Küba’nın cennet noktalarından birisidir ve en çok da purolarıyla meşhurdur. Vinales Vadisi UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde yer alıyor ve dillere destan puroların tütünleri burada yetiştiriliyor. Cohiba, Partagás, Montecristo, Romeo y Julieta, Hoyo de Monterrey gibi en iyi Küba puro markaları bu bölgede yetişen tütünleri kullanmaktadır. Bu vadide yer alan geleneksel tütün çiftlikleri ve oval dağ görünümlü kaya yükseltileri (mogote) Küba kırsalının en çekici manzaralarından birini sunar. ilk durağımız bir tütün çiftliği oluyor. Tütün çiftliği, uçsuz bucaksız tütün tarlaları, hasat sonrası tütün yapraklarının kuruması için asıldığı derme çatma bir baraka ve çiftlik sahiplerinin yaşadıkları evden oluşuyor. Etrafa göz atıp, tütün yapraklarının fotoğrafını çektikten sonra küçük bir puro yapım atölyesine dönüştürülmüş çiftlik evinde puro yapımını izliyor, bir yandan da ikram edilen nefis kahveyi içiyoruz… Daha çok Amerikan kovboylarına benzeyen çiftlik sahibi bize puro sarım aşamasını anlatıyor. Anlatılanlara göre tütünlerin üst yaprakları güneşi daha çok gördüğü için en sert içimli purolar üst yapraklardan yapılıyormuş. Cohiba bu tip purolardan. Orta sertlikteki purolar tütünün ortadaki yapraklarından (Montecristo), en hafif içimli olanlar ise en alt yapraklardan yapılırmış (Romeo y Julieta). Bizim aldıklarımız Che’nin de favorisi olan Montecristo No.4 (4 numara puronun boyu ve kalınlığını ifade ediyor). Ayrıca Che puroyu önce bala batırır öyle içermiş.
Yapraklar toplandıktan sonra işletmenin hazırladığı bir sıvıda kurumaması için fermente ediliyor. (Genelde içinde bal, konyak vs. oluyormuş.) Fermantasyon işlemi sonrası yaprakların ortasındaki kalın damarı çıkarıp atıyorlar, çünkü nikotinin burada biriktiğini söylüyorlar. Fazla nikotin de atıldıktan sonra kalan yapraklar el becerisi ile hızlıca sarılıyor ve el yapımı %100 organik Küba puroları hazır hale geliyor. (Kadın bacağında sarıldığı söylentisi de gerçek değilmiş.)
Vinales’teki yerel işletmeciler ürettikleri tütünün %90’ını devlete veriyorlar. Devlet bu tütünlerden ürettiği purolara Cohiba, Montecristo, Romeo y Julieta gibi etiketleri basarak tüm dünyaya satıyor. Yerel üreticiler ise kalan %10’u markasız olarak satma hakkına sahip. Tamamen organik olan ve bu purolardan hepimiz bir miktar içip satın alıyoruz.
Çiftlikte işimiz bittikten sonra kasabanın merkezine iniyoruz.Vinales’in merkezinde 4000 kişinin yaşadığı sevimli bir kasaba sizi karşılıyor. Kasabada tatiliniz boyunca neler yapacağınızla ilgili fikir edinebileceğiniz birçok nokta bulunuyor. Bu sevimli kasabada kolonyal mimariye ait birkaç yapı da mevcut. Merkezde bulunan Casa de la Cultura ve müze olarak görev yapan Museo Municipal keyifle gezilecek noktalar arasında yer alıyor. Sonrası, Vinales merkezinde rengarenk evler arasında dolaşıp küçük çarşıdan hediyelik eşyalar alıyoruz.
Yemek sonrası Cueva del Indio isimli yerli Mağarasına gidiyoruz.Burası Vinales Vadisi’nde 1920 yılında keşfedilmiş bir mağara. Öncesinde Guanajatabey yerlileri mağaranın varlığından haberdarmış zaten. Bu kireçtaşı mağaranın içerisinde kendilerine kayaların içine evler oymuşlar. Mağara girişinden sonra yaklaşık 60-70 metre kadar aşağıya doğru inen bir patika var. Sonrasında ise karşınıza bir nehir çıkıyor. Bu nehirde teknelerle kısa bir tur attıktan sonra gizli bir geçidi andıran başka bir yoldan yeniden gün ışığına çıkıyorsunuz.
Mağaradan sonra yakındaki Mural de la Prehistoria’ya geçiyoruz. Mural de la Prehistoira, Vinales kasabasına 3-4 kilometre mesafede, geniş bir alanı dik kesen devasa bir kaya üzerine yapılmış bir duvar resmi. Yüksekliği yaklaşık 120 genişliği ise 180 metrelik bir kaya kütlesi. Yani üzerinde resim olan neredeyse bir futbol sahasının iki katı büyüklüğünde bir kayadan…Resim 1961 yılında Leovigildo González Morillo tarafından tasarlanmış ki kendisi Küba Bilimler Akademisi’nin eski Kartografya (haritacılık) direktörüymüş. Tasarlarken ünlü ressam Frida Kahlo’nun eşi Diego Rivera’dan etkilendiği bu resmi 18 ressam 4 yılda ancak bitirilebilmişler.İnsanın evrimini sembolize eden resimde dev bir salyangoz, dinozorlar, ilkel insanlar var.
Yakınında bulunan cafede pina colada içmenin keyfine doyamıyoruz2,5 saatlik yolculuk sonrası Havana’ya dönüyoruz.O akşam Havana’da son gecemizdi. Son gecemizde de ilk duyduğumuzda bizi çok heyecanlandıran fakat sonrasında, maalesef fazlasıyla hayal kırıklığına uğradığımız yemekli Bueno Vista Social Club konserine gidiyoruz. Belki de o akşam gittiğimiz restorandaki grupta bir zamanlar Bueno Vista Social Club’da çalmış sadece 1-2 müzisyen vardı. Dört yıl önce ilk geldiğimde Cafe Taberna’daki şovda şuan hayatta olmayan müzisyenleriyle tanışma fırsatım olmuştu. O gece, kırk yılda bir olur dediğimiz bir olay başımıza geliyor. Fidel’e göre hortum, basına göre kasırga. Son 45 yılda olmayan kasırga bizim Küba’ya gitmemizi bekliyormuş. O gece henüz yemekler gelmeden elektrikler gidiyor ve gidiş o gidiş. Mum ışığında yemek yer halde buluyoruz kendimizi. Uzun bir bekleyiş sonrası şov başlıyor ve görsel olarak sadece siluetleri görüp müziğin sesini duyuyoruz. Dışarıda kıyametler kopuyor. Yağmur, fırtına ve sel… Otelde mahsur kalıyoruz. Yağmur ve fırtınanın dinmesini bekliyoruz. Otelin kapısına yaklaşan otobüse binmek bile mesele oluyor. Nihayetinde kazasız belasız otelimize geliyoruz. Öğrendiğimize göre büyük bir felaket atlatmışız. Adana grubu olarak Küba’yı biraz “salladığımızı” düşünüyoruz. İleriki günlerde yine sıra dışı bir olayla karşılaşıyoruz. Otelimiz Havana’nın en iyi beş yıldızlı oteli. Yemekler yendikten sonra odalarımıza çekiliyoruz ve sabah yeni bir maceraya yelken açıyoruz.