I. Göç Dalgası
Amerikan İç Savaşının Konfedere Devletlerin mağlubiyetiyle sonuçlanmasıyla Abraham Lincoln’ün Amerika’sında kölelik tamamen kalkmıştır. Köleliğin kalkmasıyla Kuzeyin aksine tarıma ve dolayısıyla köleye dayalı bir ekonomiye sahip Güney Amerika, birleşen Amerika’da kendisin Ahmed’in hatıralarıdır. Ahmed (1993)’e göre ise Birinci Dünya Savaşı esnasında
Amerika’daki mevcut Türk sayısı 45-65 bin civarında tahmin edilmektedir. Bu sayısal anlamdaki büyük farkın nedeni Frank Ahmed’e (1993) göre Osmanlı devletinden göç ederek ABD’ye yerleşen Osmanlıların pek çoğunun Osmanlı devletinin izni olmadan göç etmiş olmasıdır. Öyle ki birinci dalga göçmen olarak
nitelendirilen bu topluluk Trabzon ve Samsun limanlarında bulunan fındık taşıyıcısı Fransız gemileri vasıtasıyla bulundukları Anadolu köy ve kasabalarından Marsilya
üzerinden ABD’ye göç ediyorlardı (Ahmed,1993).
Osmanlı Devleti ve Türkiye’den 1920 yılına kadar pek çoğu etnik anlamda Türk olmayan Osmanlı tebaasının ABD’ye göç etmiş olması etnik sınıflandırma sorununu
doğurmuştur. Dolayısıyla o döneme ait Amerikan Göçmenlik Bürosunca verilen yaklaşık 300.000 rakamı yukarıda sözü edilen sebeplerin neticesinde gerçeği
yansıtmaktan uzak kalmıştır.
Osmanlı Devletinde Tanzimat Fermanı ile birlikte imparatorluk topraklarında Amerikalı misyonerlerin de Fransızlar gibi okullar açarak misyonerlik faaliyetlerini hızlandırdıkları görülür. Bu dönemde 1863 yılında İstanbul'da açılan Robert Koleji dışında özellikle İstanbul'a uzak vilayetlerde Amerikalı misyonerlerce eğitim kurumları açıldığı görülür. Harput, Mardin, Beyrut, Antep, vb. vilayetlerde ardı ardına açılan bu okulların etkisi kendisini ilk göç dalgasında gösterir. Öyle ki ilk göç dalgasıyla (her ne kadar İzmir ve Mersin'den göç eden kişileri de kapsıyorsa da) ABD'ye göç eden Osmanlıların çoğu bu vilayetlerde yaşayan tebaadır (Ahmed, 1993). Bu durumun ana nedeni misyonerlik okullarının, eğitimin yanında ABD'den 19 ve imkânlarından da bahsederek o bölgedeki Hristiyan Ermeniler başta olmak üzere insanlara bilgilendirme yapıyor olmasıydı (Karpat, 1995). İlk göç dalgasıyla ABD'ye gelen Türklere ilişkin bir diğer özellik ise onlar açısından belirleyici unsurun ulus bilincinden ziyade din olmasıdır. Öyle ki söz konusu Türk göçmenler kendilerini Türk olarak değil, Osmanlı ya da Müslüman olarak tanımlamaktaydılar. O tarih itibariyle Türkiye adında bir devletin varlığından söz etmek mümkün olmadığı ve dolayısıyla ulusçu fikirler etkisini göstermediğinden, imparatorluk kültüründen gelen bir topluluğun tercihlerinin yukarıda sözü edildiği gibi olması olağandır (Ahmed, 1993).
Birinci göç dalgasının meydana geldiği tarihler dikkate alındığında ABD iş gücü ihtiyacı olan ve dolayısıyla geniş iş imkânları sunan bir ülke iken Osmanlı ekonomik ve siyasi zorluklarla boğuşmaktaydı. Dolayısıyla ilk göç eden topluluk açısından ABD'ye göçün ana nedeni ekonomidir. Türkler, ailelerini Müslüman olmayan bir ülkeye götürme fikrine veya arkalarından kendilerini beklemek zorunda kalacak bir aile bırakmaya sıcak bakmadıklarından, göç eden Türklerin neredeyse tamamı genç ve bekâr erkeklerden oluşmaktaydı.
New York, Michigan, Massachussetts, Pennsylvania Illinois gibi vasıfsız işgücü açığı olan eyaletler, ilk Türk göçmenlerin Amerika kıtasında yerleştikleri bölgelerdi. Detroit, Peabody, Chicago, Philedelphia, New York, Pittsburgh, Salem şehirleri ise ABD sanayisinin üretim merkezleri olarak Türkler açısından cazibe merkezi haline gelen şehirlerdendi (Halman, 1980). Ellis adası, yetkililerce göçmenlerin sağlık kontrollerinin yapılarak sorgusu tamamlandıktan sonra ABD'nin diğer bölgelerine dağıtıldığı noktaydı. Avrupalı göçmenler gibi Türkler de bu adadan geçiş yaparak ABD'ye giriyorlardı. Müslüman Türklerden bazıları, Müslüman olmaları nedeniyle ülkeye giriş yapmalarına izin verilmeyeceği endişesiyle bu giriş noktasında kendilerinin Müslüman olduğunu açığa çıkartacak isimlerini değiştiriyorlardı (Ahmed, 1993). Bazıları ise ülkeye girişlerini kolaylaştırmak adına kendilerini Ermeni veya Süryani olarak tanıtıyordu. Balkanlardan gelen Türkler de aynı stratejiyi uygulayarak Amerikalı yetkililere kendilerini Arnavut, Sırp ya da Bulgar olarak tanıtma yolunu tercih ediyorlardı (Ahmed, 1993). Birinci göç dalgasıyla ABD'ye gelen Türklerin ABD'de hangi zorluklarla karşılaştıkları, neler yaşadıkları, Amerika'daki hayata ve topluma nasıl entegre oldukları, vb. hakkında bilgiler son derece sınırlı ve yetersizdir. ABD'deki ilk Türkler hakkındaki en önemli kaynak Frank Ahmed tarafından yazılan "ABD'deki Türkler: Osmanlı Türkünün Göçü" adlı eserdir. Kitaba göre ilk göç eden Türklerin ABD'de kalıcı bir hayat kurmak gibi bir niyetleri yoktu. Osmanlı Türkleri, ekonomik sebeplerle göç etmişti ve hemen hemen hepsi birkaç sene çalışıp dönmeyi hedeflemekteydi. Karpat(1995) ve Ahmed'e (1993) göre birçok Türk-Amerikan toplumundan kopuk bir hayat sürmekteydi. Bunun ana nedeni kültürel ve dini farklılıklar ile beraber; Türklerin, ülke dili İngilizceyi yeterince konuşamıyor olmasıydı. İlk göç dalgası Birinci Dünya Savaşına kadar devam edebilmiştir. 1917 yılında ABD'nin Osmanlı Devletinin karşısında savaşa katılması ve Amerika'da yaşayan Yunan ve Ermenilerin ABD'deki Türklere karşı Amerika toplumunu kışkırtması sonucu ABD'ye göç eden Türkler için Amerika bambaşka bir hal almıştır. Öyle ki ilk göç dalgasıyla ABD'ye göç eden Türklerin büyük çoğunluğu 1920'lerle beraber Anadolu'ya geri dönmüş (Halman, 1980); 1923 yılında Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla birlikte göç edenlerin büyük bir kısmı daha anavatanlarına geri dönmüştür. Öyle ki Türkiye'ye dönen Türk göçmen sayısı o dönemde ülkelerine geri dönen Hristiyanların üç katından daha fazladır (Karpat, 1995). Bu sayı Ahmed (1983)'e göre 25,000 iken, Halman (1980)'a göre geriye dönüş oranı %80'i bulmuştur. Her şeye rağmen ABD'de kalan Türkler ise kalıcı olma kararı alarak, İrlanda, İtalyan ve Fransız kadınlarıyla evlenerek yeni bir hayata başlamıştır.
Geri dönüşler ile beraber, ABD'de kalan Türkler, yaşadıkları mahallelerde zamanla azınlık durumuna düşmüş ve dolayısıyla manevi olarak zorlandıkları bir dönem geçirmek zorunda kalmıştır. Bu dönemdeki gelenek ve kültürel değerlerini koruma çabaları, kalanların asimile olma sürecine girmesini engelleyememiş; azınlık halindeki Türkler, ilerleyen yıllarla beraber, baskın Amerikan kültürü içerisinde erimişlerdir. Yaşadıkları ekonomik darboğazdan kurtulmak maksadıyla Amerika'ya göç eden Türkler, bir gün mutlaka geri döneceklerini düşünerek ABD'de yaşamıştır. Bu düşünce tarzı zaman içerisinde onların Amerika'ya uyum sağlayarak Amerika'da kalıcı olmalarını engelleyen içselleştirilmiş bir faktör olarak karşımıza çıkmış ve dolayısıyla kalıcı olarak yerleşme niyetiyle davranan göçmen topluluklarda görülen kurumsallaşma ilk göç eden Türkler arasında oldukça sınırlı ve yetersiz bir seviyede kalmıştır. Bu sebeple, okul açmaktan dernek kurmaya kadar pek çok sivil girişim ABD'deki Türk toplumunda İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD'ye göç eden Türkler ile beraber daha sık görülmeye başlanmıştır.
Türkiye'ye geri dönemeyenler ile Türkiye'den gelenler ABD'deki zor şartlara rağmen bir araya gelerek ABD'de o dönemde ilk Türk derneklerini kurmuştur. TADF'nin temellerini oluşturan 1933 tarihli Turkish Cultural Alliance of New York bu dönemdeki en önemli oluşumlardan biridir (Akçapar, 2009) II. Göç Dalgası Türkiye'den ABD'ye göç, Birinci Dünya Savaşında yaşananların da etkisiyle savaş sonrasındaki otuz seneyi aşkın bir süre neredeyse durma noktasına gelmiştir. Bu noktaya gelinmesinde en önemli sebeplerden biri de ABD'nin 1924 yılında yürürlüğe koyduğu Göçmenlik Yasasıdır. Bu yasa ile ABD; Rusya, Polonya ve İtalya gibi Avrupa ülkeleri ile pek çok uzak doğu ülkesine ve Türkiye gibi Müslüman olan milletlere kota getiriyor ve böylece bu ülkelerden göçü sınırlıyordu.
Bununla beraber, ABD'nin günden güne işçiye duyduğu ihtiyaç da ekonomik gelişmeye paralel olarak artıyordu. Bu artış, iş gücü göçünü zorunlu kılıyor ve artan göçmen sayısı mevcut kanunların ABD tarafından gözden geçirilerek bir denetleme sistemi geliştirilmesini mecbur kılıyordu. 1940 yılında yürürlüğe giren ve Amerika'da Amerikan vatandaşı olmayan herkese kayıt zorunluluğu getiren "The Alien Registiration Act", bu kanunların ilkidir. Söz konusu yasa uyarınca kayıt altına alınan göçmene 1950 yılında yürürlüğe giren " Passage of the Internal Security Act" e kadar "Alien Registration Receipt Card" verilirken, 1950 yılında yürürlüğe giren kanunla beraber bu kartın yerini Form 151 (daha sonra Yeşil Kart) almıştır (Ahmed, 1993). Bu süreçte, 1950'lere kadar Türkiye'den ABD'ye göç eden kişi sayısı yılda yüz kişiyi dahi bulmamıştır. Bu süreç 1950'lerin sonu ve özellikle 1965 tarihli Johnson hükümetince yürürlüğe konulan yeni göçmen yasası ile son bularak, yerini hızlı bir göç dalgasına bırakmıştır. 1965 tarihli göçmen yasası Türklerin ABD'ye göçü sürecinde adeta bir dönüm noktası olmuştur. Bu yasa ile getirilen düzenlemeler ABD'ye göç veren ülke ve millet sayısını artırmış; 23 binden fazlasının 1960 sonrasına tekabül ettiği Türk göçüyle 1950 ile 1980 arasında toplamda 27 binden fazla Türk ABD'ye göç etmiştir (Akçapar, 2009).
1950'lere kadar yıllık yüz kişiyi bulmayan göçmen sayısı 1970'li yıllara gelindiğinde yıllık iki binin üzerine çıkmıştır. 1950 ile 1980 arasını kapsayan ikinci göç dalgası ile ABD'ye göç eden Türkler, Türkiye'den ABD'ye yaşanan beyin göçünün de öncüleri sayılmaktadır. İkinci Dünya Savaşında yaşanan Yahudi Soykırımı dolayısıyla ABD'ye göç eden Alman bilim adamları gibi binlerce Avrupalı bilim adamı hem Amerika'yı hem de ABD'de yaşayan Türkleri derinden etkileyecek yeni bir dönemin mimarı olmuştur. Bilim ve teknolojideki üstünlüğün devletler açısından önemini kavramış olan ABD; bu beyin göçünü açtığı sayısız üniversite ve bilim merkezleri ile destekleyerek, ABD'yi dünyanın önde gelen bilim adamları açısından bir cazibe merkezi haline getirmiştir. Şüphesiz, Türkler de bu süreçte beyin göçündeki yerlerini almıştır (Micallef, 2004). ABD'ye ikinci göç dalgasıyla giden Türklerin sahip olduğu özellikler, söz konusu beyin göçünü açık şekilde gösterir niteliktedir. Ulusçu ve seküler olan bu Türkler, doktor, mimar, akademisyen ve mühendislerden oluşan yüksek eğitim almış bir sınıfın mensubu olarak ABD'ye göç etmişlerdir. İlk göç eden Türklerden farklı olarak bu gruptaki Türkler kendilerini dini kavramlar ile değil ulusçu kavramlarla tanımlıyor ve Türklüklerini ön planda tutuyorlardı (Karpat, 1995). Türkiye'nin o dönem bilim adamlarının kendilerini geliştirmesine yönelik sağlayamadığı imkânlar, Türk bilim adamlarını ABD'ye itiyor, daha öğrenci iken pek çok bilim adamı Amerika'nın yolunu tutarak kendilerini geliştirme fırsatı yakalıyorlardı. Bu durumun farkındalığıyla ABD, kaliteli ve uzman işçi hüviyetindeki kişileri ülkeye çekmek maksadıyla özel yetenek ve meslek sahiplerine Amerikan vatandaşlığını çok daha kolay şartlarda veriyordu.
Aynı dönemde yaşanan Türkiye'den Almanya ve Avustralya'ya işçi göçü süreci de Türk toplumunun Amerika'ya göçe ilişkin algısının pozitif yönde değişmesine neden olarak, Amerika'ya göçün artmasında bir diğer etken olmuştur. Beyin göçünü oluşturan söz konusu profesyoneller arasındaki kadın göçmen oranı ilk göçmen dalgasıyla ABD'ye yerleşen Türklere kıyasla daha yüksektir. Yine ilk göç eden Türklerin aksine meslek sahibi bu göçmen grup, aileleriyle göç etmekte sakınca görmemiştir. Bugün aktif olarak faaliyet gösteren pek çok Türk derneğinin kurucusu yine bu Türklerin arasından çıkmıştır (Kaya, 2004). Karpat'a (1995) göre 1948 ile 1980 yılları arasında toplam 40 ile 50 bin arasında meslek sahibi profesyonel Türk ABD'ye göç etmiş; bir kısmı Türkiye'ye dönerken büyük kısmı ABD'de kalarak kalıcı bir hayat kurmuşlardır. 30 yılı aşkın bir süreyi ifade eden bu ikinci göç dalgasında Türkiye'den göç eden Türklerin dışında dikkat çekici bir diğer grup ise SSCB sınırları içerisinde yaşayan Türk ve Türk soylu gruplardır. Özellikle Sovyet baskısı altında yaşamak zorunda olan Kırım ve Kafkas Türkleri, 1960 ve 70'li yıllarda başta New York ve New Jersey çevresi olmak üzere ABD'ye göç etmişlerdir (Kaya, 2004). III. Göç Dalgası Küreselleşmenin günden güne hız kazanmasının Türkiye'de siyasal, sosyal ve ekonomik alanda yaşattığı değişimler neticesinde Türkiye'de yaşayan insanların yurtdışına olan ilgisi artırmıştır. Kitle iletişim araçlarının teknolojiyle doğru orantılı olarak gelişmesi ve dolayısıyla insanların mesafe tanımaksızın iletişim ve etkileşim halinde olmaya başlaması insanlara dünya vatandaşlığı olarak nitelendirilebilecek yeni bir dünya görüşünü de meydana getirmiştir. 1980'lerde kurulan hükümetlerin sağladığı teşvikler ve Amerika'da Türk öğrencilerin eğitimini kolaylaştırıcı karşılıklı adımlar Türkiye'den Amerika'ya göçü artırmıştır. Öyle ki Amerika'daki Türk-Amerikan kültür derneklerinin önemli bir kısmı bu dönemde kurulmuştur. ABD'ye eğitim amacıyla giden Türk öğrencilerine baktığımızda yüksek eğitim ücretlerinin oluşturduğu engelin farklı finansal çözümlerle aşıldığı görülmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurumunun sağladığı burslarla Amerika'ya eğitim almaya gidenlerin yanında kendi imkânlarıyla Amerikan üniversitelerinden asistanlık veya burs alarak ABD'ye giden Türk öğrencilerin sayısı binlerle ifade edilmektedir (Kaya, 2004). Bu kesimle birlikte kendi olanağıyla ABD'ye gelen Türk öğrenci sayısı da günden güne artmaktadır. ABD'ye geldikten sonra iş bularak hem okuyup hem de çalışan Türk öğrenciler de bulunmakta olup, bunlar arasında hem okulu hem iş hayatını bir arada yürüterek mezun olmakta zorlanarak sadece, iş hayatına odaklananlar çoğunluktadır. Bununla birlikte mezun olmayı başararak, ABD'de iş bulanların sayısı da azımsanmayacak kadardır (Kaya, 2004).
Muhafazakâr/dindar olarak adlandırılan kesimin ise ABD'ye olan ilgisi bilhassa Özal vizyonuyla beraber artmıştır. Dolayısıyla, toplumun tüm kesimleri için ilgi duyulan bir ülke haline gelen ABD'ye 80'li yıllarda gerçekleşen göçler kozmopolit bir göçmen grubunu temsil etmektedir (Kaya, 2004). İlk göçmen dalgasında olduğu gibi bu göç dalgasında da niteliksiz ya da yarı nitelikliTürk işçiler de Avrupa'daki istihdama ilişkin olumsuz durumun etkisiyle ABD'ye yönelmiştir (Karpat, 1995). Bu grubu oluşturan göçmen grubun eğitim düzeyleri düşük ya da azami lise eğitimi almış durumdadır. Pek çoğu yasal olmayan yollarla ABD'ye geldiklerinden restoran, benzin istasyonu, vb. yerlerde çalışarak ABD'de hayat sürdürmektedir. ABD'ye göç eden Türkler arasında yasal statüye kavuşmuş olanlarla birlikte kargo şirketlerinin gemileriyle ABD limanlarında gemiyi terk ederek ABD'ye yerleşen ve dolayısıyla hala yasadışı olarak ABD'de yaşayan veya vize tarihi geçmiş olmasına rağmen kaçak durumuna düşerek ABD'de yaşayan Türklerin sayısı da az değildir (Ahmed, 1993). Yasadışı olarak ABD'de yaşayan Türklerin ev kiralarının kısmen düşük olduğu New Jersey, vb. eyaletlere yerleştiği, kendi ile aynı durumda olan Türklerin çalıştığı yerde çalıştığı ve dolayısıyla Amerikan toplumundan kopmuş bir hayat sürdürerek gettolaştığı düşünülmektedir.
11 Eylül olayları sonrası Amerika'da göçmenlere ilişkin bakış açısı negatif yönde değişmiştir. Özellikle medyada, Müslüman göçmenlerin Amerikalıların güvenliğine tehdit oluşturan birer unsur olarak algılanmasına neden olacak nitelikte haberlere sıklıkla yer verilmekte, adeta birer potansiyel terörist olarak gösterilmektedir. Bu algının yarattığı sonuçlar sebebiyle kamuoyunda göçmenlerin tüm aktivitelerinin artık gözetim altına alınması dahi rahatsızlık yaratmamakta ve hatta meşru ve gerekli görülmektedir. 2010 yılında Amerikan İstatistik Bürosu'nun yaptığı nüfus sayımına göre ABD'deki Türk nüfusu tahmin edilenden daha düşük çıkmıştır. Fakat bunun nedeninin ilgili formun kişinin etnik kökeninin belirtildiği bölümünde Türk ifadesinin bulunmamasından dolayı, "diğer" ifadesini seçip, "Türk" olarak belirtilmesinin mecburiyeti olduğu tahmin edilmektedir. Günümüzde büyük şehirlerden kırsal kesime kadar birçok bölgede Türk nüfusa rastlanabilmektedir. Türk-Amerikan Toplumu, doktor, mimar, mühendis, avukat,bilim adamı, borsacı, polis, seyahat acentesi, nakliye şirketi, derici ve konfeksiyoncu, sanatçı, modacı, öğretim üyesi, bakkal, manav, araba tamircisine geniş bir sektörel yelpazede kendine yer edinmiştir. Türklerin en çok yasadığı eyaletler New York, California, New Jersey, Florida, Ohio, Pennsylvania, Virginia, Michigan ve Texas olarak öne çıkmaktadır (Balgamis ve Karpat, 2008). Amerikan İstatistik Bürosu verilerine göre Amerika'daki Türk nüfusu 196 bin 283'tür (Census, 2010). Artı/eksi 10 bin hata payı bulunan bu kaynağa göre, Türk-Amerikan Toplumunun nüfusunun 186-206 bin arası olduğu tahmin edilmiştir. Aynı araştırma, ABD'deki Türklerin yaş ortalaması 32,3 olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca cinsiyet dağılımının yüzde 53,1 erkek, yüzde 46,9 kadın olarak ortaya konmuştur. Türklerden Amerikan vatandaşı olanların sayısı 84,231 ve ABD dışında dünyaya gelip Amerikan vatandaşlığını alanların sayısı ise 44,079'dur. ABD'de yaşayan Türklerin yüzde 53,5'i 2000 yılından sonra ülkeye giriş yapanlardan oluşmaktadır. 1990-1999 arası gelenlerin oranı yüzde 21,9, 1990 yılından önce ülkeye gelenlerin oranı ise yüzde 24,6'dır (Census, 2010). Türklerin eğitim seviyelerinin yüksekliği ise dikkat çekici niteliktedir. Yaklaşık 130 bin olan 25 yaş üstü Türk nüfusunun ise yüzde 69,9 gibi yüksek bir oranı yüksek lisans, doktora, lisans ve yüksekokul diplomalı olmakla beraber erkeklerin yüzde 55'i, kadınların da yüzde 48,3'ü üniversite mezunudur (Census, 2010). Amerika'daki Türklerin birey olarak pek çok başarıya imza attığını görmek mümkün olmakla birlikte Türkleri siyasi arenada ve medyada görmek mümkün değildir. Öyle ki ABD'de yaşayan diğer göçmen gruplarına kıyasla Türklerin Amerika'da etkinliği son derece kısıtlıdır.
Müslümanların Amerika'ya Göç Tarihçesi Amerika'da yapılan nüfus sayımlarında kişilere dini tercihleri sorulmadığı için Müslümanların nüfusu hakkında net bir rakam vermek oldukça güçtür. Bu bağlamda, ABD'de yaşayan Müslümanların toplam nüfusunun 1,3 milyon ile 7 milyon gibi geniş bir yelpazede farklı araştırmalarca ortaya konulan tahminler bulunmaktadır Fakat 5-6 milyon arasında bir tahminde bulunmanın daha doğru olacağı düşünülmektedir. ABD'deki Müslüman nüfusu Amerika'daki Müslümanların sayısındaki çarpıcı artış yirminci yüzyılın ikinci yarısına tekabül etmektedir. Bu artışta Amerikan göçmenlik hukukunu düzenleyen yasalardaki değişikliklerin ve emek piyasasında oluşan talep fazlasının etkileri bulunmaktadır (Haddad 1991). Ayrıca 11 Eylül 2001'in ardından yaşanan düşüşe rağmen, Müslümanlığı seçen Amerikalıların sayısındaki artış da toplam Müslüman nüfusunu yukarıya doğru çeken etkenler arasındadır. Amerika'daki Müslüman toplumunu analiz etmeğe kalkıştığımızda; siyasi, dini ve ekonomik özgürlüklerini elde etmek üzere kıtaya gelen göçmenlerden, sosyal adalet arayışı içerisinde olan Afro-Amerikalılara kadar çeşitlilik arz eden bir topluluk ile karşılaşırız (Haddad 2000). Dolayısıyla İslamiyet'in Amerika'daki tarihini sadece "Nation of Islam" gibi ulusal düzeydeki hareketleri göz önünde bulundurarak yazmak yetersiz kalacaktır. Örneğin, uluslararası düzeyde yaşanan birçok savaş ve kriz de Amerika'daki İslamiyet'i hem yapı hem de nüfus bakımından temelden etkilemiştir. Günümüzde Amerika'daki Müslümanların fotoğrafını üç alt grupta çekmek mümkündür. Buna göre: (i) Maruz kaldıkları dayanılmaz sosyo-ekonomik ayrımcılığa karşı, kölelik döneminde Afrika'dan kendi iradeleri dışında köle ticaretiyle Amerika'ya getirilen atalarının dini mirasına sarılan ve kendine has bir dini anlayış ve pratik ile 20. yüzyılda ortaya çıkan Afro-Amerikan Müslümanlar, (ii) 19. yüzyıl başlarından itibaren başlayarak, 20. Yüzyılın ilk yarısından günümüze kadar "Amerikan Rüyasını" gerçekleştirmek üzere ve/veya çeşitli dini, siyasi, ekonomik, sosyal baskılardan kurtulmak üzere farklı evrelerdeki göç dalgaları halinde Amerika'ya göç eden Göçmen Müslümanlar, (iii) İslamiyeti seçen Siyah, Beyaz ve Latin Kökenli Müslümanlar (Haddad 1991; Haddad ve Esposito 2000; Dirks 2006; Tınaz 2009; Smith 2009; Curtis 2009).
1980 ile 2000 yol ara Giresun’dan göçen 50.000 kişi burda doğanlarla şuan 150.000 civarında Giresunluyu hangi dalgaya koydunuz,3kişiden biri Giresunlu,500 den fazla iş sahibi Giresunlu onları yokmuş gibi haber yapmışsınız.bu ne *** yuhhh size..!