Günümüzde dijital dünya ile kurduğumuz yoğun ve sürekli bağlantılar, bizleri farkında olmadan toplum içinde "NPC" (Non-Player Character) yani “oyunda oyuncu olmayan karakterler” gibi hareket eden bireyler haline getiriyor olabilir mi? NPC terimi, özellikle video oyunları dünyasından gelir ve bu karakterlerin belirli roller içinde kısıtlı ve otomatik hareket ettiklerini ifade eder. Ancak bu kavramı modern insan yaşamına uyarladığımızda, dijital çağın hızla gelişen yapısında bizlerin de zamanla iradesizce programlanmış bireyler gibi hareket etmeye başladığımızı fark edebiliriz. Peki, bu nasıl oluyor? Ve psikoloji bu dönüşüm hakkında bize ne söylüyor?
Teknolojinin Etkisi: Otonomi ve Bilinç Arasında
Teknoloji ve sosyal medyanın günlük yaşantımızdaki etkisi her geçen gün artıyor. Telefonlar, bilgisayarlar, sosyal medya platformları... Bu araçlar üzerinden sürekli bir bilgi akışına maruz kalıyoruz ve bu bilgi yoğunluğu, aslında özgür düşünce ve bilinçli seçimler yapma kapasitemizi etkiliyor. Birçok insan, gün içinde dijital dünyada gezinirken, farkında olmadan aynı tekrarlayan hareketleri yapıyor: Sabah uyanınca ilk iş sosyal medyaya bakmak, gün boyunca haber sitelerinde gezinmek ya da sürekli olarak dijital bildirimlerle meşgul olmak. Bu noktada, insanlar kendi seçimlerini yapıyor gibi görünse de, aslında algoritmaların sunduğu içeriklere bağımlı hale geliyor.
Psikoloji açısından baktığımızda, bu tür bir davranış kalıbı “otomatik pilot” moduna geçmek olarak tanımlanabilir. Daniel Kahneman'ın “Düşünme, Hızlı ve Yavaş” kitabında ortaya koyduğu gibi, insan beyni iki farklı düşünce modunda çalışır: Sistem 1 hızlı, sezgisel ve otomatiktir; Sistem 2 ise daha yavaş, bilinçli ve mantıklıdır. Dijital dünyada geçirilen zamanın büyük bir kısmı Sistem 1'in hakim olduğu bir süreçtir. Yani, insanların birçok kararı, düşünmeden, hızla ve çevresel faktörlerin etkisiyle otomatik olarak alınır. Bu, bireylerin çevrimdışı hayatta da bilinçli seçimler yapmalarını zorlaştırabilir ve onları adeta birer "NPC" gibi yaşamaya yöneltebilir.
Sosyal Medya ve Kişisel Farkındalık
Sosyal medya algoritmalarının kullanıcıların davranışlarını ne kadar yönlendirdiği üzerine yapılan çalışmalar, bireylerin düşünce ve hareket özgürlüğünün nasıl sınırlandığını gösteriyor. Örneğin, insanlar sosyal medyada karşılaştıkları içerikleri sorgulamak yerine hızla tüketme eğilimindedir. Bu süreçte, çoğu kişi kendini ifade etme, özgün düşünme ve yaratıcı kararlar alma yetisinden yoksun hale gelebilir. Her bir "beğeni" ya da "paylaşım" insanları ödül sistemiyle motive eder ve zamanla insanlar bu sistemin dışına çıkamaz hale gelir.
Bu noktada psikoloji devreye girer ve "kondisyonlama" kavramını açıklamaya başlar. B.F. Skinner’ın ortaya koyduğu davranışsal kondisyonlama teorisi, insanların belli bir ödülle sürekli olarak belirli davranışları tekrarladıklarını gösterir. Sosyal medyadaki “beğen” ve “paylaş” butonları, bu bağlamda sürekli bir ödül sistemi sunar. Yani, insanlar farkında olmadan bu mekanizmalara bağımlı hale gelir ve dijital platformların sunduğu bir döngü içinde kaybolurlar. Bu süreçte, bireyler kendi duygularını, ihtiyaçlarını ve hedeflerini göz ardı ederek, sosyal medyanın sunduğu hazır kimliklere ve davranış kalıplarına yönelirler.
Kollektif Bilinç ve Kimlik Kaybı
Psikoloji, bireylerin kimlik inşasında çevrelerinin büyük bir rol oynadığını savunur. Carl Jung’un "kolektif bilinçdışı" kavramı, bireylerin içsel kimliklerinin toplumsal yapıdan nasıl etkilendiğini vurgular. Bugünün dünyasında ise bu kolektif bilinçdışı, büyük ölçüde dijital dünyanın kalıplarıyla şekilleniyor. Sosyal medya, bireylerin kimliklerini ve benlik algılarını toplumsal normlara göre şekillendirmelerine neden olabilir. Jung’un teorisine göre, bireyler kendilerine özgü bilinçlerini kaybedebilir ve dijital ortamda sunulan kimliklere boyun eğebilirler. Bu durumda, insanlar kendi kimliklerinden uzaklaşarak, adeta birer "NPC" gibi programlanmış davranışlar sergiler.
Dijital çağın sunduğu bu gerçeklik, bireylerin “kendini gerçekleştirme” ihtiyacını da köreltebilir. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en üst basamakta yer alan kendini gerçekleştirme, bireylerin potansiyellerine ulaşmalarını ve özgün bir hayat yaşamalarını ifade eder. Ancak sosyal medyanın etkisiyle insanlar, sadece toplumun onayladığı kimlikleri ve davranışları benimseyerek bu ihtiyaçlarını göz ardı edebilirler.
Farkındalık ve Bilinçli Seçimler
Tüm bu etkilerle başa çıkabilmek için bireylerin dijital dünyada ne kadar vakit geçirdiklerini ve hangi davranış kalıplarına hapsolduklarını fark etmeleri gerekiyor. Bu noktada, psikolojide sıkça bahsedilen mindfulness (bilinçli farkındalık) kavramı büyük önem taşıyor. Mindfulness, bireylerin anı farkında olarak yaşamalarını, otomatik davranışlardan sıyrılmalarını ve bilinçli seçimler yapmalarını sağlar. Günümüzde dijital dünyanın getirdiği hızlı yaşam temposunda, bu farkındalık yetisi kaybolmaya yüz tutuyor.
Dijital dünyada bilinçli bir şekilde var olmak, bireylerin yalnızca tüketici değil, aynı zamanda üretici olabilmeleriyle mümkün. Sosyal medya ve internetin sunduğu içerikleri sorgulamak, eleştirel düşünmek ve kendi içsel sesine kulak vermek, bu noktada birer anahtar niteliğinde. Ancak bu şekilde insanlar dijital dünyanın "NPC" karakterlerinden biri olmaktan kurtulabilir ve kendilerini yeniden bulabilirler.
Dijital Çağda Kendimizi Yeniden Tanımlamak
Dijital dünyada adeta "NPC" karakterler gibi yaşamaya başlamamız, teknolojinin sunduğu rahatlık ve kolaylıkların bir yan etkisi olarak görülebilir. Ancak, insanın asıl potansiyeli, bilinçli kararlar alabilmesinde ve özgünlüğünü koruyabilmesinde yatar. Dijital araçlar ve sosyal medya, hayatımızın her alanına derinlemesine nüfuz ettiğinde, insanlar arasında farkındalık kaybı ve monotonlaşma gözlemleniyor. Sürekli tekrarlayan algoritmalar ve hazır kalıplar, insanları düşünmeden, sadece birer takipçi olmaya yönlendiriyor.
Burada esas mesele, teknolojiyi nasıl kullanacağımız sorusuna dayanıyor. Teknoloji, doğru ve bilinçli bir şekilde kullanıldığında, bireylerin yaratıcılığını, öğrenme hızını ve sosyal ilişkilerini geliştirebilir. Ancak, bu araçların yanlış ya da bilinçsizce kullanımı, bireylerin kimliklerinden uzaklaşmasına, kolektif bilinçdışında kaybolmasına neden olabilir.
Bireyler olarak, dijital dünyanın dayattığı bu tekdüzelikten sıyrılmak için, bilinçli farkındalık ile hareket etmeliyiz. Bir an durup "Ben ne yapıyorum?" ya da "Bu benim gerçekten seçtiğim bir yol mu?" diye kendimize sormalıyız. Kendi yaşamımızın kahramanı olmak, bizi sadece tüketen bireyler olmaktan çıkarıp, yaratıcı, üretken ve bilinçli bireyler haline getirecektir. Bilinçli farkındalık (mindfulness), bu süreçte bize rehberlik edebilir ve otomatikleşen davranışlarımızın farkına varmamıza yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, her birimizin birer oyuncu karakter olma potansiyeli varken, algoritmaların ve toplumsal beklentilerin etkisiyle birer NPC'ye dönüşmekten kaçınmalıyız. Kendi hayatımızın dizginlerini elimize almalı, özgünlüğümüzü korumalı ve dijital dünyada bilinçli bir yer edinmeliyiz. Çünkü asıl özgürlük, düşünme ve hareket etme özgürlüğümüzdür, ve bu özgürlüğü dijital dünyanın sınırlarına bırakmak, bizi gerçek potansiyelimizden alıkoyabilir.
Okuduğunuz için Teşekkür ederim.
- İnstagram: @psyavuz