Merhaba sevgili okuyucular,
Bugün sizlerle evlilik sürecinin günümüzde nasıl bir dönüşüme uğradığını ve bu dönüşüme çevremden gözlemlediğim, tanıdıklarımdan duyduğum ve sosyal medyada şahit olduğum olaylar ışığında bir değerlendireceğiz. Bu konu hepimizin yaşantısında bir noktada yer alan, geleneklerin, moderniteyle karışması sonucu ortaya çıkan çelişkileri ve sosyal medyanın getirdiği gösteri dünyasını ele alıyor. İsterseniz başlayalım.
Evlilik, bir ömür boyu sürecek bir birliktelik için atılan ilk adımdır. Eskiden bu adımlar sade, anlam dolu ve daha az zahmetliydi. Ancak günümüzde, sosyal medya ve toplum baskısının etkisiyle, evlilik süreci adeta bir şölen ya da gösteri halini almış durumda. Her şey, "en iyisini yapmalıyız" anlayışıyla şekilleniyor ve bu da çiftlere maddi-manevi büyük yükler yüklüyor.
Öncelikle evlilik teklifleriyle başlayalım. Bir zamanlar sadece iki kişinin paylaşıtğı samimi bir an olan evlilik teklifleri, şimdi drone çekimlerinden profesyonel organizasyonlara kadar uzanan bir endüstriye dönüştü. En pahalı tektaş yüzükler, şatafatlı süslemeler ve sosyal medyada paylaşılan "film gibi" videolar, bu anın gerçek anlamını kaybetmesine yol açıyor. Evlilik teklifleri sıklıkla çiftlerin kendilerini prens ve prenses gibi hissetmeleri amacıyla tasarlansa da, bu durum toplumda "biz de aynısını yapmalıyız" baskısı yaratıyor. Ancak bu "prens ve prenses" anlayışı, evliliğin gerçek hayattaki sorumluluklarını perdeleyebiliyor.
Bu sürecin bir sonraki adımı olan kız isteme de benzer bir dönüşüme uğramış durumda. Geleneksel olarak aile büyüklerinin bir araya gelip samimi bir çay sohbeti eşliğinde yapılan kız isteme törenleri, şimdi özel mekanlarda, profesyonel organizasyonlarla gerçekleştiriliyor. Altın tepsilerde sunulan özel yapım çikolataların fiyatı, bir ailenin aylık geçim giderlerini aşabilir hale gelmiş durumda. Hatta, isteme ile sözü birleştirip tüm bu gösteriyi tek bir etkinlikte toplama "tasarrufu" bile artık çok daha büyük harcamaları engelleyemiyor.
Sürecin bir başka önemli adımı olan kına gecesi, günümüzde anlamından tamamen uzaklaşmış durumda. Kına gecesi, eskiden geline ve ailesine duygu dolu bir veda niteliği taşırdı. Bunun nedeni, bir köyden başka bir köye yapılan evliliklerde uzaklık ve hasretlik temalarının baskın olmasıydı. Hatta "Yüksek Yüksek Tepeler" şarkısı da yolların uzaklığı ve özlemle ilgilidir. O dönemlerde gelinin ailesine olan hasretine ağlanırdı. Ancak günümüzde çiftler genelde aynı mahallede veya yakın semtlerde yaşamayı tercih ediyor. Şimdiki ulaşım koşullarında, farklı şehirlerde yaşansa bile uçaklar ve diğer hızlı ulaşım araçları sayesinde bu özlem çok daha kolay gideriliyor. Ayrıca, evlilik yaşı büyüdüğü için üniversite hayatında aileden uzakta yaşamayı deneyimleyen çiftler, bu duruma zaten alışmış oluyor.
Kına gecesi, şimdi ise "Henna Night" adı altında bir şov organizasyonuna dönüştü. Lüks otellerde, profesyonel dans ekipleri eşliğinde, giriş danslarıyla başlayan ve gece boyunca dört-beş kez kostüm değiştirilen bu etkinlikler, geleneksel kına gecesinin sıcaklığını tamamen kaybettirdi. Geline eşlik eden dans grupları, kına gecesini adeta bir gösteri platformuna çeviriyor. Öte yandan, bu mahrem etkinliklerin sosyal medyada paylaşılması, özel bir anıyı herkese açık hale getirerek anlamını daha da yitiriyor.
Çeyiz konusuna geldiğimizde ise, eskiden gelin adayının kendisine özel hazırlanan eşyaların sadeliği ve kullanışlılığı önemsenirken, şimdi her kutunun tüllerle süslenip videoya çekildiği, sosyal medyada paylaşılan bir gösteri halini almış durumda. "Benim çeyizim en özel, her şeyin en iyisi bende" anlayışı, toplumsal bir rekabeti kızıştırıyor. Altın talepleri ise çiftlerin maddi durumlarının çok üzerine çıkıyor. Bu da aileler arasında tartışmalara ve ciddi ekonomik yüklere neden oluyor.
Evin dizilmesi süreci de evlilik öncesi ciddi bir maddi yük haline gelmiş durumda. Eskiden ailelerin yardımıyla sade bir şekilde dizilen evler, şimdi en modern, en teknolojik eşyalarla döşeniyor. Ancak çoğu zaman bu eşyaların bir kısmı ya hiç kullanılmıyor ya da çiftlerin maddi sıkıntılarını artırıyor. Günümüzde evin "kusursuz" olmasına verilen aşırı önem, evliliğin başlangıcındaki samimiyeti ve doğallığı gölgede bırakıyor.
Düğünler ise artık tamamen gösteri öğelerine dayalı bir yapıya bürünmüş durumda. Eskiden, eşdost akrabayı bir araya getirerek mutluluk paylaşma amacı taşıyan bu etkinlikler, şimdi çiftlerin üzerine maddi ve manevi yükler yüklenmesine neden oluyor. Çiftler, adeta kendilerini Dubai zenginleri gibi göstermeye çalışıyor; "en özel biziz" havasını yansıtmak için hiçbir masraftan kaçınılmıyor. Yemekli düğünlerde israf edilen yemek miktarı günah boyutuna ulaşmış durumda. Bunun yanında, düğün konvoyları, gece geç saatlerde mahalle mahalle dolanıp insanlara rahatsızlık veren bir şekilde yapılıyor. Bu düğünlerde her detay, çiftlerin kendilerini birer prens ve prenses gibi hissetmesi için tasarlanmış gibi görünüyor, ancak bu gösteriş toplumda gereksiz bir rekabet ve baskı yaratıyor.
Peygamberimiz’in şu sözü bu noktada hatırlanmalıdır: "Evlilik için üç şey gerekli: bir lokma, bir hırka ve bir kulübe." Yanı sıra, "Zorlaştırmayın, kolaylaştırın" demesi de bu sürecin özünü özetler. Ancak şimdi, düğünlerin kolay olması bir yana, herkes kendi düğünün "en iyisi" olması için uğraşıyor. Bu anlayış, çiftlerin psikolojisini ve aile yapısını olumsuz etkileyebiliyor.
İşin belki de en çarpıcı boyutu, bu sürecin tamamen sosyal medyaya endekslenmiş olması. Çiftler, yaşadıkları her anı sosyal medyada paylaşmak için yaşıyor. "Kocam da kocam, karım da karım" temalı videolar, evliliklerin mahremiyetini tamamen yok ediyor. Sosyal medya beğenileri, evliliğin asli bir ihtiyacı gibi algılanıyor. Bu süreçte, gelinin tuttuğu çiçek gibi bazı detayların hikayesi bile çoğu kişi tarafından bilinmiyor. Örneğin, gelin çiçeği aslında Batı kökenli bir gelenektir, ancak bugün bu adet, Türk ya da İslam töresi zannedilerek uygulanıyor. Şu anda yapılan bu süreçlerin ne Türklükle ne de İslam ile alakası vardır; yapılanlar, Avrupaî unsurları Türkçe isimlerle süslemekten ibaret hale gelmiştir.
Sonuç olarak, bu gösteri dünyasında evlilik süreci sadece iki insanın mutluluğunu değil, aynı zamanda ailelerin ve toplumun yükünü de taşıyor. Tüm bu maddi ve manevi yükler, yeni nesillerin evlilikten kaçınmasına ve aile yapısının zayıflamasına neden oluyor.
Burada anlattıklarımızın sebebi, evlilik sürecinin tekrar sade ve anlam dolu bir hale dönüşmesine özlem duymamızdır. Eğer bir yuva kurarken her şeyin "en iyisi" ile başlarsanız, evliliğin cazibesi ve paylaşım duygusu zamanla kaybolabilir. Eksiklikleri birlikte tamamlamak, evliliğin güzelliğidir.
Unutmayalım: Sevgi, saygı ve anlayışla kurulan bir yuva, en değerli yuvadır.
Psikolog Hüseyin Özyavuz.
https://www.youtube.com/watch?v=ZKbvP2cDsvU&t=305s