Aylin: Aynur Haşhaş kimdir?
‘Ben Biraz Serseri ve Derviş Bir Kadınım’
Aynur Haşhaş kendisini; “İstanbul’da doğmuş ama Erzincan kökenli. köylerle lisede tanışmış, Nişantaşı’nda konservatuvar okumuş, aslında gezgin ruhlu bir türkü yorumcusuyum.” diye tanımlıyor ve şöyle devam ediyor sözlerine: “Göçebeyim yani ben. İnsanın, muhabbetin olduğu her yere gidiyorum. Dünyanın neresinde olursa olsun. Türkülerimi de aynı dolulukla okumayı seviyorum. Yani türküler benim için insanı en iyi anlatan müzik türü ve edebi yapı. Dünyanın her tarafındaki etnik müziklerle ilgili aynı şeyi düşünüyorum. Yani bir İskoç da kendini etnik folk müzikle anlatıyordur, bir İngiliz de. Dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım insana dair her dokunuş, gönülde bir damla da olsa türkülerimle vücut bulmayı seviyorum. Onu da yapabiliyorsam, yani insan olmayı, o evrensel potada kendi aşımızda birleştirebiliyorsak ne mutlu bana. Ben biraz serseri ve derviş bir kadınım yani. Göçebe göçebe dolaşıyorum.”
Aylin: Türkiye'de yaşayan insanların sizi anlaması, kavraması çok daha kolay. Peki siz yurtdışında yaşayan, belki bizim kültürümüze taban tabana zıt olan insanların olduğu bölgelerde de sevilip dinleniyorsunuz. Sizce bunun nedeni nedir? 'Türkülerimi Okurken İbadet Ediyorum ve Sevişiyorum' Bunu, müziğin tılsımına bağlıyor Haşhaş. Türkülerini nasıl okuduğu sorulduğunda, ibadet ediyorum ve sevişiyorum diye cevap verdiğini söylüyor. İlk sevgiliye ilk dokunuştaki heyecan gibi, türkülerinde her defasında aynı heyecanı yaşadığını dile getiriyor. Türkülerini okurken bire bir notanın dışında, konuyu beden diliyle de anlatmaya çalıştığından bahsediyor Haşhaş. Onun, sesime geçtiğini düşünüyorum diyor. Hepimiz insanız diyen Haşhaş; dinimiz, dilimiz, ırkımız ne olursa olsun, aynı duyguda birleştiğimizi söylüyor ve duygularımızın da ortak olduğuna işaret ederek; dünyanın her yerinde çocuğunu kaybeden bir annenin ağlayarak tepki verdiğini örnek gösteriyor. Yani bir taraftaki acıyı yaşarken ağlayıp, diğer taraftaki aynı acıya gülerek cevap vermez. Bu da insan ne olursa olsun sadece bir varlıktır anlamına geliyor Haşhaş'a göre. "Sonradan gelen o siyasi yapılar ve ahlak kuralları dış görüntüde ayrıştırır. Ama beni ilgilendiren aynı ortak yapıda doğarsın, ağlarsın, nefes alırsın, seversin ve hayatını yaşarsın. Burada da doğsan iki metrede eşitlenirsin, orada da doğsan iki metrede eşitlenirsin. Dolayısıyla ben türküleri bu yalınlıkta okumayı seviyorum." diyerek sözlerine devam ediyor ve Aylin'e "Düşündüğüm şeyi tam yapabildiğimi bilmiyordum, sen söyleyince çok mutlu oldum." diyor.
Aylin: Bunun için basınla fazlaca haşır neşir olmak lazım. Siz basınla haşır neşir olmadığınız için haberiniz fazla yapılmıyordur. 'Önemli Olan Çanakta Balımız Olsun' Evet değilim diyen Aynur Haşhaş; her gün bir şey konuşayım diye çabalamadığını, türküler ve kendi görüşleri dışında her gün illa görüntüsüyle bir yerlerde olmayı çok da sevmediğini ifade ediyor. Sözlerine;"Benim için de kolay, Bodrum'da bikinimle poz verebilirim. Hala hoş bir kadınım yani. Ama bunu niye yapayım? Tabii ki gidiyorum, yüzüyorum bikinimle ama, bunu bir yerlere düşmek için yapmıyorum. İnsanın kendisini sergilemesini sevmiyorum. İnsanın, kendi ruhu ve aklıyla birey olarak varolmasını seviyorum." diyerek devam ediyor Haşhaş. Şan Hocası Efsun Hanım'ın da, kendisine müziği niye böyle yaptığını sorduğunda "Hocam çanakta balımız olsun. Çanakta balın olunca bir alıcısı olur. Önemli olan çanak boş geçmesin." diye cevap verdiğini söyleyen Haşhaş, Amerika'da bile dinlenmesini kastederek, "Demek ki doğruymuş, bir alıcısı oluyormuş." diyor. Aylin: Ben zaten ailesel, kültürel ve hoşnutsal olarak sizi tanıyan ve dinleyen biriyim ama; Amerika'da dolaşırken arka fondan sizin sesinizi duymak, türkülerinizle hasbihal eden insanlar görmek açıkçası beni çok şaşırtmıştı. Hiç aklıma gelmezdi. 'İnsanım Diyen Herkesle Aynı Gökkubbede Buluşmak Güzel' Bir dönem televizyon programı yaptığından söz eden Aynur Haşhaş, programına ve türkülerine hiç ummadığı ülkelerden telefonlar aldıklarından bahsediyor. Bu durumla ilk böyle yüzleşmiştim diyor. Yunanistan, Balkan Bölgesi, İran, Irak, Suriye ve hatta Afganistan'dan bile telefon aldıklarını söylüyor şaşkınlıkla. Bir yandan, deyiş de okuduğu için normal diye düşünen Haşhaş'ın; asistanından Güney Afrika'da da çok dinlendiğini öğrenmesiyle, şaşkınlığının arttığı aşikar. Bu verilere sosyal medya sayesinde ulaştıklarından bahsederek Aylin'e, "Ama tabii, bana senin söylediğin daha içten geçti. Bu senin bizzat yaşadığın, benim de mutlu olduğum bir şey. Bunu yapabildiysem ne güzel. Aynı gökkubbede buluşmak güzel, insanım diyen herkesle." diyerek duygularını ifade ediyor.
Aylin: Hayatınızda dönüm noktası dediğiniz bir olay oldu mu? Sanatımı icra ederken beslendim dediğiniz sizi, gerçekten etkileyen bir konu. 'Vay be! Aslında Biz Bir Hiçmişiz' Çocukluğuna değinen Haşhaş; annesinin, bir çocuk anne olduğunu, babasınınsa yaşça daha olgun biri olduğunu söylüyor. Dolayısıyla, biraz babasının yetiştirdiği bir kız çocuğu olduğunu ifade ediyor. "Çocukluğumdan beri hep deli dolu biriyim ben. Haylaz bir çocuktum, usluydum dersem yalan olur. Ama yaramazlıklarım yaratıcılıkla alakalı. 5 yaşımdan beri türkü söylüyorum. Babam söyletiyor daha doğrusu." diyor Haşhaş. 1983 yılında konservatuara ilk girdiğinde, hocaların verdiği gazla, 'Biz önemliyiz! Biz sanatçıyız!' gibi düşünce ve hislerin kendisinde tavan yaptığını; ancak 1986-87 sonlarında derlemecilik yapmaya başladığında ise, bu düşüncenin yerini 'Vay be! Biz aslında bir hiçmişiz' duygusuna bıraktığını anlatıyor. Bunun farkına varmanın hayatının dönüm noktası olduğuna işaret ederek. Derlemeciliğe başladığında; gittiği köylerde gördüğü o yetenekli müzisyenler, çalıp söyleyen aşıklar, dedeler, ağıt yakan ve mani söyleyen kadınlar 'Allahım! Bu ne kibir!' dedirtmiş Haşhaş'a. Yani kendinde oluşmaya başlayan kibirle yüzleştirmiş onu. "Kibirden arınalım. Benim dönüm noktamdı. O köylere gitmem çok çok iyi oldu. Çünkü kendinde bir hiçlik görüyorsun ve öğrenme açlığı yaşıyorsun. Sufi sürecim oldu tasavvufla alakalı. Çok ilgilendim. Dedelerle, Bektaşi babalar ve anaları çok dolaştım. Ve Türkiye genelinde Van, Diyarbakır ve Mardin haricinde gitmediğim yer kalmamış." diyerek sözlerine devam ediyor. Aylin: Ve gitmediğiniz Urfa, Van ve Mardin'de o kadar çok dinleniyorsunuz ki! "Evet. Gitmedim derken, sadece derleme çalışması için gitmedim. Ama sohbetler için gittim. Dünyanın her tarafında vücut bulmak tabii önemli ama, diğer bölgelerde yapıları biliyorum konar göçerler falan. Bir de tabii konservatuarda hocaların size verdiği 'siz şusunuz siz busunuz' türü empozisyonlar var. Aslında hiçbir şeyiz yani. O hiçlik olgusuna oralarda kavuştum. O dergahlarda, o köylerde, o çalışmalarda. Bir sürü inançtan bir sürü güzel insan tanıdım oralarda." İkinci Dönüm Noktası: Meme Kanseri "Bir de 1996 yılında meme kanseri tanısı konduğunda, ben ameliyat olmadan 3 ay kendimi inceledim. 3 ay boyunca oturdum, aynada kendimi seyrettim. O da benim için bir dönüm noktasıydı." diyen Haşhaş, hayatta hep kertik atmalar vardır diyerek sözlerine devam ediyor. "Benim hayatımda var. Nedir bu yani bu kadar kavgalar? O zaman diyorsun ki; daha engin, daha kendi içine dönük yaşamak lazım. Hayatta küçük bir fidansın. Ya! sen dikiliyorsun bir yere ve büyüyorsun. Büyümek çok hoş. Ağaç haline geliyorsun. Ama sonra şunu görüyorsun, kırılan dalların oluyor. Sararan yaprakların oluyor. Sararan yapraklar hem acıdır, hem olgunluk verir. Aşktan da sararırsın. Mesela birini seversin ama kavuşamazsın."
Aylin: Var mı sizde böyle sevip de kavuşamama hikayesi? 'Çok Sevmişiz Ama Anlatamamışız' Bu soruyu evet diye yanıtlayan Haşhaş, üniversitedeyken çok sevdiği bir insan olduğundan ama o zamanki siyasi duruşu ve bu camiada koşması nedeniyle açılamadığından bahsediyor buruklukla. O tarihte bu camianın çok tersine hareket ettiğini belirten Haşhaş, orada kadınlara farklı davranıldığını ve o kadınların da bu rolü sevip, benimsediklerini anlatıyor. Ama ben bu rolü sevmedim diyor. Kendisinin hep güruhun tersinde hareket ettiğini, ama ona destek veren abilerinin de olduğuna işaret ediyor. Mesela; Arif (Sağ) Hoca, Oğuz Abadan, Kazım Boran, Nejat Gürdoğan destek oldu diyor. Daha adını sayamadığı bütün aşıklar, ozanlar ve abilerinin kendisini olduğu gibi, tüm delilikleriyle sevdiğini söylüyor. Karşı çıkanlar olsa da o, rüzgara karşı hep ters koştuğunu ve hatta kendisini 'kurt kadın' gibi hissettiğini ifade ediyor. Tekrar aşk meselesine dönerek, "Hayatımızın o yanını ertelemişiz, çok sevmişiz ama anlatamamışız. Daha sonra beni sevenler de olmuştur; ama ben şunda netim: Üniversite yıllarında beni ben olduğum için seven tek insandı o. İşte söyleyememek benim vücudumun küçük bir yarasıdır. O, ağaçtaki sarı yaprağımdır yani. Yeşil değil çünkü. Ama kuruyup çürümüş bir yaprak da değil. Sen onu seviyorsun ve bedeninde taşıyorsun. Dökmezsin o yaprağı. Dökmeye kıyamazsın çünkü. İşte hastalığımda kendimi sorguladığım konulardan biri de budur." duygularını böyle açıklıyor. Bu farkındalıkla aldığı yeni kararlara değiniyor: "Hayatta bir şeyleri erteleme. Sevdiğin insanlarla yaşa. Türküler yalan söylemez, türküler insanı anlatıyor. Muhabbetini doğru yap, bu gökkubbenin altında hoş bir seda bırakıyorsan, Hak sana verdiyse bu nefesi bir sedanı bırak, ona da haksızlık etme." Zamanı gelince bu gökkubbeden göçüp gideceğimizi hatırlatan Haşhaş, doğru insan olarak gitmek istediğini söylüyor. Onun için öfkelerinden ve deliliklerimden sıyrıldığını belirtiyor. Ama yine de deliliklerine devam ettiğini; fakat birilerini ezmek için olmadığını dile getiriyor. Bunu da; "Hayatımda ne kimsenin ekmeğiyle oynadım, ne de kariyeriyle ilgili herhangi bir sıkıntım oldu. Deliliklerim, o düzene karşı çıktığım için." sözleriyle ifade ediyor. 'Halkın Gücüyle İsim Oldum' "Ona rağmen, ben halkın gücüyle isim oldum. Ben bu konuda halka teşekkür ediyorum. O yüzden basınla çok işim olmadı. Basın da beni yazmadı. Aaa! Bu kadın türkü söylüyor diyen gazeteci dostlarım da oldu. Hrant Dink, Nazım Alpman, İdris Akyüz, Gülizar Irmak, Celal Başlangıç ve Nevin Cerav'ın bulunduğu bir grup beni avukat abimiz Murat Cano'nun ofisinde gördüler Aynur Haşhaş'ı biz yazmalıyız dediler. Ve bu adamlar beni gönüllüce yazdılar. Hepsi tam sayfa. Ben de onlara bir gün muhabbet edeceğiz dedim. Bir mekan kapattım, o gün onlara 3 saat türkü okudum." sözleriyle, halka ve ona destek olan gazeteci dostlarına teşekkür ediyor Aynur Haşhaş. Aylin: Gurbetçi kardeşlerimize iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı? Haşhaş bu soruya "Bulunduğunuz her yerde, gittiğiniz her mekanda, bedeninizi taşıdığınız her yerde benimle olmuşsanız, ben bununla onur duyarım. Size, o bin bir çiçekli bahçeden her kokuyu getirebilmişsem, ne mutlu bana. Hepiniz benim başımın tacı, gönlümün sultanısınız." şeklinde teşekkür mesajı veriyor. Aylin: Size yurtdışından davetler gelse, konserler vermeyi düşünür müsünüz? İstediğini belirten Aynur Haşhaş, daha önce Amerika ve Kanada'dan böyle teklifler aldığını fakat; istediği ortamın sağlanamadığı için gitmediğini söylüyor. Fakat bu konuya çok istekli olduğunu ise; "Dünyanın neresinde olursak olalım, derler ya! 'dost bizi çağırmış durma gel' diye, biz eğer bir yerde ağırlanmak isteniyorsak, ben bundan onur duyarım. Uzağı yakını yok. Bizim için gönülde vücut bulmak önemli. Ben zamansız mekansızım, göçebe ve serseri bir kadınım. Bugün burada, yarın başka yerdeyim." sözleriyle ifade ediyor.