Herkese Merhaba! Ben Psikolog Hüseyin Özyavuz
Bugün sizlerle, uzun süredir dikkatimi çeken ve toplumda giderek artan önemli bir sorunu ele almak istiyorum. Buna şu anki konjonktürde “Sosyal Çürüme” deniyor.
Sosyal çürümeye dair gözlemlerimiz ve yaşadıklarımız, bu durumun insan hayatını nasıl etkilediğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bu konu sınır tanımıyor; hayatımızın her alanında etkisini görmek mümkün. Kutuplaşma, bilmeden fikir yürütme, özenti hayatlar, gelir adaletsizliği, artan bağımlılıklar, tahammüsüzlük ve şiddet bu çürümenin belirgin göstergeleri arasında yer alıyor.
Trafikte birbirimize olan tahammüsüzlük, sabırsızlık ve kurallara uyma konusundaki eksiklikler bu durumu gözler önüne seren çarpıcı örneklerden biri. Kırmızı ışıkta geçen arabalar, yaya geçitlerinde durmayan sürücüler ve korna sesleriyle dolu bir trafik kültürü, bireyler arasındaki empati eksikliğini de gözler önüne seriyor. Sabah evden çıkıp akşam eve sağ salim dönmek neredeyse bir başarı olarak görülüyor.
Sokaklarda gördüklerimiz de bu çürümenin farklı bir boyutunu ortaya koyuyor. Yardım etmek yerine telefon kameralarıyla kayıt yapmayı tercih eden insanlar, toplumsal duyarsızlığı daha da derinleştiriyor. Gece evimizde otururken dışarıdan gelen bir ses bizi tedirgin ediyor, dışarı çıkma cesareti bile gösteremiyoruz. Sokaklarda çocukların ellerinde bıçaklarla dolaşması, yankesicilik ve hırsızlık gibi olaylar toplumun sosyal ahlakında derin bir erozyon yaratıyor.
Sosyal medyada da çürümeyi net bir şekilde gözlemlemek mümkün. Gösteri dünyasının bir parçası haline gelen insanlar, yapmacık mutluluklarla başkalarını etkileyerek bir rekabet ortamı yaratıyor. Kapitalist düzenin baskısıyla, insanların manevi değerleri hiçe sayılıyor ve her şey bir tüketim aracına dönüşüyor. Bu platformlarda yalan haberler, çarpıtılmış gerçekler ve kişisel saldırılar sosyal ahlakı daha da zayıflatıyor.
Bir zamanlar komşuluk, yardımlaşma ve dayanışma gibi değerlerle yaşayan toplumların, şimdi “Herkes kendi işine baksın” anlayışına sığındığını görüyoruz. Mahallede yaşayan birini bile tanımamaya başlamak, toplumsal bağları zayıflatıyor. Bu kopuşu sadece modernleşme ile açıklamak yetersiz kalıyor; buradaki asıl sorun, insanların birbirine olan güvenini ve bağlılığını yitirmesi.
Sosyal çürümeyi anlamak ve eleştirmek için sadece devletleri ya da sistemleri eleştirmek yeterli değildir. Bu sorun, dünyanın her yerinde insanlığı ilgilendiren ahlaki bir meseledir. Trafikte sabırsızlanıyorsak, yardıma ihtiyacı olan birine sırtımızı dönüyorsak ya da sosyal medyada başkaların hayatını yargılıyorsak, bu çürümeyi bizler de besliyoruz demektir.
Sevgili okuyucular, bu yazımda sosyal çürümeyi çeşitli boyutlarıyla ele almaya çalıştık. Artık şunu düşünmek zorundayız: Daha iyi bir toplum için neler yapabiliriz? Değişim bireyden başlar ve toplum, bireylerin bir araya gelmesiyle yeniden güçlenir. Bugün birine yardım edin, birine gülümseyin ve fark yaratın.
Bu konuyla ilgili hazırladğım podcastimi Youtube Kanalımdan dinleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=uvJ6023ErNM&t=45s