Nasıl da interneti kutsallaştırdık. Farkında mısınız, bilmiyorum!
Araştırmalar, her üç kişiden birinin interneti hava, su, yiyecek ve barınak kadar önemli gördüğünü söylüyor. İnsanların elektronik aletlerine ne kadar bağlı ve düşkün olduğunu anlamak için bir uzman olmaya da gerek yok aslında. Elinde telefonu olmayan birisiyle karşılaşmamız olası bile değil içinde yaşadığımız hız dünyasında. Derdim eleştirmek değil. Hemen kızmayın. Bu çağda olması gerekenin bu olduğunu söylediğinizi duyar gibiyim. Ama ben biraz ipin ucunun kaçtığını düşünüyorum. Bazı psikologların, internet bağımlılığının gerçek bir patoloji olduğuna inanmasına da şaşırmıyorum açıkçası. Yani havaya, yiyeceğe ya da suya olduğu kadar, internete de ihtiyacımız olduğunu iddia etmek benim kulağıma biraz abartılı geliyor. Elbette belirtmeden de geçemeyeceğim, teknolojinin önemi ve faydaları konusunda en ufak bir şüphem yok. Ama insanın hayatta kalabilmesi açısından düşündüğümde, teknolojinin gerçek rolünün daha az zorunlu olduğu sizce de açık değil mi?
Amerikalı bir çiftin oyun oynamaya dalarak iki küçük çocuklarını beslemeyi unuttuklarını duymuşsunuzdur belki de. Nasıl oluyorsa, sosyal görevliler durumdan haberdar oluyorlar ve çocuklar evin bir yerinde gıdasızlıktan neredeyse ölmek üzereyken bulunuyorlar. Oysa ev kontrol edildiğinde evde yeterince yiyecek olduğu anlaşılıyor. İnsanların çocuklarının varlığını unutacak kadar oyun oynamaya dalmış olmaları ne kadar mümkün sizce? Mahkeme ebeveyni suçlu buldu ve çocuklar koruyucu aile bakımına verildiler.
Bağlantım yok, çok öfkeliyim!
DSM (Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı), şu anda sadece “maddelere bağımlılığı” bir bağımlılık olarak kabul ediyor, doğru! Ancak interneti ve dijital medya araçlarını aşırı kullanan insanların madde bağımlılarının sergilediği davranışları sergilediği de ortada. Sürekli telefonuna gelen mesajları kontrol etme, elektrik kesildiğinde öfkelenme, internete erişemediği için bir şeyleri kaçırıyormuş kaygısı yaşama, uyuyamama, sorumluluklarını yerine getirememe, özbakımını erteleme, beslenme bozukluğu yaşama vb. Az şey mi bunlar? Bence değil!
Bir telefon mağazasına uğradığımda bir kadının bas bas bağırdığını gördüm. Elimde olmadan merak ettim tabii. Neler oluyordu ki böyle? “Neden?” diye soruyordu kadın, “Benim telefonum neden çalışmıyor?” Görevli de izah etmeye çalışıyordu: “Hanım efendi, şu anda bulunduğumuz tüm bu bölgede bir bağlanma sorunu var. Sizin telefonunuza özel bir durum değil. Ama en kısa zamanda sorunun çözüleceği bize bildirildi.” Kadın görevliyi dinlemiyordu ki: “Benim hemen şimdi kızımla konuşmam gerekiyor. Ben her gün bu satte kızımla konuşurum. Ama benim telefonum çalışmıyor. Sizin göreviniz bunu düzeltmek...” Kadın olduğu yere çöküp ağlamaya başladı. Araya girmek zorunda kaldım, “Acil bir durum mu var? Varsa yardımcı olalım” dedim ben de. “Yok” dedi kadın. “Kızımla konuşmak için acil durum olması şart mı?”
Gelinen durumun resmini çizmek sadece amacım. Anlık isteklerimizin karşılanmasına öyle alıştık ki unuttuk yıllar önceki internetsiz, cep telefonsuz, bilgisayarsız geçirdiğimiz günleri. Çünkü şimdi her aradığımıza anında ulaşabiliyoruz. Dünyanın öte ucunda da olsa, okulda da olsa, iş yerinde de olsa, evde de olsa, uyuyor da olsa, sokakta yürüyor da olsa, araba sürüyor da olsa, her yerde ve her durumda kısaca. Erişim olanağı kesildiğinde böyle oluyor işte! Madde bağımlılığından hiç de farklı değil insanı getirdiği nokta.
Sorun kendinize, günde ne kadar kullanıyorsunuz interneti. Üç saat mi, beş saat mi, yoksa yedi saat mi?
“Ben sadece sosyal medyada geziniyorum” mu diyorsunuz? Tamam o zaman. Bir gün sosyal medyada gezinmeden önce saatin kaç olduğuna bakmanızı rica ediyorum. Bunu bir yere not etmeyi unutmayın. Sonra da gezintiniz sonlandığında saatin kaç olduğunu kontrol edin lütfen. Bu sadece internette ne kadar zaman geçirdiğinizi en azından anlamanıza yardımcı olacak. Hayır, bana hiçbir şey kanıtlamanız gerekmiyor. Önemli olan sizin kendinizi görebilmeniz.
Amerika’da internet kullanımı üzerine yapılan tahminler var. 8-18 yaş arası bireyler haftanın her günü, yaklaşık sekiz saat elektronik aletlerle zaman geçiriyorlar. Buna telefon, kindle, televizyon, bilgisayar, müzikçalar ve video oyunları dahil. Aşırı kullananlar günde on iki saate kadar işi götürebiliyor. Yani bunun anlamı, çocuklar, ebeveynleriyle birlikte ya da okulda geçirdikleri zamandan çok daha fazla elektronik aletlerle başbaşa kalıyorlar.
Bu da, “savunmasız çocukları, internet bağımlılığı geliştirmekten korumak için yeterince çaba harcıyor muyuz” sorusunu akla getiriyor. Şu anda, çocukları aşırı internet kullanımından koruyan bir yasa yok. Bildiğim kadarıyla ülke bazında önlemler almaya başlamış olan tek ülke Güney Kore. Peki, toplumların, çocukları uyuşturucu ve alkolden korumaya çabaladığı gibi interneti aşırı kullanma konusunda da koruma sorumluluğu yok mu? Eğer böyle bir sorumluluk olmalıysa, bu tür bir koruma nasıl olmalıdır ve nasıl uygulanır?