(Foto: motorlutaksi.wordpress.com)
Eğlence mekanında buluştuk, eğlendik. Saat sabah 1 gibi ayrıldık. Çoğunluk Anadolu yakasında idi, birleşerek taksi tutup gittiler. Veya arabası ile gelenler topluca araba ile veya kendi başlarına döndüler. Bana da beni eve bırakmayı teklif ettiler ancak evin mekana çok yakın olduğu için ben kabul etmedim. Nasılsa bir taksiye atlar giderim diye düşündüm. Keşke düşünmez olaydım.
(Foto: motorlutaksi.wordpress.com)
Mekan işlek bir cadde üzerinde ve sabahın 1'i olmasına rağmen hala sokak ve etraf aydınlık ve kalabalıktı o bağlamda herhangi bir tedirginlik hissetmedim. Kış günü olduğu için hava soğuktu ama üzerimde paltom, şapkam ve eldivenlerim vardı, üşümedim de.
Bu arada sabah 1 deyip duruyorum, Amerika'da gece yarısından sonra sabah başlar. O yüzden 12'den sonraki her saat sabahtır. Türkiye'de sabah 5'e kadar hep gece derler: Gece 1, gece 3, gece 4:30 vb. Neyse ben gene de Amerikan usulü sabah 1 vb diyeceğim.
(Foto: motorlutaksi.wordpress.com)
Önce pek aldırış etmedim. Etrafı seyrettim, insanları seyrettim. Taksiler vızır vızır gelip geçiyordu. Kimisi durup yolcu alıyor, kimisi yolcu almadan devam ediyordu. Herhalde çağrıldıkları bir yolcuya gidiyorlar, elbet bir taksi de beni alacak diye düşünüyordum.
(Foto: motorlutaksi.wordpress.com)
Yanılmışım tam 2 saat taksi bekledim. Bu arada saat sabahın 3'ü oldu tabiki ancak hala sokak kalabalık ve işlek olduğu için ben herhangi bir tedirginlik yaşamamama rağmen bu sefer ciddi ciddi eve dönememe korkusu sardı beni. Halbuki ev de çok yakın. Araba ile en fazla 15 - 20 dakika. Ama o saatte taksiden başka bir seçenek yok. Keşke arabayı getirseydim diye hayıflandım o anda.
Taksiler durmuyor değil duruyorlardı ama kalabalık grupları veya uzak mesafeye gidecek olanları tercih ediyorlardı. Beni almıyorlardı. Bir tanesine tam binecek gibi oldum, yanımdaki aile koşarak geldi ve biz durdurduk o taksiyi dediler. Sabahın 3'ünde taksi kavgası yapamayacağım için peki dedim. Bindiler ve gittiler. Artık umudum tamamen bitmişti.
(Foto: Nokta Gazetesi)
Etrafa dikkatlice baktım. İyi bir otel varsa gidip yatayım bari dedim. En azından sabaha kadar uyurum sabah da toplu taşıma ile veya şansım varsa taksi ile eve giderim.
Tam gözlerim etrafta iyi bir otel ararken (çünkü eve gidebilme ümidimi tamamen kaybetmiştim) yanıma bir motor kurye yaklaştı.
(Foto: Gazete Oksijen)
25-28 yaşlarında genç bir delikanlı çekine çekine konuşmaya başladı:
"Afedersin abla, rahatsız etmiyorsam birşey soracağım. Etraftaki abilerin dikkatini çekmiş, yaklaşık 2 saattir taksi bekliyormuşsunuz" dedi. "Evet" dedim. Sonra kuryecilik yaptığı çok belli olan motorsikletini gösterdi: "Abla yanlış anlamazsan ben gündüz kuryecilik akşam motorkuryecilik yapıyorum. İstersen seni evine götürebilirim" dedi. Ben şok oldum. Hiç duymadığım birşey. Genç adam hafif laz şivesi ile konuşuyordu. "Sen nerelisin" dedim, "aslen Giresun" dedi. "Karadenizlisin yani, ben de hakiki Laz'ım, Gürcülük de var. Hemşehri sayılırız. Sana güvendim, iyi götür bakalım. Zaten bu gidişle bir taksi bulacağım da yok, başla çarem yok" dedim. "Tamam abla merak etme bırakırım ben seni" dedi. Ödemeyi ibanla yaptım, yanımda nakit yoktu. Motorsikletin arkasına yastık koymuş. Başıma kask verdi taktım. Arkada her iki tarafta tutunacak yer yapmış. Ellerimle oralara sıkı sıkı tutumdum. Sonrası bas gaza....
(Foto: motosiklet.net)
Yolda da trafik ışıklarında durdukça sohbet ettik. Giresun'da bir nişanlısı varmış. Onu da İstanbul'a getirmek ve evlenebilmek için ekstradan çalışıyor, geceleri de motor taksicilik yapıyor. Neyse sağ salim evime ulaştım. Kuryeye de bol şans diledim. Bu deneyimimi de sizlerle paylaşmak istedim.
Bu arada internette gezinirken bu konu hakkında yazı yazmış olan Mine Şenocaklı'nın Oksijen'deki haberini paylaşıyorum. Linke tıklayarak okuyabilirsiniz. Sevgilerimle.