USA/ABD
Yayınlanma: 10 Ocak 2024 - 22:57
Dünyanın en saygın doktorlarından Prof. Dr. Bahar Uslu'dan ABDPost.Com'a özel açıklamalar
Dünya çapında bilimsel çalışmaları ile ses getiren, kısırlık ve tüp bebek alanında çalışmaları ile takdir toplayan Prof. Dr. Bahar Uslu, ABDPost.Com New York Temsilcisi Özlem Özgüt Yörekli’nin konuğu oldu. Yale Üniversitesi’nde görev yapan Uslu, “Amerika'da USML diye bilinen bir denklik sınavı var. Türk doktorların bazen onu bile aşarak, kolayca yer edinmesinin hepsinin altında yatan sebep, Türk eğitiminin, Türk hekimlerinin yüksek kalitede eğitim alması” dedi.
USA/ABD
10 Ocak 2024 - 22:57
Tıp alanında yaptığı atılımlar ile dünya çapında ün kazanan Prof. Dr. Bahar Uslu, ABDPost.Com New York Temsilcisi Özlem Özgüt Yörekli’ye özel açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Uslu, Türk doktorların aldıkları eğitim sayesinde Amerika Birleşik Devletleri’nde çok başarılı olabileceğini aktardı. Eğitim sistemi farkından dolayı Türkiye’de Amerika Birleşik Devletleri’nden daha iyi bir tıp eğitimi verildiğini vurgulayan Uslu, “Amerika'da USML diye bilinen bir denklik sınavı var. Türk doktorların bazen onu bile aşarak, kolayca yer edinmesinin hepsinin altında yatan sebep, Türk eğitiminin, Türk hekimlerinin yüksek kalitede eğitim alması. Biliyorsunuz Türkiye ve Avrupa geleneksel tıbbın beşiği. O yüzden Amerika'da 4 yıl olan tıp eğitimi, geleneksel tıptan uzaklaşarak verilen tedavi prosedürleri ve yalnızca prosedüre bağlı kalarak hayal gücünü çalıştırmayarak, yetkisizlendirilmiş” diye konuştu.“TÜRK VATANDAŞI OLARAK ANILMAYI TERCİH EDERİM”Doktorluğa başladığı dönem Türkiye’de yaşadığı sıkıntılara değinen Uslu, şöyle konuştu: “Aslında Türk vatandaşı olarak anılmayı tercih ederim. Tabii ki hepimiz ülkemizin dışında birer fahri büyükelçi gibi hem ülkemize hem gençlerimize özellikle el vermek gayretindeyiz. Benim de pozisyonlarımdan daha çok. Bütün amacım geldiğim yeri unutmamak, geldiğim yerdeki gençlere bir köprü olmak bulunduğu. Zaman ülkemde kapısını çaldığım bürokratları zaman zaman ulaşamadığım olmuştu. Fakat şimdi Amerika'da olduğum zaman onları misafir ediyorum. Bir Türk vatandaşı olarak, gördüğüm yenilikleri raporlar halinde Türk hükümetine gönderirim. Her sene bulunduğum her pozisyonda fakat çok da okunduğunu, kale aldığını düşünmüyorum. Çünkü pek geri dönüşler olmazdı. Fakat önemli olan üzüm yemek olmalı bağcı dövmek değil. Ben de bizzat kendilerini makamıma davet ederek, bizzat kendilerinin görmesini, bu uygulamaları yerinde görmesini sağlayarak, ülkeme önemli olan yeni gelişmelere ulaştırmak olduğu için bu yolu seçtim. “SİYASİLER SÜKSE YAPMAK İÇİN BENİ DOĞU’YA ATADI”Ben bundan yıllar önce. İlk olarak Hacettepe, sonra Marmara Tıp Fakültesi’nde uzmanlığımı bitirdikten sonra, zorunlu hizmetimi yerine getirdim. Türkiye'de o zamanın şartlarında Ankara ve İstanbul'da tüp bebek uzmanlığı vardı yalnızca ve orada açık kadrolar olmasına rağmen, zamanın siyasetçileri, biraz da sükse yapmak için doğuda tüp bebek uzmanlığı kadrosu açtı ve ben doğuya giden ilk tüp bebek uzmanıyım. E tabi o heyecanla, o idealist yaklaşımla gençken hemen işe sarılıyorsunuz, niye doğuya gittim diye düşünmüyorsunuz hemen. Kadronuzu yetiştirmeye, sertifika almaya, ihaleler açmaya, yapınızı düzeltmeye çalışıyorsunuz. Bir müddet sonra bir yazı geldi, bakanlıktan. Biz orada tüp bebek bölümü kurmaktan vazgeçtik denildi. Ve dönemin bakanıyla görüştüğümde de ‘Kızım biz seni oraya gönderdik ama atıl durumda da bıraktık, farkındayız, bizi dava et. İstanbul'a ya da Ankara'daki açık kadroya seni atamamız için böyle yap’ dedi. Ben estağfurullah kendi bakanlığımı nasıl dava ederim diye düşündüm ama zorunlu hizmet kanununda gittiğiniz yerde atıl bile kalsanız işsiz bile kalsanız, bulunduğunuz yerden, bulunduğunuz şehirden sizi alıp ihtiyaç olan bir yere gönderemiyorlarmış. Hukuken böyle bir sıkıntıya maruz kaldık ve maaş alamadık. “HARVARD’A DAVET ALDIM”Atıl durumdasınız, gençsiniz heveslisiniz, düşürebiliyor musunuz durumunuzu? Ve ben o dönem şartları zorlayarak bazı hocaların da yardımıyla bir kaç tane kitap chapterı hazırladım. O dönemde hani atıl kalmışsınız, işinizi yapamıyorsunuz ama. O yazdığım kitaplar ufkumu açtı ve belki de. O kitaplardan yazdığım chpterlardan bir tanesi, Harvard'da bir hocanın dikkatini çekti ve beni Harvard'a davet etti. “KENDİNİZİ ASLA KÜÇÜMSEMEYİN”Genç hekimlere ve hekim adaylarına kendilerini küçümsememeleri gerektiğini belirten Uslu, “Ben çocuklara verdiğim seminerlerde hep bunu anlatırım. Derim ki; siz kendinizi küçümsemeyin. Hakikaten Türk doktorlarının dünyada hızlı yükselişi ve gittikleri üniversitelerde direkt bölüm başkanı olabilmeleri, bazen de sınavsız… Biliyorsunuz Amerika'da USML diye bilinen bir denklik sınavı var. Türk doktorların bazen onu bile aşarak, kolayca yer edinmesinin hepsinin altında yatan sebep, Türk eğitiminin, Türk hekimlerinin yüksek kalitede eğitim alması. Biliyorsunuz Türkiye ve Avrupa geleneksel tıbbın beşiği. O yüzden Amerika'da 4 yıl olan tıp eğitimi, geleneksel tıptan uzaklaşarak verilen tedavi prosedürleri ve yalnızca prosedüre bağlı kalarak hayal gücünü çalıştırmayarak, yetkisizlendirilmiş. Hekimlerle ilerlemeye çalışılan sağlık mevzuatı, hep Türk hekimlerinin parlamasına yol açmış. Yani bizdeki o klasik deontolojiyi, etiği, hiyerarşiyi içeren klasik Türk tıbbı, bir küçük sertifikayla bile tedavi etme imkanı sağlayan, bazen bir mühendisin bile tıp fakültesinin ya da bölümün başı olabildiği Amerika'da öne geçmiş. Mesela Harvard'da, MIT’de yine Türklerden örnek vereyim; bir elektrik mühendisi arkadaşımız tıp fakültesinde bir laboratuvar açabiliyor ya da makine mühendisi bir arkadaşımız Türkiye'den mezun bölüm başkanı olabiliyor” dedi. "ABD'DE SAĞLIK SİSTEMİ ÇOK FARKLI"Prof. Dr. Uslu, Türkiye’deki sağlık sistemi ile Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sağlım sistemlerinin farkına değinerek, şunları ifade etti:“Türkiye'de tıp fakültesi mezunu bir hoca ancak Türk çocuklarına eğitim verebilir. Çünkü bu etiği gerektirir. Yani bu klasik tıpta hiyerarşi dediğimiz, deontoloji dediğimiz; birinci, ikinci sınıfta tıp fakültelerinin gördüğü, yani usta çırak ilişkisi ile ilerleyen tıp maalesef emperyalist dünyada İngiltere ve Amerika'da biraz kırılmış, bozulmuş. Bunu halk bilmiyor. Yani mesela tüp bebek laboratuvarında embriyoya dokunma ve tedavi etme hakkı Türkiye'de yalnız Türk hekimleri tarafından yapılıyor ama mesela Amerika'da 16 aylık bir lisansla bile laboratuvara girme hakkı kazanmış bir yardımcı sağlık personeli, bu işi kolaylık yapabiliyor. Ama bunun zararlarını Amerika yeni anladı. Çünkü bir yardımcı sağlık personeli bu embriyoyu kaybettiğinde, hemen kurum dava edilebiliyor. EMBRİYO HAKLARININ İLK YAZARIAbortus yasasıyla Cumhuriyetçilerin senatoda sunduğu embriyonun hakları ve kadın bedenine sahip çıkmayla ilgili hukuksal regülasyonlar ve düşük ya da kürtaj yasası diye bilinen yasa, bir yandan tabii insanın kendi bedenine olan saygısı ve koruma hakkını savundu, bir yandan da embriyonun haklarını gündeme getirdi. Fakat tüp bebek açısından bakıldığında, embriyo dediğimizde şunu söylüyoruz, burada bir kavram kargaşası olmasın embriyo haklarının çünkü dünyadaki belki de ilk yazarıyım. Bu konuda makale yazmış ilk kişiyim. Öyle bir kavram yoktu daha önce ben yazana kadar dünyada. Ben şunun derdindeyim bunun yeniliğini getiriyorum. Dünyaya biz laboratuvarda 2. Hücreden yeni bir varlık ortaya çıkarttığımızdan itibaren bazen 14 güne kadar laboratuvarda onun ailesi oluyoruz. İçeriye kadın doğumcunun girmesi yasak. Tüp bebek laboratuvarı o kişi mikro cerrahi işi yaptığı için cerrah kimliğine sahip oluyor ve bireye normalde hekim dışında tedavi veren hiçbir kimse yoktur. Dolayısıyla 14 gün içerisinde yalnızca içerde hekim olmalı ve o embriyonun haklarını koruyabilmeli. Sabundan yola çıkarak biz laboratuvardaki embriyonun haklarını oluşturma gayreti içerisindeyiz. Yoksa kadın bedeni içerisindeki düşük yasasıyla karıştırılan embriyodan bahsetmiyoruz. Yani karnında olmayan laboratuvarda olan embriyonun haklarını diyoruz. Çünkü öyle bir regülasyon yok. “AMERİKA’DA BÖYLE BİR KANUN OLUŞTURMAK ÇOK ZOR”Henüz öyle bir hukuk oluşturulmamış. Henüz öyle bir kanun oluşturulmamış ve Amerika'da bunu oluşturmak çok zor. Çünkü bana birkaç ay önce Texas'ta bir brifing verildi. Brifingde dediler ki, ‘Profesör Uslu, sizin kaygılarınızı anlıyoruz. Tıpta yeni kanunlar oluşturmak istiyorsunuz, tamamlamaya çalışıyorsunuz ve etik hocaların, hukukçuların nezdinde embriyoyu, aileyi ve kurumu korumak istiyorsunuz. Fakat biliyor musunuz? Bir kanun teklifi sunulduğunda bir tıp hekimi hangi aşamalardan geçer? Biz size bunu anlatmak istiyoruz’ dediler. Texas’a davet ettiler, önemli bir tablo çıkarttılar ve Georgia eyaletini örnek olarak gösterdiler. Biliyorsunuz farklı eyaletlerde, farklı hukuklar, farklı kanunlar ve farklı tedavi metotları oluşturuluyor. Orada ilk defa kapitalist sistemin ne olduğunu anladım. Yıllardır Amerika'dayım ve bu sistemin neden aksadığını ve neden bir şeyleri değiştirmenin zor olduğunu ilk defa orada anladım. “TOPLUM YARARININ FİNANSIN ÖNÜNE GEÇMESİNİ SAVUNUYORUM”Çünkü mesela Avrupa tıbbında ya da Avrupa hukukunda, yani geleneksel klasik hukukta, sizin bir teklifiniz varsa o teklifle ilgili komisyonlara götürürsünüz değil mi? O komisyonlarda yer alan kişiler, ehil kişilerdir, yetkin kişilerdir. Yani Amerika terimiyle ‘full otorite’ dediğimiz yani full yetkili kişilerdir. Mesela biyolojiyle ilgili bir kanun teklifi getirdiğinizde gideceğiz komite. Diyaloglardan oluşan hocalardan oluşan bir komitedir. Doğrudur, yanlıştır, kendileri eklemeler yapar, önerinize eleştirilerde bulunur. Daha sonra bütçe kısmı görüşülür, meclise sunulur… Amerika'da 40 ayrı basamağa başvurmak zorundasınız. Önce lokal otoriteye başvurmak zorundasınız sonra orada komitelerle başlıyor. Fakat biliyorsunuz Amerika'da o komiteler kimlerden oluşuyor? Tamamen iş adamlarından… Derdi nedir? Bu fikir kaça mal olur. O kadar basit burada etik yok. Burada hukuk yok. Burada toplum yararı yok. Sosyoloji yok. Yalnızca finans var ben şoka girdim. Benim sunacağım şeyin yalnızca ucuz olması ilgilendiriyor. Kapitalist inanç bu. Ben o yüzden geleneksel tıbbın takip edilmesi, insan yararının ve toplum yararının, finansın önüne alınması gerektiğinin belki de tek savunucusu olarak kalakaldım.” İLKLERİN KADINIHayatta her zaman bir şeylerin değişmesi gerektiği yerde olduğuna dikkat çeken Bahar Uslu, “Hayatım hep bir şeylerin değişmesi gerektiği yere beni yollamakla başladı. Bölümümde ilk hekimdim mesela uzmanlığını alan ya da tıbba gidip de hekim kökenli tüp bebek uzmanı Amerika'da olan teklerdenim, embriyo hakkını savunan ilk makale yazanım, bu konuda hukuku hem Türkiye'de hem dünyada oluşturmak için önerilerde bulunan ilk makaleleri yazan kişiyim. Hem hukuku hem etiği hem de tüp bebekle ilgili kendi icatları olan tek tüp bebek uzmanıyım ve bu konuda ilk kitap yazan uzmanım. Dünyada yani sanki burada sorun varsa oraya gitsin ve oradaki sorunu çözsün gibi bir misyon içerisindeyiz. Bu benim elimde olmayan şekilde. Çünkü ben bu mesleğin içindeysem bunun nasıl yapılması gerektiğini ve neyin doğru olması gerektiğini söylemek mecburiyetinde de hissediyorum. Eğer şunu yapsaydım, sistem ne renkse o renge bukalemun gibi gelip de günlük politikalarla kendi işimi sürdürmeye çalışsaydım. Eminim Bahar Uslu olmazdı” diye konuştu.GENÇ MESLEKTAŞLARINA TAVSİYETürk hekimlere her fırsatta tavsiye vermeyi ihmal etmediğini belirten Uslu, şunları söyledi:“Geçen hafta Türk tıp öğrencilerinin tanışmak istedikleri hoca seçildim ve davet aldım. Programım gereği de Avrupa'da birkaç yerde seminerim vardı. Şimdi öğrencilere verdiğim konferansta çok detaylı da bir röportaj hazırlamışlar. O da yakında yayınlanacak. Onlar endişelerini paylaştılar, benden de görüş aldılar. Birincisi Türk öğrencilerinin, okullarını bitirdiği andan itibaren dünya insanı olarak yetişmelerini önerdim. Hem dil olarak hem de yeteneklerini, mesleklerini adapte etmelerini rica ettim. Şu anlamda söylüyorum onlara mesela müzikte yetenekli bir tıp öğrencisi belki de müzik, belki de bir psikiyatrist olacak ama kendi yeteneğini uzmanlığın içerisine eklediğinde müzikle tedavi eden psikiyatrist olarak diğer psikiyatristlerden ayrılacak ve kendilerini açacaklar çünkü benim özel bir yeteneğim vardı. “YETENEKLERİNİZİ MESLEĞİNİZE UYARLAYIN”Çocukken dizayn yeteneğim var. Kreatif bir kişi ve yeniliklere, inovatif şeylere çok yatkınım. Her gün yeni bir buluş bulabiliyorum ama bazen bu mutfak için oluyor ya da bazen tüp bebek için oluyor. Ya da bir elbise dizaynı ya da bir yağlı boya resim ya da heykel yapıyorum. Bu kreatif kişiliğim sayesinde şimdi kendi laboratuvar malzemelerimi üreten bir şirketin de sahibiyim. Yani ne yaptım? Kendi yeteneğimin mesleğimin içerisine katarak mesleğimden de haz almaya başladım ve diğer tüp bebek uzmanlarından da bir şekilde ayrılmış oldum. Kendimi daha yukarıya taşıdım yeteneğimi koyarak bunu öneriyorum. Bir ikincisi zorunlu hizmet süresini değerlendirerek mesleklerinde pişmelerini öneriyorum. Okul sırasında da tıp fakültesinden ayrılıp yurt dışında kariyerini devam ettirme imkanları var bunun için. “AMERİKAN VATANDAŞLIĞINI UZUN SÜRE İSTEMEDİM”Birkaç ay önce Ege Üniversitesinin rektörü davet etmişti. Onlara da aynı şekilde şunu söyledim, bizim şöyle bir eksiğimiz var; biz çocukluktan beri edindiğimiz kursları yetenekleri, gözle görülür bir belge haline getirip biriktirmiyoruz. Yani diplomalarımızı, kurslarımızı ya da gittiğimiz seminerleri… Bunu ne zaman fark ettim biliyor musunuz? Pasaportum verileceği zaman, Green Card süresinde bana dediler ki siz geçmiş başarılarınız sayesinde alıyorsunuz. Çünkü olağanüstü eğitimci davetiyle verildi bana Amerikan vatandaşlığı… Onu da uzun müddet almak istemedim Türk vatandaşıyım diye. Fakat bir fark ettim ki mesleğinizde tıkanıyorsunuz. Hani eğer hala onu alamıyorsanız önünüz tıkanıyor. Bu belki hukuksal olarak değil ama bir cam tavan oluyor. Üstünüzde gizli bir tavan oluyor. Bir de Amerika'da ulusal duygulardan ziyade Birleşmiş Milletler gibi siz kendi kültürünüzü daha kolay tanıtıyorsunuz. Ve o yüzden bir sakınca görmedim kabul etmekte. O zaman geriye dönüp de çoğu belgemi biriktirmediğimi fark ettim. Okul birinciliklerimi, gittiğim kursların sertifikalarını, ünlü kişilerle yan yana olduğum resimlerimi ya da işte yaptığım ödevlerimi ya da transkriplerimi…”“LABARATUVARDA ÇALIŞMA ŞARTI VAR”Prof. Dr. Uslu, söylerini şöyle sürdürdü:“Ama Amerika'da akredite olabilmek Türkiye eğitimini Amerika'ya uygulayabilmek Amerika'nın eksikliğinden Türkiye'nin fazlalığından dolayı da biraz zor. Çünkü Amerika tıp fakültesine girmek için önce bir lisans yapıyorsunuz. Biyoloji gibi falan sonra 4 yıl okuyorsunuz. Türkiye'de liseden sonra 6 yıl bazen 7 yıl okuyorsunuz. O yüzden bazı dersler Amerika'da yok, biontoloji gibi etik gibi bazen istatistik gibi ya da temel tıp bilimleri gibi fizik, kimya, biyoloji gibi onları tekrar okumuyorlar direkt cleydten başlıyorlar. Bu tabii Amerika'nın eksiği ama Türkiye'nin de farkından dolayı burada sıkıntı yaşıyorlar. Bir de Amerika'da şunu istiyorlar; siz bitirdiniz tıp fakültesini ama hangi konuda ne tecrübeniz var deneysel olarak. O yüzden 3 4 yıl gibi bir laboratuvarda çalışma şartını arıyorlar. “3- 4 YIL MAAŞSIZ KALDIM”O yüzden fakültesini bitiren bir öğrenci hevesle eğer bir davet aldıysa, bir hocada ya da gittiğinde kendi mali portresini sağlayabiliyorsa, mesela ben ilk davet aldığımda zannettim ki geçim de edebileceğim, mali bir yardımda da bulunacaklar, yerde gösterecekler. Hayır öyle değil. Ben 3 4 yıl maaşsız kaldım. Aile yardımıyla ya da küçük ufak işlerden kazandığımla ya da yaptığım deneylerden aldığım grandlerle ufak ufak birikimlerle kendimi yarı aç, yarı tok idare edebildim. Bunu da göze alsınlar. Hani Amerika'ya gittim yaşasın artık ben bolluk bereket içerisindeyim, sıkıntı çekmeden yaşayacağım diye de düşünmesinler. Çoğu arkadaşım yemeklerine alışamadığı için terk etti. Çoğu arkadaşım ailesini özlediği için ikinci ay gitti. Benim laboratuvarda uyuduğum günler de oldu. Geldiğimde bunu bazen aileme bile söylemedim. Zorluklara katlanılmadı ama biraz sabretmek en az 6 7 yıl hiçbir pozisyon almadan sabredebilmek de gerekli. “DAVET ALSANIZ BİLE BİRÇOK YERDEN ONAY GEREKLİ”Benim şansım çok yaver gitti Harvard'a gidemedim. Çok enteresan bir hikayedir. O sırada ben başvurdum. Maddi olarak da beni desteklemesi için yurt dışında öğrenci yetiştirme programları var. Onlara başvurdum ve birinci olarak kazandım. Bana maddi bir getiri sağlayacaktı. Fakat dediler ki Ağustos ayında sonuçlar çıktı. O yıl içerisinde kullanmak zorundasınız. Yoksa bursunuz yanacak denildi. Harvard'da beni davet eden hocaya dedim ki ‘Hocam ben projemle geliyorum, bursumu da kazandım ama davet mektubunuzu lütfen hemen gönderir misiniz?’ Tabii hocaların da elinde değil şimdi Amerika'da bunu bilmiyorduk. Amerika'da her şey hocanın elinde değil. Bölümün de onayını almak gerekiyor. Hatta transferlerini yapacak sekreterlerin onayını bile almak gerekiyor. Tek başına hoca bir hiç yani. TURİST VİZESİYLE SERTİFİKA ALAN İLK BİLİM İNSANIBölümün halkla ilişkilerinin, öğrenci işlerinin, transfer departmanının hepsinin onayı ve programıyla hatta 2 yıl sonrasına göre program yapmak gerekiyor gelebilmek için. Peki hoca bana dönüp ‘Bahar'cığım biz seni önümüzdeki sene için ancak kabul edebiliriz’ deyince benim bursum yanacak aralığa kadar kullanılmazsa o sıra Yale’den davet aldım ve ben çok enteresandır davet mektubunu beklemeden turist vizesi ile Yale’e gittim. Çünkü Aralık’ın yirmisiydi. Beni davet eden hoca bile tatildeydi fakat bölüme orada olduğuma ve göreve başladığıma dair bir yazı da göndermem gerekiyordu. Bursumu ayın 31’ine kadar gönderebilmek için her şeyi göze alarak ben turist vizesiyle yine bir ilktir, ilk kez bir bilim insanına akademik vizesi olmadan turist vizesi ile sertifika hazırlandı. Laboratuvarları giriş çıkış yapabilmek için akademik vizeyi alamadım. Yale girip laboratuvarda deneylerimi yapma ve metotlarımı oluşturma fırsatı yakaladım. Fakat başka bir projeyle akademik vizeye tekrar başvurduğumda dediler ki ‘Siz daha önce almış mıydınız bu vizeyi?’ Hayır ilk defa alacağım. Daha önce turist yüzdesiyle almıştım dedim. ‘İyi ki almadınız’ dediler. Çünkü bu akademik vize hayatta bir kere verilir. Eğer o ben kısa dönem için vize hakkımı kullansaydım bir daha Amerika'da kalamayacaktım.DÜNYA TIP LİTERATÜRÜNE GİREN ‘USLU METODU’Dünya üzerinde çığır açan ‘Uslu Metodu’na da değinen Bahar Uslu, şunları söyledi:“Uslu metodu beni dünyada tanıtan işte bütün gazetelerin biraz da abarttığı beni. Uslu metodu tüp bebekte yumurtaları saymak için 45 yıldır kullanılır. Metodun yanlış olduğunu gösterip ama bu şöyle bir sakınca da doğurabilirdi çünkü 45 yıl bir metodu bütün kadın doğumcuların bütün tüp bebekçilerin dünyada kullandığını, bunu yanlış olduğunu siz söylediğinizde. Yapılan bütün araştırmaları da hiçe atmak olduğunu söylemiş de oluyorsunuz, çok da riskli bir şeydi. Bunlar size dönüyor çünkü Yale’daki bölüm başkanımızın da böyle acı bir tecrübesi vardı. Kök hücreyi bulan hocaydı. Harvard'dayken kök hücreyi bulduğu zaman şimdi akademik dünyada gelen Türk doktorları bunu da bilsinler biz Türkiye'de saklardık bulduğumuz icat ettiğimiz şey ya da yazdığımız makaleyi, kimse daha önce yayınlamasın ilk defa biz yayınlayalım diye. Amerika'da tam tersi. Kök hücreyi bulur bulmaz yayınlamış fakat akademik dünya tabii kaygan zemin. Yani dost da var, düşman da var ve ne yazık ki çok insani duygular olmasına rağmen kıskançlık bilim dünyasında da var. Ayak kaydırma benim ismim kalsın. Çünkü bizler idealist insanlarız, doğru neyse onun peşinde olan insanlarız.“BAŞLARDA USLU METODU’NU BULDUĞUMU ANLAMADIM”Kök hücreyi bulur bulmaz, hemen onun yayınının aksine böyle bir şey yoktur. Sen yanlış yayın yaptın, hatalı deney yaptın deyip yayınına negatif yönde çürütme yayınları çoğalınca görevinden ve profesörlüğünden alınıp yetkileri, apoletleri sökülüp Yale’e sıfır apoletle gönderilmiş bir hocanın da yanındaydım. Bu da bana bir tecrübe oldu. Ben Uslu metodu bulduğumda habersizdim bulduğum şeyden. Sayarken o eski metotla yumurtaları yanlış çıkıyordu sonuçları. Yanlış çıkıyor ve kendimden şüphe ettim. Arkadaşlarıma açıklıyorum, “Baharcığım, sen haklısın ama sonuç yanlış çıkıyor’ diyorlar. Sonra bölüm başkanı bana dedi ki ‘Bahar hoca sizce nasıl olmalı bu sayma metodu?’ Ha bence dedim şöyle olmalı. Bu sefer benim metoduma uygulandığında sonuçlar doğru çıkmaya başladı. Yaptığımız deneye bağlı olarak tabii bunu kısaca halkın anlayacağı şekilde anlatıyorum. Yayınlanan makalede bunun tıbbi gerekçeleri zaten var. “DÜNYADA EN ÇOK ATIF ALAN MAKALE SEÇİLDİ”Makale dünyada en çok atıf alan makale seçildi ve burada yayınlandı. Sonra ben korktum tabi. Hani 45 yıllık bir metot aynı şey benim de başıma gelmesin. Hocalar negatif yayınlarla çürütmesinler. Benim akademik kariyerim başladığı gibi biterdi. Hemen dedi ki bölüm başkanım, ‘Baharcığım sen önce bu bulduğunu bulmuş gibi değil de bölümde sun. De ki ya ben böyle bir şey buldum ama sizin görüşünüz nedir? Hemen eleştirileri al daha çıkış noktasında eleştirileri al.’ Dedim ki, ‘Ama bulduğumuz bir şeyi paylaşmak olur mu?’, ‘Tabi paylaşacaksın çünkü yarın senden önce birisi bunu yayınlarsa bölüm başkanı diyecek ya olur mu canım Bahar bize bunu anlattı. Bölümde biz bunu daha önceden yayınlamış olacağız’ dedi. “PAYLAŞMANIN GÜZELLİĞİNİ AMERİKA’DA ÖĞRENDİM”Paylaşmanın da güzelliğini ben Amerika'da öğrendim. Evet yani saklamamanın, gizlememenin… Yayınlamadan önce bölüm eleştirilerde bulundu. Onları ben ekledim içine. Sonra poster olarak bir kongrede sunduk. Oradaki eleştirileri altına yazın dedik. Hani sizce mahsuru nedir, ne önerilerde bulunursunuz? Herkesin önerilerini aldık. Sonra bu Barcelona’da duyulmuş. Hani böyle tıp hocalarının bulunduğu küçük bir gruba davet edildim, deli bir heyecanla, ‘Lütfen sayın Uslu bize anlatır mısınız? Siz ne buldunuz?’ Ben orada anlattım. Ufak tefek önerilerde bulundular. Yani baştan beri aslında bulduğum şey çok değişmedi. Yani o önerileri eleştirileri aldım, aldım, aldım. Sonra makaleyi yayınladım ve bu makale ve eleştiriler, kendi kendimi de eleştirdiğim içinde çözümlerinde altında izah etme fırsatı bulduğum için açık kapı bırakmamış oldum.”“GELMEDEN ÖNCE USMLE SINAVINA GİRİN”Türk hekimlerin Amerika Birleşik Devletleri’nde USML sınavına girmeleri gerektiğini hatırlatan Uslu, “Burada USMLE sınavı, bu sınav 5 aşamalı bir sınav. Türkiye'deki tıpta uzmanlık sınavının çok benzeri hatta daha kolayı. O yüzden gelmek isteyen arkadaşlara kendi ülkelerindeyken bu sınavın birinci ikinci aşamalarını geçmelerini öneriyorum. Çünkü bunları geçtikten sonra üçüncü, dördüncü aşama zaten çok kolay. O hasta başı konuşma pratiği onu zaten Türkiye'deki hekimler çok kolay bir biçimde kendi sosyal enerji ve şefkatleriyle çok kolay bir biçimde onu yaparlar. Önemli olan birinci, ikinci aşamayı bilgisayar sınavlarıyla aşıp ondan sonra gelmeleri. Burada başvurdukları bölümlerde sınavların, bu aşamalarını geçtiklerini fark ettiklerinde de çok daha kolay kabul ederler. Geldikten sonra bu senede 2 kere yapılan bu sınava girmek ve o süre zarfında 6 ay mühletle burada çalışmak, burada sınava konsantre olmak, burada konsantre olurken, geçineceğin sürede maddi olarak kendini finanse etmek, kalacağın yeri düşünmek falan çok büyük zorluklar getirecektir. O yüzden gelmeden önce bunları aşıp da gelmeleri daha kolay olur” ifadelerini kullandı.“TÜRKİYE’DEKİ HEKİMLERİN ÇALIŞMA ŞARTLARI ÇOK ZOR”Türkiye’de görev yapan doktorların çalışma şartlarına çok üzüldüğünü belirten Uslu, “Bir de çok üzüldüğüm bir şey var. Ben hekimlik onuruna çok önem veriyorum. Ama Türklük onuruna çok daha önem veriyorum. Evet, birden şöyle bir şansım oldu, bizim nesilden önce gelen hocalar Mehmet Öz’ler gibi hocalar hepsi Türkü o kadar güzel tanıtılmışlar ki Türkün zekasını, Türkün şefkatini, Türkün merhametini Türkün güvenilir insan olmasını… Bizim yolumuzu biraz da açan bu. O yüzden şu anda Türkiye'de hekimliğin sırtından yapılan sağlık problemi çözümünü aslında Türk hekimi sırtlanmış durumda. Şu anda Türkiye'de sağlık sisteminde bir yürüme varsa bu tamamen hekimlerin başarısı yoksa maddi olarak da desteklenmediklerini düşünüyorum. Manevi olarak hiç desteklenmediklerini düşünüyorum. Hiç vefa duyulmadığını düşünüyorum. Hiç saygı duyulmadığını düşünüyorum. Dünyada hiçbir hekim yoktur ki kendi hastasına kendisi randevu verebilme hakkı elinden alınsın. Türkiye'deki polikliniklerde bizim zamanımızda dahi bir hemşiremiz yanımızdaydı. Bir tıbbi sekreterimiz yanımızdaydı. Bir bilgisayara bizim bilgileri giren biri vardı. Reçete defterimi, hasta kayıt defterini tutan bir yardımcımız vardı. Çünkü kötü niyetli polikliniğinizle gelen bir kişiye dahi şu an erkek hekimler taciz suçlamasıyla bile karşı karşıya kalabilecek yanlarında bir şahitleri yok” diye konuştu.“TÜRKİYE’DEKİ SORUNUN KAYNAĞI BÜROKRATİK”Türkiye’de yaşanan sorunların eğitim kaynaklı değil, bürokratik nedenlerden kaynaklandığını vurgulayan Uslu, sözlerine şöyle devam etti: “Yakında ziyaret ettiğim bir hekim arkadaşım. Poliklinik kapısını kendi açıp, kendi kaydedip, kendi muayenesini edip, kendisi reçetesini yazıp, 5 dakika içerisinde numara eğer diğer hasta kapıyı açıp da nerede benim sıram demezse her şeyi kendi kendine idare etme mecburiyetinde kalmasa nasıl işini devam ettirecek. Bu şartlarda herkesin 4 5 ayrı işi tek başına yapıp da kendi otoritesini, kendi saygınlığını nasıl koruyacak? Bu bence tıp eğitiminin bir sorunu değil, tamamen siyasi ve bürokratik bir çözümsüzlük diye düşünüyorum. Ve bence bu benim kişisel görüşüm. Emperyalist dünya Türk hekiminin kurtuluş savaşını başlattığını ve atamızın yanında olduğunun bilincinde ve Türk hekimlerinden bu şekilde intikam alıyor diye düşünüyorum. Ve bizim yöneticilerimizin ve bürokratlarımızın da emperyalist kuşağın elinde uşak olmuş. Yöneticilerimizin de maalesef buna alet edildiğini düşünüyorum. Türkiye'deki hekimlerin üstündeki baskının tamamen bundan kaynakladığını düşünüyorum. “TÜRK HEKİMİNE SAYGIYI AZALTMAK İSTİYORLAR”Çünkü Türk hekimine saygı azaltılmak isteniyor. Mesela tıp bayramı denilen bir bayram var. Tıp balosu denilen bir terim var. Geçen gün çocuklara sordum. Tıp fakültesi öğrencilerine tıp balosu kutluyor musunuz diye yok hocam dediler. Çayla geçiştiriliyor ve adına sağlık Bayramı deniliyor dediler. Çünkü hekimliği sıradanlaştırmaya yönelik bir gayret içindeler. Ben de onlara anlattım. Balo ne demektir çocuklar biliyor musunuz dedim. Çok kıymet verdiğiniz, önem verdiğiniz bir şeyi, en yüksek derecede kutlamak demektir. Türkiye'de 2 balo vardır, biri Cumhuriyet balosu, biri de tıp balosu. Bunların ikisi en yüksek derecededir. Yani Tıp Bayramı denilen bir şey var. Sağlıkçılar Bayramı değildir. Hemşireleri kendi özel günleri var. Biyologların özel günleri var. Psikologların kendi özel günleri var, bunu sıradanlaştırmak 14 Mart Tıp Bayramında, tümünü şehit vermiş Mektebi Tıbbi Şahane'nin, hamamdan telgrafla Kurtuluş Savaşı’nı başlattıkları telgrafla semboldür tıp balosu… Evet ve bunu emperyalistler kesinlikle istemezler. Peki dediler, siz neden Amerika'dasınız? Çünkü ben emperyalizmin göbeğinde o sorun neyse göbeğinde halledip de ülkemi buradan korumak için buradayım dedim. Burada bir sorun varsa ben oradaysam ancak bu sorunu izah edip çözebilirim. “GELECEK NESİLLERE YOL AÇMAK İÇİN AMERİKA’DAYIM”Belki bilgisizliktendir. Belki yanlış anlamaktandır. Ben orada eğer ailem çocuğum, köpeğim kedim bile yoksa tamamen kendimi ülkem ve mesleğimin onuru için vakfetmişsem, buna zamanımı ayırıyorsam sebebi sizlersiniz. Size yol açmak için ben buradayım. Köprü olmak için ben Türkiye'de size bu kadar yararlı olamayacağımı fark ettim. Ama Amerika'dayken sizi yanıma davet edebiliyorum. Siz oradaki gördüğüm yenilikleri sunabiliyorum. Orada size karşı oluşturulmaya çalışan sıkıntıları da oradayken daha rahat durdurabiliyorum. Çünkü komisyonlara davet edilme şansım var. Burada sıfır iklimlerini oluşturma şansım var, eleştirme şansım var dimi? Amerika'yı genellikle hayal ediyorlar.”“MESLEĞİNİZİN ONURUNU DÜŞÜNÜN”Meksika’dan kaçak yollarla Amerika Birleşik Devletleri’ne girmeye çalışan Türk hekimlerine tepki gösteren Uslu, “Yine hekimler, hekim arkadaşlar vatanlarında yaşadıkları zulümden kaçıp Meksika sınırından Amerika'ya girmek için sıra bekleyen sıradanlaştırılmaya çalışmış ama kendi ülkesinin kendi mesleğini kendi ailesinin onurunda azaltarak düşünmeden, sınırdan kaçak yoldan geçmeye çalışan hekim arkadaşlarım da diyorum ki, ‘Arkadaşlar ben sıkıntımızı anlıyorum, yanınızdayım ama inanın kendinizi bu kadar da küçültmeyin, meslek onurunuzu düşünün. Bunun çıkış yolu davetle gelmektir. Bunun çıkış yolu onurunuzla mesleğinizi yapmanızdır. Zannediyorlar ki sınırı geçtikten sonra sizi baş tacı edecekler. Türk kız Amerika'da doğmuş, Türk kızlarıyla evlenmek için bin bir türlü bahane yaratan yalan yanlış evlilikler yapandan tutun, Böyle yan sektörler falan… Herkesin de emek verdiği eğitimini hakkıyla savunup, onun arkasında durması gerektiğini de düşünüyorum. Ben nasıl dedim ki benden önceki hekimlerin onuruyla ben kabul edildim. Benden sonra gelenlerin de aynı onuru taşımasını rica ediyorum. Çünkü Türk hekimi denildiğinde onuruyla gelen, davet alarak gelen ve mesleğini hakkıyla icra eden, yalan yanlış kolay yollara sapmadan bunu yapan insanlar olursanız eğer siz saygın olursunuz. Şimdi diyorlar ki ne alakası var Türklük onurunu niye yüceltmeye çalışıyorsunuz? Şu yüzden yüceltmeye çalışıyorum. Ben Yale’de 500 kişilik ücretsiz partiler verdim. Neden? Türk kültürünü doğru tanıtmak için. Siz Türk kültürünü doğru tanıtırsanız, size barbar gözüyle bakmazlar. Size ‘Bir dakika ya bu ne kadar şık bir şeymiş, ne güzel yemeklermiş, ne güzel danslarmış, ne güzel müziklermiş. Ben artık Türkiye'ye gidip orada tatilimi geçirebilirim ya da Türk öğrenciyi davet edip laboratuvarımda çalıştırabilirim’ der. Kendi onurumu birazda bana faydası olacağını bildiğim için bu kültürü yaşatıyorum ama siz de lütfen kaçak yollarla sınırda bekleyen Türk durumuna düşmeyin. Çünkü o zaman Türklük onurunu zedelemiş oluyorsunuz. Siz kendinizi günlük politikalardan kurtarmaya çalışırken, milletinizi, ülkenizi de küçük duruma düşürüyorsunuz. Göçmenlik belki kötü değil ama çok zor şartlar altında kalan inim inim inleyen savaştan kaçan kişilerin son çaresi olmalı. Şu anda Türk gençliğine çok güveniyorum. Türk halkına çok güveniyorum. Biz sıfır noktasından çoğu kez zirveye çıkmış milletiz. Çünkü bizim genlerimiz bu. Mucizeyi yaşatır. Hiç umut yokken umut yaratmış milletiz. Ha dayanamıyorlarsa, yeteneklerine güveniyorlarsa, yüzlerce hocaya e-mail ile bombardımana tutmalılar. Yüzde birinden biri muhakkak size geri dönecektir” diye konuştu.
İlginizi Çekebilir
Prof. Dr. Uslu, neden hayallerinizin gerçekleşmesinde Afrikayı seçmediniz' de önemle Amerikay' yı seçtiniz? 1960 yıllardan beri bilirim Amerikanın amacı Türkiyeyi halen bu gün bile sömürmek. Sizin gibi bilgili bir Türkün orda ne işi var??
Cok gurur duydum yarar***dim