Kirişci, gerek ABD gerekse diğer Batılı ülkelerin kendi yaşadıkları demokratik yönetim sıkıntıları nedeniyle Türkiye'deki ifade özgürlüğü gibi demokratik sorunların ABD'nin öncelik sıralamasında geri plana düştüğünü belirtiyor.
Uzmanlık alanları arasında Türk dış politikası da bulunan Profesör Kemal Kirişci, çalışmalarını iki yıla yakın bir zamandır ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Brookings Enstitusü'nde TÜSİAD kıdemli araştırmacısı olarak olarak sürdürüyor. Bu süre zarfında kurduğu ilişkiler Kirişci'yi Amerikalı üst düzey yetkililerin Türkiye ziyaretlerinden önce görüşlerine başvurduğu bir konuma şimdiden getirmiş durumda.
Washington'a yerleşmeden önce çalışmalarını Boğaziçi Üniversitesi'nde sürdüren Kirişci, 2000'li yıllardaki dış ticari ilişkilerde sağlanan artış ve çeşitlilikten yola çıkarak AKP dış politikasını tüccar devlet tanımıyla kavramlaştırmasıyla biliniyor.
Boğaziçi Üniversitesi -TÜSİAD dış politika forumunun çalışmalarının 5. yılı nedeniyle kısa bir süreliğine İstanbul'a gelen Prof. Kirişci'ye Washington kulislerinden edindiği izlenimler ışığında son dönemlerde ciddi bir soğukluğun hakim olduğu Türk-Amerikan ilişkilerini sorduk.
AMERİKALILAR'IN TÜRKİYE ALGISINDA SON DURUM NEDİR?
2014 yazına kadar sahip olduğu imajı bugün için geçerli değil. Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakan olarak 2014 Mayısı'nda yaptığı devlet ziyareti sırasında Washington'daydım. Dışişleri Bakanlığı'nda onuruna verilen öğle yemeğine katıldım. Dışişleri Bakanı John Kerry'den Başkan Yardımcısı Jo Biden'a sadece kendisine değil ailesine de yönelik yapılan övgü yağmuruna inanamamıştım.
Ama hemen akabinde Gezi olayları yaşandı ve Erdoğan suçlamalarına Obama'yı da ekleyince; duyduğuma göre, Obama yakın çevresine "Evimde özel yemekte ağırladığım birinin benim hakkımda böyle konuşmasına inanamıyorum" demiş.
Duyduğum kadarıyla bu güven kırılmasının başlangıcı olmuş. O noktadan itibaren de karşılıklı güvende sürekli bir iniş yaşandı ve özellikle Cumhurbaşkanı'nın Ortadoğu'daki gelişmelerle ilgili söylemi bu güvensizliği daha da arttırdı.
IŞİD, Batı'ya yönelik bir tehdit olarak tanımlanmaya başladıkça ve Türkiye IŞİD ile mücadeleye katılmaya ayak diredikçe, Erdoğan daha da fazla Batıyı suçlayan bir dil kullanır oldu.
Bütün demeçleri arasında belki de en fazla zararı veren İslam Konferansı Örgütü'nde yaptığı konuşması oldu. Batıya "onlar" diye hitap ederken, Müslüman çocukların ölmesi umurlarında değil dedi. ABD'nin Ortadoğu'da derdinin sadece petrol olduğunu söylemesi de ilişkileri zedeleyen başka bir açıklama idi, üstelik bunu ABD'nin dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz üreticisi haline geldiği bir dönemde söylüyor. Söylemle gerçekler örtüşmüyor.
Duyduğuma göre, Amerikalılar Erdoğan'ın popülist söyleminin iç politikaya yönelik olduğunun söylenmesinden de artık bıkmışlar.
İKİ TARAF ARASINDAKİ DİĞER BİR ÖNEMLİ SORUN ÖZELLİKLE ORTADOĞU GİBİ KRİTİK KONULARDA BENZER BAKIŞ AÇILARINA SAHİP OLMAMALARI DEĞİL Mİ?
Türkiye'de bu konuda iki görüş var. Bürokrasi, iş dünyası ve kamu oyunda Ortadoğu'nun ekonomik ve güvenlik açısından yük olduğu ve Türkiye'nin stratejik vizyonunu ulusal çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirmesi gerektiğine dair bir görüş var. Ama bir de ideolojik/siyasi hesaplamalarla sarmalanmış söyleme dayalı bir tutum var. Amerikalılar bunun farkında ve herşeye rağmen bürokratik düzeyde ilişkiler yürüyor.
Sorun şu ki: Ortak bir zemin oluşturup işbirliği yapmak için çabalar sarfedilirken, bir anda siyasi bir demeçle herşey başa dönüyor. Ama ortada hala süren ilişkiler var. Bu ekonomi için de geçerli. ABD ticaret bakanı sonbaharda Türkiye'ye geldi ve Türkiye hala ABD'nin ekonomik ortağı olarak önemseniyor. Ama bakanın bir yardımcısının bana söylediği gibi bu aralar özellikle de Kongre'de kimse Türkiye konusuna bulaşmak istemiyor. Bu da Türkiye'nin yaratığı imajdan kaynaklanıyor.
Tamam ortada yılların birikiminin kolayca silip atamayacağı bir ilişkiler demeti var ama sanki iki taraf kritik konularda birlikte çalışmakta daha çok zorlanır oldular.
Şunu söylemeye çalışıyorum: Washington'da Türkiye'nin sadece Erdoğan'dan ve kullandığı söylemden ibaret olmadığını görenler de var. Bunların böyle düşünmesinde bir çok faktör var.
Birincisi; Türkiye önemli bir ekonomiye sahip; kaosun hüküm sürdüğü bir bölgede beğenelim beğenmeyelim, yüzde 3 büyümüş bir ekonomi. Benim izlenimim ABD'nin bundan böyle ekonomiye çok daha fazla ağırlık vereceği. İran, IŞİD ve Ukrayna ile birlikte ticari ilişkilere artan düzeyde enerji harcayacak. Ekonomik perspektiften Türkiye önem arzediyor. Bu mesajı hem yetkililerden hem de siyaset yapımında rol oynayanlardan duyuyorum.
İkincisi; Türkiye'nin çevresi tam bir keşmekeş. Ve bu keşmekeşte bir şekil bir istikrar tutturmuş bir ülke var. Günün sonunda Amerikalılar istikrara büyük önem atfederler. Bir yandan bölgedeki kaos, bir yandan Amerika'nın ve hatta batılı ülkelerin kendi demokratik sorunlarını hesaba katınca, Türkiye'nin ifade özgürlüğü gibi demokrasi sorunları geri plana düşüyor.
Siyasi konular ilişkilerde lokomotif görevi yaparken ekonomi ikinci planda idi, şimdi ikisinin yer değiştireceği bir sürece mi giriyoruz.
Bu Türkiye'nin ekonomiyi nasıl yürüteceğine bağlı. 2000li yıllarda 2009'a kadar Amerika ve Türkiye liberal pazar ekonomisi, kurumların bağımsızlığı, kadın hakları insan hakları ifade özgürlüğü gibi konularda ortak değerlere sahipti.
Ortak değerlerin hepsi olmasa da önemli bir kısmı ortadan kalktı. Ortak çıkarlar orada ama güvensizlik nedeniyle üstüne bir şey bina edilemiyor. Benim kişisel kanaatim son üç dört haftadır bir değişim yaşandığı yönünde. Bunu mümkün kılan kapalı kapılar arkasında bürokratik düzeyde sürekli bir dirsek teması olması.
IRAKLI KÜRTLERLE HALİHAZIRDA VAR OLAN İYİ İLİŞKİLER ARTI İRANLA DA OLASI BİR YUMUŞAMA SONUCU TÜRKİYE'NİN ABD NEZDİNDE BÖLGESEL ÖNEMİNİN AZALACAĞI ÇOK YAKIN MÜTTEFİKLİK İLİŞKİSİ İÇİNDE OLMAYACAKLARINI SAVUNANLARA İTİRAZ MI EDERSİNİZ?
Hayır etmem. Birincisi Washington'da herşeyin tek bir yerden şekillendiğini düşünmememiz gerekir. Washington'da Türkiye'nin kaybedilmiş bir dava olduğu, Türkiye'nin Amerikan çıkarlarına aykırı davrandığı, güvenilir bir müttefik olmadığını ve dolayısıyla sert önlemler alınması gerektiğini düşünenler var. Bir de açıkça söylemeseler de hala ortak değerlerin ve yılların getirdiği birlikte çalışma alışkanlıklarının hala var olduğunu savunanlar var.
Şimdi bunu İran'a bağlayayım. Brookings'in de öncülük ettiği bir tartışma var; Ortadoğu'nun içine düştüğü bu kaynayan kazandan çıkması için ABD kiminle çalışmalı. Bazıları mesela İran diyor. Bu tartışmalarda Türkiye yok. Kimse Türkiye'den bahsetmiyor. Bunun en büyük sebebi başta bahsettiğim güven meselesi, ikincisi Türkiye'yle ilgili büyük hayal kırıklığı, üçüncüsü de ortak değerlerin kalmadığının savunulması.
Obama Türkiye'ye geldiğinde model ortaklıktan bahsetmişti. sonra Türkiye'nin Arap baharı ülkelerinin serbest piyasa ekonomisi ve demokrasiye geçişlerinde model olacağından bahsediliyordu. Şimdi kimsenin bunlardan konuştuğu yok.
Türkiye bölgede makul bir istikrara sahip, demokrasisinin kalitesi hakkında büyük soru işaretlerinin bulunduğu ancak hem bölgedeki kaos hem de Avrupa'nın ekonomisini ayağa kaldırma konusunda yaşadığı zorluklar gözönüne alınınca fena gözükmeyen bir ülke konumunda.
Şimdi güven eksikliğine karşın ilişkiler bir şekilde yine de yürüyor diyorsunuz. Türkiye'nin Ortadoğu'da güvenilir bir müttefik olarak konumu sorgulanıyor ama yine de bazı ortak değerler hala var. Amerika, Türkiye'nin kaotik bir bölgede istikrar adası olmasını takdir ediyor ve bu nedenle de demokrasi sorunlarıyla ilgili fazla ses çıkarmıyor diyorsunuz. Tüm bunlar biraz çelişkili gelebilir.
Evet ama unutmayalım ki Türkiye'nin bulunduğu ve ta İngilitere'ye kadar uzanan bölgede değişik düzeylerde demokratik yönetim sorunları yaşanıyor. Rusya komşusunu işgal ediyor, İngiltere'de sağ yükselişte. Dolayısıyla sadece ikili ilişkileri değil ama iç siyasi durumu daha da kötüleştirecek açıklamalardan kaçınma sözkonusu. Washington Türk-Kürt ilişkilerinde yaşanan gelişmeleri de takdir ediyor. Ama büyük stratejik konulara gelindiğinde Türkiye görünürde yok.
Ortadoğu konusu olduğunda Türkiye nasıl olmaz ki, biraz eşyanın tabiatına aykırı gibi.
Bir kaç hafta öncesine kadar Türkiye dünyada ortaya çıkan, IŞİD tehdit sıralamasında yukarı çıkarıp Esad'ı geri plana iten konsensüse uzak bir çizgide duruyordu. ama bu değişmeye başlıyor gibi. Ürdünlü pilotun yakılarak öldürülmesinin Ankara'daki karar vericilerin IŞİD ile ilgili algısını etkilediği hissine sahibim.
YAKIN GELECEKLE İLGİLİ ÖNGÖRÜNÜZ NEDİR?
Türkiye'deki genel Meclis seçimlerini beklememiz gerekir. Eğer ortaya çıkan manzara makul düzeyde bir istikrar getirirse, ilişkilerde iyileşme ve Suriye ile Irak siyasetlerinde daha fazla örtüşme görebiliriz. Irak'ta bunu şimdiden görüyoruz. Türk-Suriye sınırının daha fazla kontrol altına alındığı ve yabancı savaşçılar konusunda daha fazla işbirliği yapıldığını duyar oldum.
Yorumlar
Kalan Karakter: