ABD jet-set’ine gelin giden Seren Shvo ile iş ve sanat dünyasıyla, moda ve trendler üzerine konuştuk. Sosyal medyanın dünyanın iki ucunda da yaşasanız birleştirici bir yanı var; Seren Shvo ile dostluğumuz ‘instagram’da başladı. Genç, güzel ve ABD’de jet-set bir hayat süren Türk kadını ilgimi çekti, karşılıklı olarak birbirimizi, daha doğrusu fotoğraflarımızı ‘beğenmeye’ başladık. Seren Shvo’yu tanıma merakımı yenemedim ve ortaya son derece samimi bir sohbet ve “Böylesi ancak masallarda olur” dedirtecek bir aşk evliliği hikayesi çıktı. Seren Shvo, ABD’nin en başarılı ve varlıklı iş adamlarından biri olan emlak yatırım danışmanı Michael Shvo ile 6 yıl önce nerede tanıştı, nasıl bir hayatı var ve mutlu evliliğin sırları nelerdir; ilk defa bana anlattı…Bir peri masalı gibi görünüyor hayatınız uzaktan bakınca; yakından da öyle mi?Michael’la tanıştığımdan beri hayatım peri masalının da ötesinde, bulutların üzerinde geçiyor. Her sabah aşık olduğum erkekle uyanmanın mutluluğunu yaşıyorum.Eşinizle tanıştığınız ana dönersek mesela, aklınıza geldi mi “hayatımı paylaşacağım erkek işte bu” düşüncesi?Bizi 2009 yılında en yakın dostumuz olan Serdar Bilgili tanıştırdı. Michael’i ilk gördüğümde “Ne kadar yakışıklı, kendine güvenli ve çekici bir adam” diye düşündüm. Birbirimizden çok hoşlandık ama ertesi gün adını google’a yazınca bana tamamen ulaşılmaz geldi. Bambaşka hayatlardan, bambaşka iki insan olduğumuz için aramızda bir ilişki olabileceğine ihtimal vermedim açıkçası. Bu yüzden kendimi kaptırmamaya çalıştım; fakat tanıştıktan bir hafta sonra Sevgililer Günü için sürpriz yapıp İstanbul’a geri geldiğinde her şeyi hayatın akışına bıraktım!İlk görüşte aşk diyebiliriz sanırım…Bizim ilişkimiz ilk görüşte aşk değildi ama zamanla çok güçlü bir aşka dönüştü. İkimizin de daha önce hiç yaşamadığı bir duygu bu. Her gün birbirimize daha çok aşık olduğumuzu hissediyoruz. Ben hayatta herkesin bir ruh ikizi olduğuna inanıyorum. Biz dünyanın iki ucunda bambaşka hayatlar yaşarken birbirimizi bulup tamamlayacak kadar şanslıydık. Bence bu gerçek bir mucize.Evlilik teklifinin sıradan olmadığını hissediyorum sanki, anlatsanıza.Hamptons’taki yazlığımızdaydık, bana sürpriz bir parti organize etmişti Michael. Gecenin sonunda yerde kocaman bir iskambil kağıdı buldum. As kartından başlayarak 5 gün boyunca, sıradan her iskambil kağıdını günün değişik saatlerinde, üzerlerinde sayılarıyla bağlantılı olan özel notlar yazılmış olarak farklı yerlerde buluyordum. 5. gün New York’a dönmüştük, öğle yemeğinde Central Park’taki göletin karşısındaki Lake House’taydık, çantamda ‘Vale’ kartını buldum. Hadi gel, kayıkla dolaşalım dedi, göletin ortasına geldiğimizde ‘Kız ve Papaz’ kartlarını buldum kayıkta, birinin üzerinde “Benimle” ikincisinde “Evlenir misin?” yazıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Michael diz çöktü ve muhteşem bir yüzük taktı parmağıma! New York’taki evimiz Central Park’in karşısında, 68. Katta. “Evlilik teklifini burada yapmak istedim, böylece camdan her dışarı baktığında bu anı hatırlayacaksın” dedi.Şahaneymiş… İstanbul’da nasıl bir hayatınız vardı, neler yapardınız, hayalleriniz nelerdi?İstanbul’da görkemli bir yaşantım olmamasına rağmen, çevrem ve sosyal hayatım her zaman çok renkli ve eğlenceliydi.Kendimi farklı konularda geliştirmek yerine, devamlı arkadaşlarımla vakit geçirmek, gezmek ve aynı rutini yaşamaktan zevk alırdım. New York’a geldikten sonra dışarda o zamana kadar hiç farkında olmadığım bambaşka sosyal, kültürel, sanatsal, evrensel bir dünya olduğunu görünce eksik yanlarımın farkına vardım, böylece hayata bakışım ciddi anlamda değişti. Hayallerimse maddiyattan çok her zaman duygusallık üzerine kuruluydu. Başka bir deyişle hayallerimin rengi pembeydi, hala da pembe ve her zaman pembe kalacak.İstanbul’da neler yapıyordunuz, şimdi çalışıyor musunuz?Tutkuyla işine bağlı insanlara saygı duyduğum kadar maddi zorunluluğu olmadığı için çalışmayan insanlara da saygı duyuyorum. Ama hayatta insanın hep bir hedefi, bir projesi olması gerektiğine de inanıyorum. Ben iş hayatına çok küçük yaşta, reklamlarda, dizilerde oynayarak başladım. Program sunuculuğu, fotomodellik yaptım. Annem seslendirme yönetmeni olduğundan dublaja da küçük yaşta basladım ve buraya yerleşene kadar en çok keyif aldığım işlerden biri dublaj yapmaktı. Bunun dışında zevkle ve tutku duyarak yaptığım tek iş Betül Mardin gibi bir duayenin yanında çalışma ayrıcalığına erişmek oldu. Orada yasadığım deneyime paha biçilemez. Buradaki hayatımda ise benim için öncelik her zaman eşim. Bu yüzden kendi şirketimizde çalışmak bana çok büyük keyif veriyor. Beni heyecanlandıran projelerle ilgilenmekten de çok keyif alıyorum.Hem çalışıp, hem sosyal faaliyetlere katılıp hem de özel hayata vakit ayırmak için neler yapıyorsunuz. Bir güne neler sığıyor?İş hayatı bizim için bir tutku, iş 7 gün 24 saat devam ediyor. Sosyal faaliyetler hemen her gün var. Sabah çok erken kalkıp güne olabildiğince fazla plan sığdırmaya çalışıyoruz. New York çok hızlı bir şehir ve insanı hemen içine çekiyor. İş konusunda çok planlı yaşıyoruz, her saatimizi hatta dakikamızı önceden organize eden asistanlarımız var. Özel hayatımızdaysa sorumlu olduğumuz sosyal yardım projeleri ve sanatsal programlar dışında tamamen spontan yaşamayı seviyoruz. Mesela bazen sabah uyanıp “Hadi Paris’e gidelim” diyoruz ve hazırlanıp hemen uçuyoruz. Özellikle kışın New York’un dayanılmaz soğuğundan kaçmak için çok sık yolculuk ediyoruz. Yazın mümkün olduğunca Hamptons’taki yazlığımızda vakit geçirmeye çalışıyoruz.Eşiniz için “Genç Donald Trump diyorlar, hoşunuza gidiyor mu bu benzetme?Donald Trump, emlak dünyasının en başarılı ve göz önünde olan isimlerinden biri. Donald ve Michael birbilerini iyi tanıyor, fakat kişilikleri ve yaptıkları iş birbirinden çok farklı. Donald otel markası ‘Trump’i dünyanın değişik ülkelerinde genişletmeye yoğunlaşmışken Michael, New York basta olmak üzere dünyanın değişik ülkelerinde farklı projeler inşa etmekte. Yoğunlaştıkları iş birbirinden farklı da olsa, eşimin dünyaca ünlü, marka olmuş bir isimle karşılaştırılması, bu kadar genç yaşta bu kadar başarılı, göz önünde ve takdir edilen bir kariyeri olması beni çok gururlandırıyor.Amerikalı bir erkekle evli olmanın avantajları ya da dezavantajları neler?En büyük avantajı artık vize probleminden kurtulmuş olmak (gülüyor). Şaka bir yana, bence en büyük avantaj başkalarının hakkında ne düşüneceğine ve seni nasıl görmek istediğine göre yaşamak yerine kendi içinden geldiği ve istediğin şekilde yaşamanın normal olduğunu düşünmesi ve buna göre davranması. Türkiye’de benimle ilgili, ‘Ne giymiş, instagram’a hangi resmini koymuş’ gibi haberler çıktığında Michael çok şaşırıyor; “Kim, neden bununla ilgilenir” veya “Bunun haber değeri nedir?” diye soruyor çünkü burada sadece kariyerinle, başarılarınla, sanatsal ya da sosyal faaliyetlerinle, haber oluyorsun. Kimse senin ne giydiğinle veya kimle arkadaş olduğunla, sosyal medyada paylaştığın fotoğraflarla ilgilenmiyor. Bu şekilde yaşamaya alışık olduğunda da üçüncü şahısların düşünceleri veya bu gibi haberler, hakkımızdaki dedikodular bizi strese sokmuyor. Gülüp geçiyoruz.Jet-Set ile birliktesiniz, fotoğraflarınızı ABD’nin en popüler dergilerinde görmek mümkün. Istanbul Jet-Set’iyle arada farklar var mı?New York kültürel, sosyal ve sanatsal anlamda dünyanın merkezi. İstanbul ise Türkiye’nin. İkisini kıyaslamak bu anlamda yanlış olur diye düşünüyorum.İstanbul’a sık geliyor musunuz? Burada yatırım planlarınız var mı?Maalesef yoğun iş temposu yüzünden İstanbul’a çok sık gelemiyoruz. Ailemi ve arkadaşlarımı çok özlüyorum ama bizi sık sık ziyarete geliyorlar, New York’ta hasret gideriyoruz. Michael Istanbul’a hayran, şehri adım adım biliyor. Nusret onun için bir numaralı et lokantası! Şimdiye kadar dünyanın değişik yerlerinden birçok arkadaşımızı Nusret’te et yemeğe getirdik, Michael’i “Enişte hoş geldin” diye karşılıyorlar. Artık siparişi kendisi Türkçe veriyor. Bazen sırf Nusret’te yemek için Avrupa’dan İstanbul’a birkaç saatliğine uçup geri dönüyoruz. Dünyanın değişik yerlerinde birçok farklı projemiz var. Henüz Türkiye’de bir yatırımımız yok ama zaman ne gösterir bilinmez.İtiraf etmeliyim fotoğraflarınızı instagram’da gördüğüm zaman hayran kalmıştım. Kendinizi güzel buluyor musunuz?Teşekkür ederim! Elbette kendimi güzel buluyorum, en önemlisi öyle hissediyorum çünkü bana kendimi dünyanın en güzel kadını gibi hissettiren bir eşe sahibim. Çok küçük yaşlardan beri fotoğraf çekmek ve çektirmekten büyük keyif aldım. Birçok fotoğrafçıyla kendi özel portfolyomuz için sık sık çekim yapıyoruz. Favorim her zaman çok başarılı bir fotoğrafçı, aynı zamanda yakın arkadaşımız olan Josh Ryan. Instagram’da paylaştığım çoğu fotoğrafı çeken de Josh.Formunuzu nasıl koruyorsunuz, orada yeni moda olan ve henüz duymadığımız trendler var mı?Bu konuda şanslıyım çünkü genlerimi hala genç kız gibi alımlı, incecik ve çok güzel bir kadın olan sevgili babaannemden almışım sanırım. Hayatim boyunca hiç kilo problemi yaşamadım ve rejim yapmadım. Michael spor konusunda çok disiplinli, haftanın 7 günü her sabah altıda trainer’i geliyor, ben de haftada üç gün onun trainer’iyla çalışıyorum. Central Park’ta uzun yürüyüşler yapmaktan çok keyif alıyorum. Yakin zamanda da Gwyneth Paltrow ve Karolina Kurkova’nin pilates hocasından ders almaya başladım. Hayatımda hiç sigara içmedim, günde bir kadeh kırmızı şarabın dışına çıkmıyorum. Sağlıklı beslenmeye çok özen gösteriyorum. Tek olmazsa olmazım çikolata. Buradaki yeni trend, spor salonuna gitmek yerine değişik stüdyolarda, konusunun uzmanı fitness hocalarından farklı dersler almak.Eşinizin bina yapacağı arsa üzerinde düzenlediğiniz sergi büyük ses getirmişti. Nasıl aklınıza geldi, nereden ilham aldınız da meşhur koyun heykellerini arsaya koydunuz?Valentino, YSL, Tom Ford, Karl Lagerfield gibi isimlerin koleksiyoneri olduğu Fransız çift Francois Xavier ve Claude Lalanne’in parcçları bizim de koleksiyonumuzun ciddi bir kısmını oluşturuyor. Hatta 100’den fazla parçayla dünyadaki en fanatik koleksiyonerlerinden biriyiz diyebilirim. Francois Xavier’nin en tanınmış parçaları koyun heykelleri. Michael gecen yaz 24. caddeyle 10. Avenue köşesindeki Getty Benzin İstasyonunu Louis Vuitton, Chanel ve Dior mağazalarının dünyaca ünlü mimari Peter Marino ile çok özel bir bina inşa etmek için satın aldığında, sanat galerilerinin merkezi olan en işlek caddelerden birindeki terk edilmiş benzinci görüntüsünden rahatsız oldu. Bir sabah uyanıp “Benzinciyi çimenle kaplayıp Lalanne koyun heykellerini oraya yerleştireceğim” dedi. Bunun ne kadar parlak bir fikir oldugunu projeyi gerçeklestirdikten sonra anladım. 15’i bizim koleksiyonumuzdan, 10’u Paul Kasmin Galeri’den gelen heykellerle 24 saat 4 güvenlik görevlisinin koruduğu açık hava sergisini oluşturduk. Çok sürreal ve güzel bir sergi oldu ve tahmin edemeyeceğimiz kadar çok ilgi gördü. 88 yaşındaki artist Claude Lalanne, serginin açılışı icin Paris’ten geldi. Onunla birlikte, Leonardo Di Caprio, Betty Middler, Kate Holmes, Hugh Jackman gibi ünlü isimlerin de katıldığı çok keyifli bir davet düzenledik. Sergiyi 1,5 milyon insan ziyaret etti. Yoğun ilgiden dolayı kapanış tarihini üç kez uzatmak zorunda kaldık. Sosyal medyada rekor paylaşıma ulaştı. Dünyanın birçok yerinde TV, gazete ve dergilerde haberi yayınlandı. Michael bu showla “Power 100” yani sanatın en güçlü 100 ismi listesine seçildi. Her yaştan ve her kesimden insandan bu kadar güzel tepki almak bizi çok mutlu etti.Sizin sanat veya sanat tarihiyle ilginiz var mıydı önceden de?Michael’la tanışana kadar sanatla ilgili hiçbir bilgim yoktu. Duvarda asılı bir tabloya milyonlarca dolar ödemesinin mantığıını anlayamıyordum. Burada bir müzeye gittiğiniz zaman yuva çocuklarının bir tablonun önünde oturup öğretmenlerinin o eserle ilgili verdiği bilgiyi dinlediğini görüyorsunuz. Dört saatlik bir operaya gittiğinizde daha ilkokul yaşında küçücük çocuklar yetişkinler gibi oturup keyifle opera seyrediyor, klasik müzik konserlerine gidiyor. Ben de New York’a yerleştiğimde kültürel ve sanatsal anlamda kendimi çok eksik hissettim. Bütün zamanımı ve enerjimi öğrenmeye adadım. Sanat tarihi okudum, okul dışındaki vaktimi müzelerde, galerilerde, dolaşarak, bol bol okuyarak ve internette araştırma yaparak değerlendirdim. Burada sanatın birçok dalı hayatımızın bir parçası halinde. Doğal olarak içinde yaşadığınız ortam size farkında olmadan çok şey öğretiyor. Michael piyano çalıyor. Metropolitan operasına ve Carnegie Hall’a uyeyiz. Sezonda 15 opera, 30’dan fazla klasik muzik konserine gidiyoruz. Müzayedeler ve sanat fuarları için her sene mutlaka New York, Londra, Paris, İsviçre ve Miami’ye gidiyoruz. Sanat insanı etkisi altına alıyor ve kesinlikle bağımlılık yapıyor. Sanat eserleri konusunda Michael’la zevkimiz aynı. Koleksiyonumuz da tamamen bizim zevkimizi yansıtıyor, yaklasik 350 parçadan oluşuyor. Pop ve Contemporary ağırlıklı ve tabii ki Lalanne.Modayla alakadar oluyor musunuz? Çok farklı bir tarzınız olduğunu düşünüyorum. Kimlerden giyinirsiniz?Modayı ve modanın kalbinde yaşıyor olmayı çok seviyorum. Son trendleri ve koleksiyonları takip ediyorum. Kendim için seçim yaparken “moda mı, değil mi, sezonun rengi mi” gibi kaygılarım olmaz, iç sesimi dinlerim. Eşim, Giorgio Armani ile birlikte Armani Casa binasını inşa ederek moda dünyasıyla emlak dünyasının birlikteliğini gerçekleştiren ilk isim. Modayla ve modacılarla içiçe ve bu konuda cok zevk sahibi. Onun zevkine ve yorumuna çok güveniyorum, birlikte alış veriş yapmaktan cok keyif alıyoruz. Bu konuda güvendiğim ikinci isim en yakın dostum, kendisi de modacı olan Aslı Parlak Perinçek. Sık sık New York’a geldiği ve moda dünyasını çok yakından takip ettiği için onun fikrini almak benim için çok önemli. Aslı’nın Parlaque marka özel tasarım bikinileri yaz için favorim. Davetlere katılırken ya sponsor ya gecede onurlandırılan marka ya da tasarımcılardan giyinmeyi tercih ederim.Hangi markaları tercih ediyorsunuz?Bana en çok hitap eden ve en çok tercih ettiğim markaların başında Tom Ford, Alexander McQueen ve Balmain geliyor. Üçünü de sıra dışı ve seksi buluyorum. Saint Laurent’in de son iki senedir koleksiyonlarından birçok parçayı beğenerek giyiyorum. Bunun yanında çok geniş bir Vintage&Couture kıyafet ve aksesuar koleksiyonum var. Başta Paris olmak üzere dünyanın değişik ülkelerinden ve müzayedelerden alınan, Elizabeth Taylor, Elsa Schiaparelli, Madonna, Danielle Luquet de Saint Germain gibi birçok farklı isim için öozel olarak yapılmış eşsiz parçalardan, Christian Lacroix, Dior, Chanel, YSL gibi markaların couture parçalarına kadar çok değişik bir koleksiyona sahibim. Bunların benim için değeri parayla ölçülemeyecek kadar kıymetli çünkü bir daha bulunması imkansız, hepsi birer sanat eseri. Alexander McQueen’in arkadaşı için dikip hediye ettigi tuvalet gibi. Sadece bu koleksiyonu sakladıığım özel bir odam var, ilerde bir gün bu parçaları sergilemeyi düşünüyorum.Mutlu ve sizinki gibi tüm gözlerin üzerinde olduğu evliliklerin sırrı nedir acaba?Evlilik ve kadın-erkek ilişkilerine çok farklı bir bakış açım var. Kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum. Biz fiziksel ve duygusal olarak birbirinden tamamen farklı yaratılmış iki varlığız. Evlenince kocasını sahiplendiğini sanan kadınlardan değilim. Ben kocama sahip değilim onunla “birlikteyim”. Ona içinde sadece benim olduğum dar bir alan çizip, bunu kıskançlık çitiyle çevirip sahibi olmaya çalışırsam bu bana göre sevgi değil saplantı olur. Ben en yakın arkadaşımla evliyim. Hayat çok kısa ve çok değerli, Michael benim birlikte yaşlanacağım erkek. Onun olmadığı bir dünyada nefes aldığımı dahi hayal edemiyorum, aynı şekilde yaşlanıp geriye bakığımızda benimle evli olduğu için yapmak isteyip de yapamadığı hiçbir şey içinde kalmış olsun istemem. Onu mutlu görmek benim en büyük mutluluğum. Belki de bu yüzden 6 senelik birlikteliğimizde bir kere bile kavga etmedik, bizim hiç zor anımız olmadı çünkü ikimiz de birbirimizin önceliği olduk her zaman. Gecen ay Michael bir dergiye kapak oldu ve röportajında; hayatınızdaki en buyuk başarınız nedir sorusuna “Eşimi bulmak” cevabini verdi. Bana bunu her gün hissettiren bir adamla evliyim. Bu kadar mutlu bir evlilik ve ilişki yasamanın bana göre sırları hakkında bir kitap yazıyorum, Türkiye’de sansüre girmeden çıkarsa sizinle de paylaşmış olacağım…Peki, esinizle aranızda dil-din-kültür alanında çatışma oldu mu hiç, ortak müşterekte buluşmayı nasıl başardınız?Bu konuda hiçbir çatışma ya da farklılık yaşamadık. Biz ailelerimizden uzakta yaşadığımız için gelenekleri yaşatmak benim için çok önemli. Eşimle ortak bir hayat paylaşmaya başladığımızda dini ve kültürüyle ilgili daha fazla bilgi edinmek için araştırma yapmaya başladım. Musevilik bana çok yakın geldi ve dinimi değiştirmek istediğime karar verdim, bu konuda ne eşimin ne ailesinin bir isteği veya baskısı olmadı. Tamamen benim içimden gelerek, isteyerek verdiğim bir karardı. Bunun icin bir sene boyunca okula gittim, İbranice öğrendim. Hala da çalışmaya, öğrenmeye devam ediyorum. Ailem de kararıma saygı gösterdi ve bana çok destek oldu. Farklı dinlere mensup olan iki ailenin birleşmesi ve birbirlerinin inançlarına ve geleneklerine saygı göstermesi çok güzel bir duygu. 2010 senesinde Hanukah bayramını Michael’in ailesiyle birlikte İstanbul’da ailemin evinde kutladık. Dünyaca ünlü fotoğrafçı David LaChapelle de bize katıldı, mumları o yaktı, üç farklı dinden insanın bir araya geldiği çok güzel ve unutulmaz bir gece yaşadık. Sonuçta hangi dine mensup olursak olalım, Tanrı hepimiz için bir. Bizim de çocuğumuz olduğunda aynı şekilde her dine saygılı, kendi dinine ve geleneklerine bağlı yetişsin isterim.
Röportaj
10 Temmuz 2016 - 11:15
Güncelleme: 18 Mart 2019 - 06:15
İstanbul'dan New York'a Uzanan Bir Peri Masalı Kahramanı: Seren Shvo
İstanbul’da kendi deyimiyle ‘rutin’ bir hayatı varken, altı yıl önce Serdar Bilgili’nin verdiği davette ABD’li iş adamı Michael Shvo’yla tanışan Seren Shvo’ın evlilik öyküsü sonu mutlu biten bir masal gibi.
Röportaj
10 Temmuz 2016 - 11:15
Güncelleme: 18 Mart 2019 - 06:15
İlginizi Çekebilir