Size bir milletin sevdasını anlatacağım. Bu ne bir hikaye, ne bir efsane, ne de bir masal. Bu, yüzyıllardır tarihin sayfalarına kazınmış bir gerçektir. Bu, Türk milletinin sevdasıdır; göğe yükselen bayrak, yankılanan ezan, kor gibi yanan bağımsızlık aşkıdır.
Türk milleti, dünyaya adını göçebe bir topluluktan bir medeniyet kurucusuna dönüşerek yazdırdı. Asya’nın bozkırlarından başlayan bu kutlu yürüyüşte, tarihin en görkemli devletlerini inşa etti. Oğuz Kağan Destanı’ndan Hun İmparatorluğu’na, Göktürklerden Uygurlara, Karahanlılardan Gaznelilere kadar nice büyük devletler kurduk. Adaletle hükmettik, medeniyetler inşa ettik, yeni ufuklar açtık.
Dünyaya adımızı en güçlü şekilde Selçuklu ve Osmanlı Devletleriyle duyurduk. Selçuklular, Anadolu’yu vatan kılarak Türk milletinin kalbine işledi. Osmanlılar ise üç kıtaya yayılan bir imparatorlukla adaleti, medeniyeti ve hoşgörüyü temsil etti. Türk bayrağı, asırlarca göklerde dalgalandı; topraklarımız, milletimizin bağımsızlık ve özgürlük tutkusu ile korundu.
Ancak bu kutlu yolculuk, hiçbir zaman kolay olmadı. Türk milleti, tarih boyunca birçok kez sınandı, mücadele etti ve yeniden doğdu. Bundan tam 101 yıl önce, Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde büyük bir bağımsızlık mücadelesi verdik. Anadolu’nun bağrından yükselen bu ses, “Bağımsızlık benim karakterimdir!” diyen bir milletin çağrısıydı.
Kurtuluş Savaşı, Türk milletinin yeniden dirilişinin sembolüdür. Bu mücadeleyle sadece topraklarımızı değil, aynı zamanda onurumuzu, kimliğimizi ve geleceğimizi koruduk. 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanıyla bu millet, sonsuza dek özgür olacağının teminatını verdi.
Bu vatan, kanla sulanan bir sevda; bağımsızlık, bu milletin alın yazısıdır. Tarihin her döneminde bu milletin bayrağı, ezanı ve toprağı uğruna can veren kahramanları olmuştur. İşte şimdi, o kahramanlardan bir destan daha hatırlayalım: Çanakkale...
Bir milletin, onuruyla tarih yazdığı, imkansızlıklar içinde destan yarattığı yer. Dünyanın en güçlü ordularına karşı, vatan toprağını savunmak için canını ortaya koyan kahramanlarımızın yattığı toprak. Çanakkale, Türk milletinin bağımsızlık tutkusunun ve savaş töresinin en görkemli ifadesidir.
1915 yılında, Çanakkale Boğazı’na saldıran düşman donanmaları, bu milletin kararlılığı ve iman gücü karşısında durmayı hayal bile edemezdi. İngiltere ve Fransa’nın öncülüğünde kurulan devasa ittifak donanması, Türk askerinin cesaretini ve bağımsızlık aşkını küçümsemişti. Ancak karşılarında sıradan bir ordu değil, Türk milletinin tüm varlığıyla arkasında durduğu bir ordu vardı.
Atalarımız, o günlerde hiçbir modern teknolojiye, hiçbir üstün mühimmata sahip değildi. Ama onlar, göğsünde iman, kalbinde vatan sevgisi taşıyan birer kahramandı. “Çanakkale geçilmez!” sözü, o gün Mehmetçiğin kanıyla, canıyla kazınmış bir mühür oldu.
Türk milleti, savaş meydanında yalnızca cesaretiyle değil, aynı zamanda onurlu duruşuyla da tüm dünyaya ders verdi. Çanakkale’de, düşmanına bile merhamet gösteren Mehmetçik, savaşın sadece kan ve barutla değil, insanlıkla kazanıldığını ispat etti. Yaralı düşman askerini sırtına alıp kendi siperine taşıyan Türk askeri, dünyaya Türk savaş töresinin ne olduğunu gösterdi. Bu töre, sadece zafer kazanmayı değil, düşmana dahi saygı göstermeyi emrederdi.
Bu destanın her satırında, komutanlarımızın ve subaylarımızın onurlu duruşları ve fedakarlıkları vardı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Anafartalar’da sergilediği dehasıyla sadece bu savaşın değil, gelecekteki bağımsızlık mücadelemizin de temellerini attı. Askerlerine verdiği emir, tarihe altın harflerle kazındı:
"Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zamanda, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir."
Bu söz, Türk milletinin vatan sevgisini ve bağımsızlık uğruna her şeyi göze alabileceğini gösteren bir and içmeydi. Mustafa Kemal’in liderliğinde, Türk ordusu insanlık tarihinin en görkemli savunma savaşlarından birini gerçekleştirdi.
O topraklarda 250 binden fazla vatan evladı şehit oldu. Bu, Türk milletinin bağımsızlık uğruna ödediği en büyük bedellerden biriydi. Onlar, düşmana geçit vermemek için son nefeslerine kadar savaştılar. Sadece bir toprak parçasını değil, milletimizin şerefini, bayrağımızın onurunu ve ezanımızın yankılanışını korudular.
Bugün Çanakkale’ye giden her bir fert, o toprakların her karışında Mehmetçiğin kanını, cesaretini ve azmini hisseder. Çanakkale, yalnızca bir savaş alanı değil, bir milletin şeref abidesidir.
Biz, “Zafer yahut ölüm!” diyen bir milletin evlatlarıyız. Biz, açlıkla, susuzlukla mücadele ederken bile namusunu, onurunu ve toprağını koruyan kahramanların torunlarıyız. Ecdadımızın, en ağır şartlarda bile insanlığından taviz vermeyen tavrı, bizim yol göstericimizdir.
Bugün, Mehmetçiğin Çanakkale’de yazdığı destanı hatırlamak, sadece geçmişi anmak değil, aynı zamanda geleceğimizi inşa etmektir. Çanakkale bize, hiçbir zorluğun, hiçbir düşmanın, birlik olduğumuzda Türk milletini yenemeyeceğini öğretmiştir.
9 Aralık 2024 günü, Isparta’da meydana gelen helikopter kazasında kahraman askerlerimizi kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Vatan toprağı uğruna hayatını feda eden her bir şehidimiz, milletimizin bağımsızlık ve özgürlüğünün simgesidir.
Bir vatan evladı kolay yetişmez; onların her biri, bu milletin bağrından çıkmış birer kahramandır. Şehitlerimizin geride bıraktığı emanetler, hepimizin baş tacıdır. Onların aziz hatırasını yaşatmak, bizlere düşen en büyük görevdir.
Rabbim, şehitlerimizin mekanlarını cennet eylesin. Bu millet, onların fedakarlıklarını asla unutmayacak. Şehitlerimizin ruhları şad, emanetleri emin olsun!
Bugün elimizde olan her şey, bize atalarımızın canları pahasına bıraktığı kutsal emanetlerdir. Bağımsızlığımız, dilimiz, dinimiz, bayrağımız, namus ve şerefimiz; bu milletin varlık sebebidir. Ancak ne yazık ki bazen sahip olduklarımızın kıymetini unutarak, sürekli şikayet eder hale geliyoruz. Oysa, kaybedilen bir vatanın ardından kimliksiz, onursuz ve esarete mahkum bir hayatın ne kadar ağır bir bedel olduğunu görmek için tarihe bakmak yeterlidir.
Canım Türkiye’m, tarih boyunca hep saldırılara, işgallere ve hilelere maruz kaldı. Bugün bile etrafımız düşmanlarla çevrili. Ancak güçlü bir devletimiz, kenetlenmiş bir milletimiz ve sarsılmaz bir inancımız var. Bu güç sayesinde ayaktayız ve bağımsızız. Ezanımız özgürce okunuyor, bayrağımız göklerde dalgalanıyor. Bu topraklarda kimliğimizle, dilimizle ve inancımızla yaşıyoruz. Bunların değerini bilmek ve korumak zorundayız.
Tarih boyunca vatansız, kimliksiz bırakılan milletlerin ne büyük acılar yaşadığını gördük. Bir milletin vatanı elinden alındığında, kimliği de onuru da yok edilir. Toprakları işgal edilen, bayrağı indirilen bir millet; dilini konuşamaz, dinini yaşatamaz hale gelir. Onurlu bir yaşamın temeli, bağımsız bir vatana sahip olmaktan geçer. Bugün elimizde olan bu değerler, şikayet etmeyi değil, şükretmeyi hak ediyor.
Devletimiz, bu milletin namusunun ve şerefinin teminatıdır. Güçlü bir devlet, milletin varlığı için en büyük güvencedir. Bizlere düşen, bu devleti ayakta tutmak, korumak ve yüceltmektir. Milletimizin birliği, dirliği ve dayanışması, bu toprakların geleceği için hayati önem taşır. Şikayet etmek yerine, bu değerleri korumak ve daha ileri taşımak için çalışmalıyız.
Türk ordusu, bu milletin bağımsızlık ve güvenlik kalesidir. Asırlardır dünya tarihine damga vuran kahramanlıklar, disiplin ve cesaretle dolu bir miras bırakmıştır. Bugün Türk Silahlı Kuvvetleri, yalnızca milletimizin değil, mazlumların da güvencesidir. Dünyanın en köklü ordularından biri olan Mehmetçik, savaş meydanında gösterdiği azim ve insanlıkla tarih boyunca örnek olmuştur.
Her şeyden şikayet etmek kolaydır. Ancak sahip olduklarımızın kıymetini bilmek, şikayet yerine sorumluluk almayı gerektirir. Bugün özgürce konuşabiliyorsak, özgürce inancımızı yaşayabiliyorsak, bu bir lütuf değil; atalarımızın fedakarlıkları sayesinde kazandığımız bir hak ve onurdur. Bunu kaybetmemek için uyanık olmalı, birlik içinde hareket etmeli ve elimizdekilere sahip çıkmalıyız.
"Bu toprak, kanla yazılmış bir destan,
Ezanlar özgür, bayrağım al al yan.
Vatan aşkı can verirken de bir şan,
Biz ölsek de baki kalır bu iman."
Sevgili Türkiye’m,
Sana yazıyorum. Her nefes alışımda, her sabah gözlerimi açtığımda hissettiğim o derin sevgiyi anlatmak için sana yazıyorum. Senin gökyüzünde dalgalanan bayrağına, minarelerinden yükselen ezanına, sokaklarında oynayan çocuklarına… Her şeyine bir kez daha aşık olduğumu anlatmak için.
Biliyor musun, bazen insan vatanını sever ama bunun ne kadar derin bir duygu olduğunu fark edemez. Ben de öyleydim belki. Ama bir şehit haberi geldiğinde, bir gazinin gözlerindeki gururu gördüğümde, bir çocuğun bayram sabahında coşkuyla giydiği bayramlıklarını izlediğimde… İşte o zaman damarlarımdaki kan, yalnızca bir insanın değil, bir milletin taşıdığı kan olduğunu hatırlıyorum.
Sen benim için bir toprak parçası değilsin, Türkiye’m. Sen, geçmişim, bugünüm ve yarınımsın. Senin topraklarında uyuyan atalarım, gözyaşıyla yoğrulan hikayeler, dualar ve mücadeleler var. Çanakkale’de Mehmetçik’in destan yazdığı o anlar, siperlerden yükselen tekbirler… İşte bunların hepsi, bir insanın kalbinde ne kadar sevgi ve gurur taşıyabileceğini öğretiyor bana.
Bazen danışanlarım bana soruyor, "Hayatta mutluluğun kaynağı nedir?" diye. Cevabım hep aynı: "Köklerinle gurur duymaktır." Çünkü köklerin, seni var eden şeydir. Eğer bir insansan, bir yere, bir millete, bir geçmişe ait olmanın verdiği huzuru bilmelisin. İşte sen, benim köklerimsin Türkiye’m.
Sana baktığımda gördüğüm şey, yalnızca tarih değil. Geleceğimizi, çocuklarımızı ve onların da bayrak altında güvenle yaşayacağı günleri görüyorum. Ve bu düşünceyle nefes almak, bana her gün yeniden yaşama gücü veriyor.
Bazen, "Bunca acı, bunca zorlukla nasıl başa çıkıyorsun?" diyorlar. Cevabım basit: Sen varsın Türkiye’m. Senin için güçlü olmalıyım. Çünkü sen, bana insan olmayı, sevmeyi, fedakarlığı ve direnmeyi öğrettin. Sen bana, vatan aşkını öğrettin.
Şimdi bu satırları yazarken gözlerim doluyor. Ama bu gözyaşları hüzünden değil; sana duyduğum derin sevdanın birer işareti. Rabbim seni korusun, seni güçlendirsin. Ve bizi sana layık evlatlar eylesin. Sana olan sevgim, bu can bu bedende olduğu sürece hep sürecek, Türkiye’m. Çünkü sen, benim için yalnızca bir vatan değil; bir sevdanın adısın.
Sonsuz hürmet ve sevgiyle,
Türk miletinin bir evladı olarak…
- Psikolog Hüseyin Özyavuz