"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi"
Kanuni Sultan Süleyman’ın bu meşhur beyti, sağlığın hayatın merkezindeki yerini asırlar öncesinden bugüne taşıyor. Devlet gibi büyük bir kudret bile, sağlığın yanında sönük kalıyor. Bayram öncesi tanıştığım "vertigo" denen illet de bana bunu hatırlattı. Yaklaşık yirmi gündür devam eden, tedavisi tam netleşmemiş bir rahatsızlık... Ne yazı yazmak kolay, ne gündemi takip etmek. Haliyle, bugünkü yazım biraz "dengesiz" bulunursa şimdiden kusuruma bakmayın...
Gelelim konumuza: "Satılmış"...
Gerçekten satılmış mıdır bu kişi? Yoksa isminin bu talihsiz çağrışımıyla mı haksız yargıların kurbanı olmuştur? Yahut tümüyle asılsız bir iftira ve algı operasyonunun figüranı mı?
Bunu anlayabilmek için biraz geriye, 1991 yılının başlarına dönmemiz gerekiyor. O günlerde eşim doğumun eşiğinde, ilk çocuğumuzu bekliyoruz. Gazeteye doğum ilanı vermek üzere ismi belirlemişiz: "Ilgın." Nazik, zarif, doğayla bütünleşik bir isim. Hatta ilan metnini de hazırlayıp gazeteye bırakmıştım. Doğum gerçekleşti, arkadaşları aradım, “İlanı yayınlayın,” dedim. Ancak gecenin ilerleyen saatlerinde bir duygu geldi, bir şeyler içime sinmedi. “Bu çocuk başka,” dedim. “Zamanı gelecek, değişimin içinden geçecek.” Ve o gece isim "Çağın" olarak değişti.
İsim meselesini niye mi anlattım? Çünkü bazen bir isim sadece bir kimlik değil, bir kader çizgisi olabiliyor. Ama bazen de tam tersi: İsminle değil, yaptıklarınla anılmalısın. Hele ki memlekette “isimden dava çıkar” hâle gelmişse…
Son günlerde gündemi meşgul eden olay malum. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, bir açıklamasında şöyle demiş: "Ne hikmetse bana yöneltilen davalarda hep aynı bilirkişi atanıyor. Bu kişi Satılmış."
Buradan yola çıkarak hakkında "kamu görevlisine hakaret" iddiasıyla dava açılıyor. Gerekçe şu: “Satılmış” demek, kişiye yönelik bir hakarettir.
Peki gerçekten öyle mi? Adamın adı Satılmış. Annesi, babası bu ismi koymuş. Adam yıllarca bu isimle yaşamış; askerlik yapmış, evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş. Kimse bugüne kadar bir şey dememiş. Ama şimdi, bir belediye başkanının açıklamasıyla, adı üzerinden hakarete uğramış gibi kabul ediliyor.
Adı "Satılmış" olan bir bilirkişi mesleğini icra ettiğinde, adı her söylendiğinde birilerini suçlamak mı olur bu?
Söz buraya gelmişken sormadan edemeyeceğim: Ya bu kişinin soyadı "Savcı" olsaydı? Ya da "Başkan" Yandı gülüm keten helva....
Bu ülkede bazen kelimeler anlamlarından daha fazla yargılanıyor. Halbuki mesele; isimde değil, niyettedir. Söylenene değil, söyleniş tarzına ve bağlama bakmak gerekir. Yoksa yakında "Ali" diye birini "Ali Cengiz oyunu" çevirdi diye mi suçlayacağız?
Ne diyelim... Hayat bazen baş döndürüyor, tıpkı vertigo gibi. Kimi zaman kelimelerle, kimi zaman adlarla dengemizi bozuyor.
Yine de temennimiz net: İsmin değil, insanın özü konuşulsun.
Ve unutmayalım: Sağlık gibisi yok. Ne "Satılmış" dert olur, ne "Çağın" değiştirir hakikati. Yeter ki niyet temiz, vicdan diri olsun..
Yorumlar
Kalan Karakter: