“Bir: Gazetecinin herhangi biriyle yemek yemesi suç değil. İki: Gazeteci kimle neden yemek yediğini açıklamak zorunda da değil.” Oray Eğin böyle yazıyor ve kesinlikle haklı.
Elbette gazeteci herkesle yemek yiyebilir ve açıklamak zorunda da değildir. Ancak burada istisnai bir durum var.
Osman Kavala’nın, 19 Şubat 2020 tarihinde Gezi Davası’ndan serbest kalır kalmaz bu kez “casusluk” suçlamasıyla tutuklanmasının temel dayanağı, Henri Barkey ile temasta olduğu iddiasıydı. İddianamede Osman Kavala’nın, “ABD’de faaliyet gösteren Wilson Center düşünce kuruluşunda Ortadoğu analisti ve uzmanı olarak çalışan, istihbarat faaliyetlerinde bulunan ve CIA ile ilişkili olan Henri Barkey” ile darbe girişiminden üç gün sonra da “Karaköy Lokantası’nda akşam yemeğinde görüştüğü” öne sürülüyordu.
Kavala, o akşam Barkey ile lokantada karşılaştıklarını ve sadece ayaküstü konuştuklarını söylese de “akşam yemeğinde görüşme” suçlaması onu zan altında bırakmak ve tutukluluğunun devamını sağlamak için kullanıldı.
O günlerde Barkey’in açıklaması Kavala’nın davadaki savunması açısından önem taşıyordu. Nitekim Aslı Aydıntaşbaş, Henri Barkey’in o akşam kendisiyle yemekte olduğunu 6 Ağustos’ta paylaşmasının ardından yaptığı açıklamada şu görüşlere de yer veriyordu:
“Yıllardır tüm ısrarlara rağmen bir açıklama yapmayan, kendisiyle ilgili şayiaları gidermek için talep edilen bilgi paylaşımına yanaşmayan bir şahıs, esrarengiz bir zamanlamayla yeni bir polemik başlatmıştır. Bu zamana kadar Osman'la ilgili bir dizi mesnetsiz iddiayı çürütmek için avukatlardan gelen her türlü bilgi paylaşımı talebini reddeden bu şahsın, şimdi konuşması, manidardır.”
Aslı Aydıntaşbaş, Henri Barkey’in neden şimdi konuştuğunu ve kendisinin ismini açıklama gereği duyduğunu sormakta haklı. Barkey, Kavala “casusluk” suçlaması ile karşı karşıya kaldığında 21 Şubat 2020 tarihinde DW’nin sorularını yanıtlamış, “Osman Kavala ile bir kez bile telefonda görüşmedim” ve “Karaköy Lokantası’na yemeğe gittiğimde Osman ve arkadaşlarını gördüm. Beni görünce kalktı ve ayaküstü 4-5 dakika sohbet ettik. Sonra yerine oturdu, ben de yemek yiyeceğim arkadaşlarımın yanına geçtim” demekle yetinmişti. Benzer görüşleri 9 Ekim 2020’de Artı TV’de yayımlanan programda da dile getirmiş ama dava sürecine başkaca katkıda bulunmamış; o masadaki ismi gizli tutmuştu.
Gerçekten burada aydınlanması gereken karanlık bir nokta var. Neden şimdi Aslı Aydıntaşbaş ismini açıkladı? Bilmiyoruz.
Gazeteci görgü tanığı ise
Ama Henri Barkey için sorulan soru Aslı Aydıntaşbaş için de geçerli. O neden iki yıldır açıklamadı da Barkey’in açıklamasını bekledi? Bu sorunun yanıtını da bilmiyoruz.
Oysa bir insan haksız bir suçlamaya maruz bırakılıyor ve iktidar medyası da bu suçlamayı gerçekmiş gibi yazarak toplumu yanlış bilgilendiriyordu! O günlerde “Kavala’nın tutuklanmasında Barkey ayrıntısı (Aydınlık), “Barkey ile 93.5 saatlik görüşme” (Sabah), “Darbenin karar sürecine katıldı” (Yeni Şafak), “CIA ajanı ile tesadüfen karşılaşmış” (Takvim) , “Kavala’nın tutuklanmasında dikkat çeken detay” (Yeni Akit) gibi haber ve yazılar birbirini izliyordu.
Böyle bir durumda olayın görğü tanığı durumundaki gazeteci, “Ben kiminle yemek yediğimi açıklamak zorunda değilim” diyerek kenara çekilebilir mi? Bence hayır. Bir gazeteci ne bir insanın haksız yere zan altında bırakılmasına ne de toplumun yanlış bilgilendirilmesine seyirci kalabilir. Aslı Aydıntaşbaş daha ilk günden Henri Barkey ile o akşam yemek yiyen kişinin kendisi olduğunu açıklamalıydı. Hiç beklemeden hem Kavala’nın yararını hem de kamu yararını gözetmeliydi. Gazeteci sır saklayan değil, sırların üzerindeki örtüyü kaldıran kişidir.
Tabii şurası da kesin, Osman Kavala, Aslı Aydıntaşbaş o açıklamayı yapmadığı için tutuklu kalmadı; hatta Aslı Aydıntaşbaş kendisinin yemekte olduğunu açıklasaydı da Osman Kavala’nın tahliye edilmesini sağlayamayacaktı. Ama gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olacak, toplumun yanlış bilgilendirilmesinin önüne geçecek ve Kavala’nın savunmasını güçlendirmiş olacaktı.
Makalenin Devamını Okumak İçin Tıklayın