Gazetecilikte “fikri takip” diye önemli bir kural vardır. Ortaya atılan bir haberin peşine düşmek, gelişmeleri izlemek, sonuçlarını öğrenmek esastır. Ancak bugün Türkiye'de ve bölgemizde gündem takibi yapmak neredeyse imkânsız hâle geldi. Ne yazık ki balık hafızalı bir toplum olduk.
Daha dün İsrail ile İran arasında füze savaşı vardı. 3. Dünya Savaşı’nın eşiğindeydik sanki. Şimdi ne oldu? O mesele bir anda soğutuldu. "Bitti" diyemeyiz ama sümen altı edildi, sadece geçici olarak. Her an yeniden alevlenebilir. Ondan önce Ukrayna ile Rusya'nın savaşı vardı; Hint horozları gibi birbirine girmişlerdi. Şimdi o da rafa kaldırıldı, beklemede. Suriye’de iç savaş, Irak’ta ise parçalanmışlık hâlâ sürüyor. Kürt gruplar, mezhepler ve yerel güçler hâlâ kendi paylarının peşinde.
Daha yakın tarihe bakalım: Metan gazından zehirlenen ve şehit olan askerlerimiz… Olayla ilgili Milli Savunma Bakanlığı beş gün sonra açıklama yaptı. Neden öldüler, nasıl oldu? Bilinmiyor. Aynı anda “PKK silah bırakıyor” deniliyor ama operasyonlar sürüyor. Çatışma hâlâ varsa, asker neden hâlâ operasyonda?
Bu noktada “kaynayan kurbağa sendromu” akla geliyor. Hani kurbağayı soğuk suya koyarsanız tepki vermez, ama yavaş yavaş suyu ısıtırsanız sonunda haşlanır ya… Bilimsel olarak bu deneyin doğruluğu tartışılsa da mecaz anlamda çok güçlü bir anlatımdır. Toplumlar da aynen böyle yavaş yavaş bir duruma alıştırılırsa, bir noktadan sonra olanlara tepki veremez hâle gelir.
İç siyasette her yeni gün, bir başka CHP belediyesine yapılan operasyon haberiyle uyanıyoruz. Bir kesim buna sert tepki gösterse de toplumun büyük kısmı sessiz. Sanki olanlar umurunda değilmiş gibi…
Yarın devlet başkanı bir açıklama yapacak deniliyor. Niyet okumak istemem ama bölge adeta bir barut fıçısı. Büyük güçler pusuda ve doğru anı bekliyor. Her hamlenin bir karşılığı olacak, belli.
Terörsüz bir Türkiye istiyoruz ama “Kürt sorunu” —ki burada özellikle PKK’dan bahsetmiyorum— Türkiye’yle birlikte Suriye, Irak, İran ve hatta İsrail’i de kapsayan çok boyutlu bir meseleye dönüşmüş durumda. Roller, niyetler, planlar; hiçbir şey tam anlamıyla net değil.
İçeride ise ayrı bir karmaşa: operasyonlar, anayasa değişikliği tartışmaları, Kürt açılımı söylemleri, ittifak arayışları, erken ya da baskın seçim senaryoları... Üstüne bir de ekonomik sıkıntılar ve geçim derdi... Gündemi takip etmek değil, analiz etmeye çalışmak bile başlı başına bir çaba gerektiriyor. Son günlerin “Yeliz” gündemini de ekleyin; işler içinden çıkılmaz hâle geliyor.
Bir açıklamayla birden fazla soruna çözüm getirileceği söyleniyor ama yukarıda sıraladığım "deve dişi gibi" sorunların kolayca çözüleceğine inanmak güç. Bu sorunlar, büyük ihtimalle yine masada, çözümsüz bir şekilde kalacak.
Bir gün daha bekleyip göreceğiz. Belki bizim için çok geç ama çocuklarımız için hayırlısı olsun.
Sözün özü: Müjde bir ama sorun çok. Hem de çok…
Yorumlar
Kalan Karakter: