Fatih Selek, Türkiye gazetesindeki yazısında ekranda CHP’ye destek açıklaması yapan gazetecileri eleştiriyor; “Tarafsız gazetecilik’ filan diye bik bik öttüklerinde bunları bir bir hatırlatacağım” diyordu.
Son derece haklıydı. İktidar destekçisi gazetecilere “yandaş” derken CHP’ye (ya da diğer muhalefet partilerine) oy vereceğini ilan edenleri tarafsız ve bağımsız gazeteci olarak kabul edemeyiz. Gazeteci, bütün partilere karşı mesafeli olur, nesnelliğini korur.
Ancak “tarafsızlık” konusunda bu görüşü dile getiren Selek’in, “az bile söylemiş” diyerek Bekir Bozdağ’ı savunması yadırgatıcı. Zira Bozdağ, o konuşmasıyla açıkça bu ülkenin insanları arasında ayrımcılık yaptı. AKP’nin kazanmasından mutlu olacakları “alnını secdeye koyanlar”, AKP’nin kaybetmesine sevinecekleri de “şampanya patlatanlar” olarak kategorize etti. Bir tarafı “dinine bağlı Müslümanlar” diye yüceltirken, öbür tarafı “içki içenler” olarak ötekileştirdi.
Ne yazık ki, Fatih Selek üç örnek üzerinden genellemeler yaparak arka çıktı Bozdağ’a. “CHP’li Edirne belediye başkanı”, “CHP’nin gazetecisi” ve “rakı reklamına alkış tutanlar” gibi kim oldukları belirsiz üç beş kişinin tutumunu, AKP iktidarına karşı olan milyonlarca insana teşmil etti; aynen Bozdağ gibi o da insanları kategorilere ayırdı.
Bir gazeteci bile böyle yaparsa hiç kimse kutuplaştırmadan yakınmamalı...
Görmeyen duymayan gazetecilik
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “TOGG fabrikasında her üç dakikada bir araç üretiliyor” dedi. Açıldığı günlerde fabrikada dolaştırılan gazeteciler de öyle yazmıştı. Ama fabrika altı aydır “seri üretimde” ve tek vardiya çalışıp saatte bir araç üretilse bile şimdiye kadar yollarda binden fazla TOGG olması gerekirdi! Fabrika turlayan otomotiv gazetecileri orada ne gördü bilemiyoruz. Neyse araçların dağıtımı nihayet başladı, ne hızla araç üretildiğini de anlarız umarım.
Ankara- Yozgat- Sivas hızlı tren hattı açıldı. Hemen tüm haberlerde Ankara -Yozgat arasının 1 saate, Sivas’ın da 2 saate düştüğü söylendi. İlan panolarında da öyle yazıyor. Ama TCDD’nin programında Ankara-Sivas sefer süresi 2 saat 35 dakika görünüyor. Yolculuk fiilen 3 saate kadar çıkıyor. İlk sefere katılan gazeteciler de yazmadı yolculuğun ne kadar sürdüğünü.
Erdoğan’ın Kanal 7 ve Ülke TV’nin yayını sırasında rahatsızlandığında karşısında gazeteciler vardı. Olup biteni ayrıntılı olarak yazmaları gerekirdi. Sadece Kanal7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet, o anlarda yaşananları yazdı ama o da “Bir bayılma, şuur kaybı vs. olmadı. Erdoğan’ın mide bulantısının arttığını fark ettik hepimiz. Ve anlık kararımızı verip yayına ara verdik” demekle yetindi. Yazdıkları, Erdoğan’ın rahatsızlanmasını nasıl fark ettiklerini anlatmaması bir yana yayının kesilmesinden önce duyulan “Eyvah eyvah” sesini de açıklamıyordu.
Bu üç vaka bir kısım gazetecilerin kendilerini topluma doğru ve eksiksiz bilgi vermekle yükümlü hissetmemelerinin örnekleri. Söyleneni, gösterileni, isteneni yazan ama görmeyen duymayan, konuşmayan bir gazetecilik anlayışı geliştirdiler…