'Kablosuz Dergi' de ABD'deki sosyalist ve komünist hareketlere kapitalizmin beşiğinde komünist olmanın nasıl bir şey olduğunu inceledi.
Dünya siyasetinde 20. yy'ın başlarından itibaren gündeme oturan komünizm hareketi, Karl Marx ve Friedrich Engels'in yazdığı Komünist Manifestosu'yla bir arada aılır. Sosyalizm ile çoğu zaman aynı anlamda kullanılan komünizm, bazı farklılıklarla sosyalizmden ayrılır. Ancak sosyalizmin temelini oluşturan üretim araçlarının ortak kullanımı konusu, komünizm için de geçerlidir ve sosyalizmin nihai hedefi komünizme ulaşmaktır.
Sosyolojik veya ideolojik düşüncelerin tamamında olduğu gibi komünizmin de destekçileri ve karşıtları tüm dünyaya yayılmış durumda. Sovyetler Birliği'nde Ekim Devrimi sonrası 1917'den itibaren komünist tanımı resmen kullanıldı ve sosyalizmde de devlet yönetimi olarak kullanılmaya başlandı.
Bu tarihten sonra da ABD ile Sovyetler Birliği arasında ipler gerildi ve Soğuk Savaş dönemine giden kapılar açıldı. II. Dünya Savaşı'nın ardından Amerika'nın başını çektiği Batı Bloğu ve Sovyetler'in başını çektiği Doğu Bloğu olarak dünya kutuplaşmış durumdaydı. İki taraf arasında savaş sonrası devam eden gerginlik, Amerika'nın Avrupa'yla işbirliği yapmak için sunduğu Marshal planının Avrupa'daki Doğu Bloğu ülkelerince reddedildiği 1947'den, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağıldığı 1991'e dek sürdü.
İki ülke arasındaki askeri ve siyasi gerilim de dünya tarihindeki yerini Soğuk Savaş adıyla aldı. Hatta temelde Batı Bloğu anti komünist ülkelerden, Doğu Bloğu ise Varşova Paktı üyeleri başta olmak üzere komünist veya komünist yanlısı ülkelerden oluşuyordu.
Dünya böylesine ikiye ayrılmışken, Amerika'da SSCB düşmanlığından sebep bir komünizm düşmanlığı ortaya çıkmaya başladı. Dönem dönem kabul edilen yasalar ve yürürlükteki uygulamalarla komünizm karşıtlığı hep canlı tutuldu. Komünist olduğunu söylemenin suç olduğu dönemlerden geçilirken bile ABD içindeki komünizm yanlıları varlıklarını sürdürdüler.
Üye sayısı 5 binin üzerinde olan bir Komünist Parti o günden bu yana varlığını günümüzde de sürdürüyor. ABD'de her şeyin temeli 1919 ile 1920 yıllarında sosyalistlere karşı yürütülen ve 'Red Scare' yani Kızıl Tehlike denen komünizm karşıtı propagandalarla atıldı. 1917'deki Ekim Devrimi sonrasında 'komünizm kötü bir şey ve bizim başımıza gelmemeli' mantığında başlayan hareket I. ve II. Dünya Savaşları sonrasında iki dalga olarak yaşandı.
Komünizm korkusu diyebileceğimiz Kızıl Tehlike paniğini tetikleyen olaysa 1919 yılında Amerikalı işçilerin yaptıkları grevlerdi. Devlet, bu grevleri komünistlerin örgütlediğini düşündü. 6 bin civarı komünist ve diğer radikal sol grup üyesi hapse atıldı. Devamında da 1920'ler ve 1930'lar anti komünist propagandalar ateşinin körüklendiği bir dönem oldu.
Kızıl Tehlikenin ikinci dalgasıysa daha tehlikeli ve karmaşık bir dönem getirdi. 1940'ların sonu ve 1950'ler ABD'deki anti komünizm hareketlerinin 1930'lara kıyasla zirveye ulaştığı dönemlerdi. Aslında 29 Haziran 1940'ta Amerikan Kongresi'nin getirdiği yasa birkaç yıl sonra Soğuk Savaş'la ortaya çıkacak durumun temellerini de atıyordu.
Kongre, hükümetin devrilmesini savunmayı ve bu konuda propaganda yapmayı suç haline getiren yasayı onayladığında devletsiz bir yaşam biçimini onaylayan komünizme de otomatikman karşı geliyordu. Zaten yasanın ana hedefinde de Amerikan Komünist Partisi vardı.
Komünist faaliyetleri araştırma ve bunlarla mücadele etmek için kurulan Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi, komünistleri veya komünist olduğu düşünülen insanları tek tek fişliyor ve sorguluyordu. Bir noktaya kadar halk buna sesini çıkarmamış olsa da zamanla Hollywood yıldızlarının da sorguya alınması tepki çekmeye başladı.
1946 yılında hükümetin bir çalışma yapıp hazırladığı ve 205 kişilik tehlikeli komünist listesinin Wisconsin Senatörü Joseph McCarthy tarafından basınla paylaşılması kaotik ortamı iyice yükseltti. Büyük tepkiler üzerine 205 kişilik liste tekrar elenip 80 kişiye indirildi. Sonrasında liste biraz daha sadeleştirilip 50 kişiye indirildi ama ortada bir sorun vardı. Tek bir kişinin bile komünist olduğunu ispatlayamadılar. Bu dönem, tarihte McCarthyism olarak yerini aldı.
Senatör McCarthy yapılan listeden tek bir komünist bile tespit edememiş olmasına rağmen kararlı ve inatçı yapısı sayesinde kamuoyundan destek gördü ve yıllardır süren sorgulamalar iyice zirve yaptı. Adeta bir cadı avına dönen bu uygulamanın sonunda insanların Komünist Parti üyesi olmadıklarını kanıtlamaları, bunu kanıtlayamazlarsa da artık komünizmin destekçisi olmayıp ABD yararına çalışacak birer tövbekar olduklarını kanıtlamaları istendi.
Sinema tarihinin kilometre taşlarından Charlie Chaplin dahil birçok ünlü bu sorgulamalardan nasibini aldı. Chaplin sorgulamalar sonrası Amerika'dan ayrılıp İsviçre'ye yerleşme kararı verdi. Bu süreçte komünist arkadaşlarını deyim yerindeyse satan isimler de oldu. Çoğu isim konuşmayı reddetse de kendini aklamak için halkın ve mahkemenin önünde diğer komünistlerin isimlerini verip arkadaşlarını ihbar edenler de oldu. Burada ismi verilen birçok kişi de kendilerini ihbar eden arkadaşlarının peşinden gidip yeni isimleri verip zinciri büyüttüler ve hem cadı avına destek oldular hem de kendilerini aklayıp halkın gözünde birer kahramana dönüştüler.
Hatta Elia Kazan'ın 1954'te çektiği ve 8 Oscar ödülü kazanan 'Rıhtımlar Üzerinde' filmi, McCarthyism döneminin propagandası olarak kabul edildi. Çünkü Elia Kazan sinema sektöründe komünistlerin isimlerini verenlerden biriydi. Bu filmi politik bir cevap olarak yapmıştı. Bu dönemde kendini aklamayı seçmeyen pek çok isim ya Charlie Chaplin gibi ülkeyi terketti ya da takma isimlerle iş yapmaya çalıştı. Hatta İngiltere'ye yerleşen isimler, Amerika'daki cadı avının oraya da sıçraması sonrası, orada bile takma isimlerle yaşayıp gerçek kimliklerini uzun yıllar gizlemek zorunda kaldı.
Amerika'da yaşayan komünistlerin çektikleri bu kadarla da kalmadı. Aşağıdaki videoyu izleyerek daha detaylı bilgi edinebilirsiniz.
KAYNAK: Kablosuz Dergi
Dünya siyasetinde 20. yy'ın başlarından itibaren gündeme oturan komünizm hareketi, Karl Marx ve Friedrich Engels'in yazdığı Komünist Manifestosu'yla bir arada aılır. Sosyalizm ile çoğu zaman aynı anlamda kullanılan komünizm, bazı farklılıklarla sosyalizmden ayrılır. Ancak sosyalizmin temelini oluşturan üretim araçlarının ortak kullanımı konusu, komünizm için de geçerlidir ve sosyalizmin nihai hedefi komünizme ulaşmaktır.
Sosyolojik veya ideolojik düşüncelerin tamamında olduğu gibi komünizmin de destekçileri ve karşıtları tüm dünyaya yayılmış durumda. Sovyetler Birliği'nde Ekim Devrimi sonrası 1917'den itibaren komünist tanımı resmen kullanıldı ve sosyalizmde de devlet yönetimi olarak kullanılmaya başlandı.
Bu tarihten sonra da ABD ile Sovyetler Birliği arasında ipler gerildi ve Soğuk Savaş dönemine giden kapılar açıldı. II. Dünya Savaşı'nın ardından Amerika'nın başını çektiği Batı Bloğu ve Sovyetler'in başını çektiği Doğu Bloğu olarak dünya kutuplaşmış durumdaydı. İki taraf arasında savaş sonrası devam eden gerginlik, Amerika'nın Avrupa'yla işbirliği yapmak için sunduğu Marshal planının Avrupa'daki Doğu Bloğu ülkelerince reddedildiği 1947'den, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağıldığı 1991'e dek sürdü.
İki ülke arasındaki askeri ve siyasi gerilim de dünya tarihindeki yerini Soğuk Savaş adıyla aldı. Hatta temelde Batı Bloğu anti komünist ülkelerden, Doğu Bloğu ise Varşova Paktı üyeleri başta olmak üzere komünist veya komünist yanlısı ülkelerden oluşuyordu.
Dünya böylesine ikiye ayrılmışken, Amerika'da SSCB düşmanlığından sebep bir komünizm düşmanlığı ortaya çıkmaya başladı. Dönem dönem kabul edilen yasalar ve yürürlükteki uygulamalarla komünizm karşıtlığı hep canlı tutuldu. Komünist olduğunu söylemenin suç olduğu dönemlerden geçilirken bile ABD içindeki komünizm yanlıları varlıklarını sürdürdüler.
Üye sayısı 5 binin üzerinde olan bir Komünist Parti o günden bu yana varlığını günümüzde de sürdürüyor. ABD'de her şeyin temeli 1919 ile 1920 yıllarında sosyalistlere karşı yürütülen ve 'Red Scare' yani Kızıl Tehlike denen komünizm karşıtı propagandalarla atıldı. 1917'deki Ekim Devrimi sonrasında 'komünizm kötü bir şey ve bizim başımıza gelmemeli' mantığında başlayan hareket I. ve II. Dünya Savaşları sonrasında iki dalga olarak yaşandı.
Komünizm korkusu diyebileceğimiz Kızıl Tehlike paniğini tetikleyen olaysa 1919 yılında Amerikalı işçilerin yaptıkları grevlerdi. Devlet, bu grevleri komünistlerin örgütlediğini düşündü. 6 bin civarı komünist ve diğer radikal sol grup üyesi hapse atıldı. Devamında da 1920'ler ve 1930'lar anti komünist propagandalar ateşinin körüklendiği bir dönem oldu.
Kızıl Tehlikenin ikinci dalgasıysa daha tehlikeli ve karmaşık bir dönem getirdi. 1940'ların sonu ve 1950'ler ABD'deki anti komünizm hareketlerinin 1930'lara kıyasla zirveye ulaştığı dönemlerdi. Aslında 29 Haziran 1940'ta Amerikan Kongresi'nin getirdiği yasa birkaç yıl sonra Soğuk Savaş'la ortaya çıkacak durumun temellerini de atıyordu.
Kongre, hükümetin devrilmesini savunmayı ve bu konuda propaganda yapmayı suç haline getiren yasayı onayladığında devletsiz bir yaşam biçimini onaylayan komünizme de otomatikman karşı geliyordu. Zaten yasanın ana hedefinde de Amerikan Komünist Partisi vardı.
Komünist faaliyetleri araştırma ve bunlarla mücadele etmek için kurulan Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi, komünistleri veya komünist olduğu düşünülen insanları tek tek fişliyor ve sorguluyordu. Bir noktaya kadar halk buna sesini çıkarmamış olsa da zamanla Hollywood yıldızlarının da sorguya alınması tepki çekmeye başladı.
1946 yılında hükümetin bir çalışma yapıp hazırladığı ve 205 kişilik tehlikeli komünist listesinin Wisconsin Senatörü Joseph McCarthy tarafından basınla paylaşılması kaotik ortamı iyice yükseltti. Büyük tepkiler üzerine 205 kişilik liste tekrar elenip 80 kişiye indirildi. Sonrasında liste biraz daha sadeleştirilip 50 kişiye indirildi ama ortada bir sorun vardı. Tek bir kişinin bile komünist olduğunu ispatlayamadılar. Bu dönem, tarihte McCarthyism olarak yerini aldı.
Senatör McCarthy yapılan listeden tek bir komünist bile tespit edememiş olmasına rağmen kararlı ve inatçı yapısı sayesinde kamuoyundan destek gördü ve yıllardır süren sorgulamalar iyice zirve yaptı. Adeta bir cadı avına dönen bu uygulamanın sonunda insanların Komünist Parti üyesi olmadıklarını kanıtlamaları, bunu kanıtlayamazlarsa da artık komünizmin destekçisi olmayıp ABD yararına çalışacak birer tövbekar olduklarını kanıtlamaları istendi.
Sinema tarihinin kilometre taşlarından Charlie Chaplin dahil birçok ünlü bu sorgulamalardan nasibini aldı. Chaplin sorgulamalar sonrası Amerika'dan ayrılıp İsviçre'ye yerleşme kararı verdi. Bu süreçte komünist arkadaşlarını deyim yerindeyse satan isimler de oldu. Çoğu isim konuşmayı reddetse de kendini aklamak için halkın ve mahkemenin önünde diğer komünistlerin isimlerini verip arkadaşlarını ihbar edenler de oldu. Burada ismi verilen birçok kişi de kendilerini ihbar eden arkadaşlarının peşinden gidip yeni isimleri verip zinciri büyüttüler ve hem cadı avına destek oldular hem de kendilerini aklayıp halkın gözünde birer kahramana dönüştüler.
Hatta Elia Kazan'ın 1954'te çektiği ve 8 Oscar ödülü kazanan 'Rıhtımlar Üzerinde' filmi, McCarthyism döneminin propagandası olarak kabul edildi. Çünkü Elia Kazan sinema sektöründe komünistlerin isimlerini verenlerden biriydi. Bu filmi politik bir cevap olarak yapmıştı. Bu dönemde kendini aklamayı seçmeyen pek çok isim ya Charlie Chaplin gibi ülkeyi terketti ya da takma isimlerle iş yapmaya çalıştı. Hatta İngiltere'ye yerleşen isimler, Amerika'daki cadı avının oraya da sıçraması sonrası, orada bile takma isimlerle yaşayıp gerçek kimliklerini uzun yıllar gizlemek zorunda kaldı.
Amerika'da yaşayan komünistlerin çektikleri bu kadarla da kalmadı. Aşağıdaki videoyu izleyerek daha detaylı bilgi edinebilirsiniz.
KAYNAK: Kablosuz Dergi