Seçim döneminde medya açısından yaşanan ve yaşanacak zorluklardan biri, adaylar hakkında öne sürülen temelsiz suçlamaları haberleştirmek. Şimdiden olur olmaz iddialar ortalığa saçılmaya başladı. Her seçim döneminde olduğu gibi giderek daha da yoğunlaşabilir bunlar.
Siyasetçiler, gazetecileri söyledikleri her iddiayı, her suçlamayı içeriğine bakmaksızın aktarmakla yükümlü görebilirler. Günümüzde medyadaki yaygın uygulamaya bakarsak çok da haksız sayılmazlar. Kim ne söylerse aç tırnak, kapa tırnak aynen yayımlanıyor.
Gazeteci, birilerinin mikrofonu olamaz. Temel kural, gerçekleri duyurmaktır. Biz yanlışın aktarılmasına aracılık edemeyiz. Kim söylerse söylesin her iddiayı, suçlamayı araştırır, doğrular, muhatabının görüşünü alır öyle yayımlarız. Yaftalama, aşağılama ya da hakaret varsa onları arındırırız ya da yanlış olduğunu belirterek, tavrımızı ve mesafemizi vurgulayarak yayımlarız.
Seçim dönemlerinde medyadaki yaygın yanlışlardan biri de parayla aday tanıtımı yapmak. Cumhuriyet gazetesi aday adaylarının metinlerini yan tarafına “Bu bir ilandır” notu koyarak yayımladı. İlan/reklam olduğu açıkça belirtildiği sürece sorun yok.
Fakat birçok yerel ve ulusal medyada haber ve TV programı görünümü altında “örtülü reklam” yapılıyor. Özellikle yerel televizyonlarda adaylarla gerçekleştirilen programların büyük bölümü bu türden. Asıl yanlış burada. Gazetecilik yapıldığı izlenimi verilerek okur yanıltılıyor, yanlış bilgi veriliyor. Parayı veren kişi, istediği gibi reklamını yapıyor kendisinin. Gazetecilik meslek örgütleri bu programları izleyip, örtülü reklam yapan kanalları, siteleri ve gazeteleri afişe etmeli. Tıpkı Antalya Kepez BBP Teşkilatı’nın gazetecilere ödenecek “tarife”yi de içeren basın toplantısı davetine tepki verilmesi örneğindeki gibi…
Gazetecinin genel başkanı olursa
Bağımsız ve tarafsız gazetecilik ile aktif politikacılık arasında kan uyuşmazlığı olduğunu anımsatmıştım. Milletvekili adaylığı için başvuranların “gazeteci” kimliğini bir yana bırakıp “Milletvekili aday adayı” olarak anılmaları çağrısında bulunmuştum.
Aday adayı olan gazetecilerden Umur Talu ve İrfan Değirmenci, aday listelerinin açıklanmasını beklemeden tercihlerinin gereğini yaptılar. Değirmenci, Halk TV’ye veda ederken “Hem siyasetçi hem gazeteci olunmaz” dedi. Talu da “Siyasi bir iradeyle bir tercih, bir yolculuk söz konusuysa, bu köşeleri kullanamayız” diyerek T24’teki köşesine veda etti.
Aday listelerinin açıklanmasından sonra da Şebnem Bursalı Sabah’taki, Selcan Taşçı Yeniçağ’daki, Hasan Cemal de T24’deki yazılarını noktaladılar. Ama Hulki Cevizoğlu AKP’nin aday listesinde yer aldığının açıklanmasından sonra da ekranlarda “gazeteci” kimliğini kullanmayı sürdürüyor. Cevizoğlu konuşurken Haber Global ekranında “Sosyolog-gazeteci” yazıyor. Politikacılığı tercih eden Cevizoğlu’nun “AKP milletvekili adayı” yerine “Gazeteci” olarak anılması izleyiciyi yanıltmak anlamına gelir.
Anlaşılan aday olamayan meslektaşlar da gazeteciliğe geri dönüyorlar. Ama CHP’den aday olan bazı isimler listeler açıklanmadan önceki hafta da ekrandaydılar; üstelik de ekranlarda gazeteci olarak tanıtılmaya devam ediyorlardı.
Dahası Tele1’de Sedef Kabaş ve KRT’de Necdet Saraç, adaylık başvurusunda bulundukları CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun emeklilerle ilgili açıklamasını değerlendirdiler! Barış Yarkadaş, kendisinin de girmeye çalıştığı aday listesiyle ilgili gelişmeleri yorumladı.
Bu davranış doğru değildi. Partiye üye olup, adaylık başvurusunda bulunan bir kişinin, siyasi gelişmeleri bağımsız ve tarafsız gazeteci gözüyle değerlendirebilmesi mümkün değil. “Partili” biri, genel başkanını bir gazeteci gibi objektif biçimde eleştiremez ki, çıkarlar çatışır.
Bir gazetecinin taraf olduğu konuda haberci gibi davranmaması gerekir. Yorum yapacaksa da tarafını açıklayarak, o kimliğini okura, izleyiciye duyurarak konuşması/yazması daha doğru olur.