Günaydın… Hava güzel, sabah neşeli…
Güne umutla başlamak ne kadar kıymetli, değil mi?
Geçtiğimiz günlerde psikolog Pınar Sabancı’nın bir sohbet sırasında söylediği şu cümle zihnimde yer etti: “Güne uyanınca mutluyuzdur genelde, ama bir anlamda ölüme biraz daha yaklaşmışızdır aslında.” Ne kadar doğru… Doğduğumuz anda, aslında sona doğru yavaşça ilerlemeye başlıyoruz.
Hayatımız boyunca çevremize iyi bir insan olmalarını öğütleriz. Saygılı, faydalı, değer üreten bireyler... Peki ya bir gün ortamdan sessizce ayrıldığımızda geride ne kalıyor? Gerçekten bitmiş mi oluyor her şey?
Kayınpederim Celal Kalkuloğlu, 25 yılı aşkın süre Türk Silahlı Kuvvetleri’nde sağlık astsubayı olarak görev yaptı. Emekli olduktan sonra da özel bir kurulusta sağlık memurluğu yaptı. Mesleğine aşkla bağlı bir insandı.
Kanser teşhisi konduğunda bize şöyle dedi:
“Bu hastalık beni öldürecek, biliyorum... Ama pes etmek yok. Vücudum, yeni doktorlara ışık olacak, onları geleceğe hazırlayacak.”
Ve ölümünden sonra bedenini kadavra olarak bir üniversiteye bağışlamamızı istedi.
16 Mayıs 2011’de hayatını kaybetti. Biz de onun isteğini yerine getirerek, onunla üniversitedeki yatağında vedalaşarak üniversiteden ayrıldık.
O günden bu yana, 14 yıldır, Kocaeli Tıp ve Diş Hekimliği Fakültesi'nin yanı sıra üç yüksekokuldan binlerce öğrenciye anatomi eğitimi verildi onun sayesinde.
Dün, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, Anatomi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tuncay Çolak’ın öncülüğünde Celal Bey için bir veda töreni düzenlendi.
Ailemiz onurlandırıldı, kıymetli konuşmalar yapıldı, plaket ve teşekkür beratı takdim edildi.
Salonda, duvarda yazılı olan Latince bir cümle beni derinden etkiledi:
"Hic morte viva docent" – “Burada ölüler, dirileri eğitir.”
Bu söz, Celal Bey’in yaşam felsefesine ne kadar da uygun…
Ve şu soruyu bir kez daha sorduruyor insana:
Yaşam ne zaman sona erer gerçekten?
Törende bir başka şey daha öğrendim.
Kadavralara uygulanan özel işlemlerle MR çekilebiliyor, cerrahlar yüksek riskli operasyonları önce kadavralar üzerinde deneyerek gerçek ameliyatlara hazırlanabiliyormuş.
Celal Bey, kalbinin durduğu andan düne kadar, 14 yıl boyunca genç doktorlara ışık oldu.
2011 yılında kadavra eksikliği sebebiyle anatomi eğitimleri alçı maketlerle yapılırken, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne sevki ve tahniti büyük bir hızla gerçekleştirilmişti.
Hocaların o süreçte bürokratik işlemleri aşmak için zamanla yarıştığını bugün gibi hatırlıyorum.
Dünkü törende, Anatomi Ana Bilim Dalı Baskani Prof. Dr. Tuncay Çolak, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof.Dr Ayten Yazıcı,
Prof. Dr. Belgin Bamac, Dr. Ayla Tekin Orha ve diğer akademisyenlerin konuşmalarında, 14 yıl boyunca "yaşlı amca" kod adıyla andıkları Celal Bey’e veda ederken ne kadar duygulandıklarını görmek beni derinden etkiledi.
O an içimden yalnızca şu geçti:
Bizim “normal” diye gördüğümüz davranış, aslında insanlığa bırakılmış çok kıymetli bir miras.
İşte bu yazıyı bu nedenle kaleme alıyorum.
Organ bağışı kadar değerli olan kadavra bağışı, sonunda dini vecibeler yerine getirilerek aileye iade ediliyor ve defin süreciyle tamamlanıyor.
Ve geride, acının yanı sıra, tarif edilemez bir gurur kalıyor.
Son sözüm şu:
Bana göre Celal Babam ölümünden sonra da 14 yıl arslanlar gibi yaşadı...
Ve dün, sevgili eşinin yanına defnedilerek, sonsuzluğa uğurlandı.
İnanıyorum ki artık huzur içinde yatıyor.