Ekim Alptekin kimdir? Ailenizle, babanızla ilgili kafa karıştıran şeyler yazıyor. Sizden dinlemek isterim, aksi halde ortaya bir ajan profili çıkıyor! Nerede doğdunuz? Niye Hollanda’da büyüdünüz?
1977 Ankara doğumluyum. 1981 yılında Hollanda’ya taşınıyoruz. Babam Çalışma Bakanlığı üzerinden, bir danışman olarak 2 yıllık kadroyla gidiyor ve Dışişleri Bakanlığı’yla da bir koordinasyonu var. O dönem Hollanda hükümetinin Türk azınlığıyla ilgili danışmanlara ihtiyacı vardı. Babam eyalet düzeyinde danışman olarak 2 yıllık kadroyla gidiyor ama uzun süre kalıyorlar. Biz üniversiteye başlamadan önce, 90’larda annem ve babam Türkiye’ye dönüp emekli olarak İzmir’e yerleşiyorlar. Babam Mülkiyeli. Dedem hep, “29 Ekim Cumhuriyetin kuruluşu sebebiyle ismin Ekim” derdi ama TIP'li babam için tabii 17 Ekim Devrimi’yle ilgili bir anlam taşıyor. Babam 68 kuşağından, TİP'liydi. Allah’tan bugünleri görmedi, çok üzülürdü.
Nerede okudunuz? Amerika’ya nasıl yerleştiniz?
Hollanda’da bir nevi gurbetçi olarak büyüdüm. Ortaokul ve liseden sonra üniversiteyi de orada okudum. 2001’de hukuk ve ekonomi mezunu oldum. 2002’de Hollanda Meclisi’nde kısa bir staj yaptıktan sonra Amerikan Kongresi’nde 1 yıllık "fellowship" programı çerçevesinde çalıştım. O zaman Irak Savaşı hazırlığı vardı. Eylül ayında Kongre’de Dış İlişkiler Komitesi’nde çalışmak üzere gittim. 1 Mart tezkeresi dönemi vardı ve çok yoğun bir Türkiye gündemi söz konusuydu. AK Parti yeni iktidar olmuştu. Daha sonra tekrar Hollanda’ya dönünce önce mecliste sonra da Interpol'de Fransa'da çalıştım.
Interpol’de mi? O nasıl oldu?
Interpol uluslararası polis teşkilatı, orada çalışmak da polis olduğunuz anlamına gelmiyor. Ben orada bir nevi araştırma görevlisi olarak 1 yıllık sözleşmeyle çalıştım. O dönem Hollanda meclisinde çalışıyordum. 2004 yılında PKK terörü yeniden başlıyordu ve Interpol’de Türkçe bilmenin de avantaj sağlayacağı bir kadro açılmıştı. Ben de toplumsal konularla ilgili biri olarak ve biraz gurbette olmanın da verdiği psikolojiyle o kadroya başvurdum. Araştırma görevlisi olarak 1 yıl Terörle Mücadele Birimi’nde çalıştım.
Amerika’da olduğunuz dönemde Bush’la tanıştığınız, hatta Bush’un köpeğiyle vakit geçirdiğiniz gibi bilgiler yazıyor. O dönem Temsilciler Meclisi’nde ciddi ilişkileriniz olmuş muydu?
Komite’de çok güçlü bir milletvekilinin yanında çalışıyordum. Onun Beyaz Saray ziyaretlerine birkaç kere eşlik etme fırsatım oldu. Tabii niyetim Bush’la tanışmaktı ama onun odasına kadar giremedim. Ön odada benim milletvekilinin köpeğinin bekçiliğini yapıyordum. Bush’un köpeğiyle birlikte oynuyordu. Sn. Bush ile daha sonra 2005 yılında Hollanda'da tanıştım.
Kamuoyu sizi “Jetle künefe söyleyen işadamı” olarak biliyor. Nasıl bu kadar büyük bir işadamı oldunuz?
O kadar büyük bir işadamı değilim! (Gülüyor) Ramazan’dan dokuz ay önce biz gerçekten Mykonos’taydık. Ev sahibimiz künefeyi çok sevdiğini söylemişti. Benim zaten uçak şirketim var ve uçak bizi almaya geliyordu. Şoföre, “Lütfen gelirken kaptan künefe getirsin” dedim. O da sağ olsun, gitmiş küçücük 100 gramlık bir künefe almış. Bunu dokuz ay sonra neden çarpıtarak Ramazan ayında farklı şekilde yansıttıklarını biliyorum. O zaman da malum yapıyla ilgili çalışmalarım vardı. Bu benim Amerika’da bu tarz ilk girişimim de değil. Daha önce Ermeni lobisine karşı da bazı çalışmaları yönettim. O zaman da usulsüz para aktardığıma dair iddialar ortaya çıktı. Bu iddialarla belli derinliği olan bir yapının çıkarları örtüşmediği için bu bir soruşturmaya doğru gitmedi, çünkü orada da yanlış yaptığımız bir şey yoktu. Lobicilik ve PR angajmanı Amerikan sisteminin bir gerçeği.
Sonuçta nasıl para kazandınız?
2004’te Interpol’den sonra tekrar Hollanda’ya döndüm. Türkiye çok ciddi bir kalkınma sürecine girmişti. İnsanlar her yerde, “Türkiye’de ne oluyor? Orada ne iş yapabiliriz?” diye sorular yöneltiyordu. Bir süre sonra bu insanlara resmi danışmanlık çerçevesinde hizmet vermeyi düşündüm ve Inovo şirketini kurdum. Birkaç müşterim oldu, biraz para kazandım. Sonra havacılığa yatırım yaptım ve o iş biraz büyüdü. EA Havacılık adlı şirketime ilk uçağımı aldım. Amerika’daki bir fabrikayı iflastan satın aldık, daha sonra Sikorsky’ye sattık. Ondan sonra da burada bazı gayrimenkul yatırımlarına girdim. Bu dönemlerde hep STK boyutunda veya başka şapkalarla toplumsal angajmanımı sürdürdüm. Bu benim için yeni bir şey değil ve beni tanıyanlar da bunu biliyor.
“Ama devlet adına çalışan bir ajan değilim” diyorsunuz.
Kesinlikle değilim!
Peki, niye böyle bu türden ilişkilere giriştiniz?
Liseyi Hollanda’da okudum. Küçüklüğümden beri toplumsal olaylara karşı duyarlıyım. 2004 yılında Fransa’da Interpol’ün genel merkezinde terörle mücadele biriminde çalıştım. O zamandan beri bu örgütün özellikle emniyet içindeki faaliyetlerini takip ediyordum ve ülkemiz için çok tehlikeli buluyordum. Bu doğrultuda bu yapının canavarlaştığını, ülkemiz için büyük bir risk olduğunu biraz erken görenlerdenim. Darbe girişimi gerçekleştiğinde Türkiye-ABD İş Konseyi başkanıydım. TAİK, ikili ilişkiler açısından kurulmuş ve daha önce Mustafa Koç gibi isimlerin başkanlığını yaptığı bir iş konseyi. Ekonomik ilişkiler deyince aklımıza yalnızca ticaret geliyor ama siyasi ilişkiler bozulduğunda ticaret de gelişmiyor. Amerika’yla ilişkilerimizde kamuoyunun da bildiği YPG gibi birtakım engeller var. Ama benim açımdan asıl sıkıntı verici olan, Fethullah Gülen’in orada bu kadar rahat şekilde faaliyetlerini sürdürüyor ve korunuyor olması ve Amerikan kamuoyunun bu örgütün Türkiye’de neler yaptığını bilmemesi. Ergenekon sürecinde yüzlerce suçsuz insan hapis yattı. Amerika’yla ilişkileri iyileştirmek, bu yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak için FETÖ’nün ne olduğunu Amerikan kamuoyuna anlatmamız gerektiğine inandım.
1977 Ankara doğumluyum. 1981 yılında Hollanda’ya taşınıyoruz. Babam Çalışma Bakanlığı üzerinden, bir danışman olarak 2 yıllık kadroyla gidiyor ve Dışişleri Bakanlığı’yla da bir koordinasyonu var. O dönem Hollanda hükümetinin Türk azınlığıyla ilgili danışmanlara ihtiyacı vardı. Babam eyalet düzeyinde danışman olarak 2 yıllık kadroyla gidiyor ama uzun süre kalıyorlar. Biz üniversiteye başlamadan önce, 90’larda annem ve babam Türkiye’ye dönüp emekli olarak İzmir’e yerleşiyorlar. Babam Mülkiyeli. Dedem hep, “29 Ekim Cumhuriyetin kuruluşu sebebiyle ismin Ekim” derdi ama TIP'li babam için tabii 17 Ekim Devrimi’yle ilgili bir anlam taşıyor. Babam 68 kuşağından, TİP'liydi. Allah’tan bugünleri görmedi, çok üzülürdü.
Nerede okudunuz? Amerika’ya nasıl yerleştiniz?
Hollanda’da bir nevi gurbetçi olarak büyüdüm. Ortaokul ve liseden sonra üniversiteyi de orada okudum. 2001’de hukuk ve ekonomi mezunu oldum. 2002’de Hollanda Meclisi’nde kısa bir staj yaptıktan sonra Amerikan Kongresi’nde 1 yıllık "fellowship" programı çerçevesinde çalıştım. O zaman Irak Savaşı hazırlığı vardı. Eylül ayında Kongre’de Dış İlişkiler Komitesi’nde çalışmak üzere gittim. 1 Mart tezkeresi dönemi vardı ve çok yoğun bir Türkiye gündemi söz konusuydu. AK Parti yeni iktidar olmuştu. Daha sonra tekrar Hollanda’ya dönünce önce mecliste sonra da Interpol'de Fransa'da çalıştım.
Interpol’de mi? O nasıl oldu?
Interpol uluslararası polis teşkilatı, orada çalışmak da polis olduğunuz anlamına gelmiyor. Ben orada bir nevi araştırma görevlisi olarak 1 yıllık sözleşmeyle çalıştım. O dönem Hollanda meclisinde çalışıyordum. 2004 yılında PKK terörü yeniden başlıyordu ve Interpol’de Türkçe bilmenin de avantaj sağlayacağı bir kadro açılmıştı. Ben de toplumsal konularla ilgili biri olarak ve biraz gurbette olmanın da verdiği psikolojiyle o kadroya başvurdum. Araştırma görevlisi olarak 1 yıl Terörle Mücadele Birimi’nde çalıştım.
Amerika’da olduğunuz dönemde Bush’la tanıştığınız, hatta Bush’un köpeğiyle vakit geçirdiğiniz gibi bilgiler yazıyor. O dönem Temsilciler Meclisi’nde ciddi ilişkileriniz olmuş muydu?
Komite’de çok güçlü bir milletvekilinin yanında çalışıyordum. Onun Beyaz Saray ziyaretlerine birkaç kere eşlik etme fırsatım oldu. Tabii niyetim Bush’la tanışmaktı ama onun odasına kadar giremedim. Ön odada benim milletvekilinin köpeğinin bekçiliğini yapıyordum. Bush’un köpeğiyle birlikte oynuyordu. Sn. Bush ile daha sonra 2005 yılında Hollanda'da tanıştım.
Kamuoyu sizi “Jetle künefe söyleyen işadamı” olarak biliyor. Nasıl bu kadar büyük bir işadamı oldunuz?
O kadar büyük bir işadamı değilim! (Gülüyor) Ramazan’dan dokuz ay önce biz gerçekten Mykonos’taydık. Ev sahibimiz künefeyi çok sevdiğini söylemişti. Benim zaten uçak şirketim var ve uçak bizi almaya geliyordu. Şoföre, “Lütfen gelirken kaptan künefe getirsin” dedim. O da sağ olsun, gitmiş küçücük 100 gramlık bir künefe almış. Bunu dokuz ay sonra neden çarpıtarak Ramazan ayında farklı şekilde yansıttıklarını biliyorum. O zaman da malum yapıyla ilgili çalışmalarım vardı. Bu benim Amerika’da bu tarz ilk girişimim de değil. Daha önce Ermeni lobisine karşı da bazı çalışmaları yönettim. O zaman da usulsüz para aktardığıma dair iddialar ortaya çıktı. Bu iddialarla belli derinliği olan bir yapının çıkarları örtüşmediği için bu bir soruşturmaya doğru gitmedi, çünkü orada da yanlış yaptığımız bir şey yoktu. Lobicilik ve PR angajmanı Amerikan sisteminin bir gerçeği.
Sonuçta nasıl para kazandınız?
2004’te Interpol’den sonra tekrar Hollanda’ya döndüm. Türkiye çok ciddi bir kalkınma sürecine girmişti. İnsanlar her yerde, “Türkiye’de ne oluyor? Orada ne iş yapabiliriz?” diye sorular yöneltiyordu. Bir süre sonra bu insanlara resmi danışmanlık çerçevesinde hizmet vermeyi düşündüm ve Inovo şirketini kurdum. Birkaç müşterim oldu, biraz para kazandım. Sonra havacılığa yatırım yaptım ve o iş biraz büyüdü. EA Havacılık adlı şirketime ilk uçağımı aldım. Amerika’daki bir fabrikayı iflastan satın aldık, daha sonra Sikorsky’ye sattık. Ondan sonra da burada bazı gayrimenkul yatırımlarına girdim. Bu dönemlerde hep STK boyutunda veya başka şapkalarla toplumsal angajmanımı sürdürdüm. Bu benim için yeni bir şey değil ve beni tanıyanlar da bunu biliyor.
“Ama devlet adına çalışan bir ajan değilim” diyorsunuz.
Kesinlikle değilim!
Peki, niye böyle bu türden ilişkilere giriştiniz?
Liseyi Hollanda’da okudum. Küçüklüğümden beri toplumsal olaylara karşı duyarlıyım. 2004 yılında Fransa’da Interpol’ün genel merkezinde terörle mücadele biriminde çalıştım. O zamandan beri bu örgütün özellikle emniyet içindeki faaliyetlerini takip ediyordum ve ülkemiz için çok tehlikeli buluyordum. Bu doğrultuda bu yapının canavarlaştığını, ülkemiz için büyük bir risk olduğunu biraz erken görenlerdenim. Darbe girişimi gerçekleştiğinde Türkiye-ABD İş Konseyi başkanıydım. TAİK, ikili ilişkiler açısından kurulmuş ve daha önce Mustafa Koç gibi isimlerin başkanlığını yaptığı bir iş konseyi. Ekonomik ilişkiler deyince aklımıza yalnızca ticaret geliyor ama siyasi ilişkiler bozulduğunda ticaret de gelişmiyor. Amerika’yla ilişkilerimizde kamuoyunun da bildiği YPG gibi birtakım engeller var. Ama benim açımdan asıl sıkıntı verici olan, Fethullah Gülen’in orada bu kadar rahat şekilde faaliyetlerini sürdürüyor ve korunuyor olması ve Amerikan kamuoyunun bu örgütün Türkiye’de neler yaptığını bilmemesi. Ergenekon sürecinde yüzlerce suçsuz insan hapis yattı. Amerika’yla ilişkileri iyileştirmek, bu yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak için FETÖ’nün ne olduğunu Amerikan kamuoyuna anlatmamız gerektiğine inandım.