Sözcü ve Korkusuz gazetelerinden atılan yazarların kıymetinin en görkemli tanığı o gazetelerin arşivi. Beş yıl önce Sinan Meydan’ın Sözcü’de yazmaya başlayacağı sürmanşetten duyurulurken övgüden tasarruf edilmemişti:
“Tarihçi ve yazar Sinan Meydan, tarihimizin bilinmeyen gerçeklerini Sözcü okurları için yazacak. Günümüze yazılarıyla ışık tutacak.”
Üç yıl önce Serpil Yılmaz, Sözcü’de yazılarına başlarken “İş dünyasının nabzını tutan Serpil Yılmaz” olarak tanıtılmıştı. Dört yıl önce Çiğdem Toker ise göklere çıkarılarak tanıtılmıştı:
“Yolsuzlukları, haksızlıkları belgeleriyle ortaya çıkarmasıyla tanınan usta gazeteci-yazar…”
Sezgin Özcan üç yıl önce sosyal güvenlikle ilgili yazılarına başlarken duyurulmadı ama Korkusuz gazetesi de Hüsnü Mahalli’yi “Ortadoğu uzmanı” ve Ahmet Takan’ı “Yazılarıyla siyasi hayata yön verecek” diye duyurmuştu.
Ama şimdi yazılarına başladıklarını duyurduğu yazarları attığını okurlarına haber bile vermedi Sözcü ve Korkusuz! Başlarken değer verdiği yazarları atarken aynı duyarlılığı göstermedi.
Sözcü’nün Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz, tensikatın duyulmasının ardından atılanların sayısının 40 olduğunu yalanlama gereği duydu sadece. Yılmaz, Medyascope'un sorusunu yanıtlarken altı yazarla “ekonomik gerekçelerle yollarının ayrıldığını” ve “iki üç ay sonra başka işten çıkarmalar da olabileceğini" söylemekle yetindi.
Oysa bu yazarların gelişini okuruna alay-ı vala ile duyuran Sözcü, işten çıkarıldıklarını da okuruna haber vermekle yükümlüydü. Okurlar, yazarların atıldığını sosyal medyadan duymamalıydı.
Sözcü böyle kaba bir açıklamayla yetinmemeliydi. Eğer ekonomik nedenlerle böyle bir tasarrufa girişildiyse neden bu altı yazarın seçildiğini tatmin edici biçimde okurlarına duyurmalıydı. Altı yazara son bir yazıyla okurlarına veda etme olanağı da tanımalıydı.
Sözcü, okurlarıyla güven ilişkisini zedeledi.
Lütfen kullanmayın o uyuşturucunun adını
Gazeteci Arda Uskan, Takvim gazetesindeki son yazılarından birinde haberlerde uyuşturucu madde isminin kullanılmasının özendirici olabileceğine dikkat çekmişti.
Uskan, o günlerde “B..” adlı bir uyuşturucu maddenin haberlerde açıkça kullanılmasından rahatsızdı. Hürriyet’teki bir haberi Okur Temsilcisi olarak bana şikayet etmişti ama ben o şikayetini ölümünden sonra gördüm. 2014’te kaleme aldığım “Özür diliyorum” başlıklı yazımda Arda Uskan’a haberlerde uyuşturucu madde adı kullanmamaya söz verdim; gerekçesini de şöyle açıkladım:
“Uyuşturucunun sağlığa zararlarını anlatmak, uyarmak gerekli. Fakat dikkat edilmezse zararlarını anlatacağız derken reklamını yapmak gibi bir tehlike de var. Zira psikiyatrlara göre, uyuşturucu bağımlılığının birinci nedeni ‘merak’ olgusu. İntihar haberlerinde olduğu gibi, o uyuşturucunun sağlığa zararını anlatmak isterken bile reklam etkisi yaratabiliyor; risk grubuna giren insanlarda, özellikle de gençlerde merak uyandırabiliyorsunuz. Onun için uyuşturucunun kullanma yöntemlerini, fiyatını, temin etme yollarını ve de adını yazmamak gerekiyor.”
Fakat maalesef bugünlerde haberler, yazılar, paylaşımlar, yeni bir uyuşturucu maddenin ismiyle kaplı. Bunun da yolunu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye’de m… salgını var. Saray’ın düzeni salgını besliyor” sözleri açtı. Şimdi bu uyuşturucunun adı gazetelerde, internette, televizyonlarda duyuruluyor, her gazeteci sıradan bir yiyecekten (!) söz eder gibi rahatça kullanıyor. Böylece o maddenin daha çok tanıtılmasına katkıda bulunuluyor.
Ama o haberleri okuyan, yorumları dinleyen herkesi sağlıklı, uyuşturucudan uzak duracak insanlar olarak kabul edemeyiz. Aralarında uyuşturucuya eğilimli insanlar da olabilir ve o maddeyi tüketmeye yönelebilir; bunu bilemeyiz. Gazetecilik bir tek insana dahi zarar vermemeli.
Makalenin Devamını Okumak İçin Tıklayınız