İçişleri Bakanlığı, Dernekler Genel Müdürlüğü (DERBİS) verilerine göre, 2025 yılı Haziran ayı itibarıyla Türkiye genelinde toplamda 101.198, Kocaeli'de ise 3.266 dernek bulunmaktadır.
Türkiye’de son yıllarda adeta mantar gibi çoğalan bu dernekler, sivil toplumun zenginleştiğini değil de, yozlaştığını göstermektedir.
Elbette genelleme yapmak istemem. Gerçekten samimiyetle çalışan, toplumun yararını gözeten dernekler de var. Onları tenzih ediyorum. Sözüm onlara değildir.
Eskiden bir dernek kurmak, ekseriyetle belli bir idealin peşinden gitmekti; şimdi ise kimi zaman hibe kapısı, kimi zaman siyasete giriş, kimi zaman bürokrasiye geçiş köprüsü işlevini görmektedir.
Ülkede tabiri caizse tam bir “dernek enflasyonu” yaşanıyor. Sayı ve gürültü çok, içerik boş, faaliyet yok.
Haliyle bu enflasyonist ortamda görünüşte örgütlü ama içerikte teslimiyetçi bir anlayışın hakim olduğu tıpkı sarı sendikacılık gibi, sarı dernekçilik ortaya çıkmıştır.
Dernekler geçmişte, hakkını arayamayan işçinin sesi, sesi kısılan kadının yoldaşı, toprağına sahip çıkan köylünün örgütüydü. Şimdilerde ise pek çoğu tabela dernekleri olmaktan öteye geçemiyor.
Bu dernekler bağımsız, sivil toplum kuruluşu gibi görünürler ama iktidarların gölgesinde hareket ederler. Toplum adına değil de, iktidarlar adına pozisyon alırlar.
Adında “kültür", "halk”, “dayanışma”,"yaşatma", “özgürlük”, hatta “kamu yararı” bile geçen bu derneklerin bazılarının ne hakla, ne de başka bir şeyle ilgileri vardır. Onların dertleri başkadır.
Bu ülkede birde kamu yararına çalıştığı iddiasında olan dernekler de var. Derneğin ismindeki "kamu yararına” ibaresi, çoğu zaman sadece tabelada kalır. Hele ki bazı derneklerde, " kamu” dedikleri şeyin kim olduğu, “yarar” dedikleri şeyin ise kime yarar sağladığı oldukça şüphelidir.
Bu derneklerin sosyal medya hesaplarına bakın: Her karede bir vali, bir belediye başkanı, bir milletvekili ve bir emniyet müdürü ile çekilmiş fotoğraflarla sürekli protokolde boy gösterirler. Halk inisiyatifi gibi görünürler ama kapalı kapılar arkasında gücün aparatı haline gelerek, gücün yanında, onlarla saf tutarlar.
Günümüzde derneklerin çoğu, kendi varlığını sürdürmeyi amaç edinmiş yapılar hâline gelmiştir. Misyon yok, vizyon yok, faaliyet yok ama tabela var, başkan var, hatta bazen protokolde ön sıra bile var! Çünkü dernekçilik, kamusal faydayı önceleyen bir araç olmaktan çıkıp, kişisel ikbalin basamağına dönüşmüştür.
Bu sarı dernekçilik düzeni, gerçek sivil toplumun önünü tıkamaktadır. Çünkü iktidarlar, bağımsız ve eleştirel yapılarla değil, kendi eliyle oluşturduğu “makul” ve “yumuşak” derneklerle çalışmayı tercih ederler.
Sivil toplumun temel gücü, bağımsızlığından gelir. Dernek, vakıf ya da platform hiç fark etmez; halk adına, haktan yana konuşur ve gerektiğinde ise iktidarlararın yaptığı yanlışlıklara demokratik karşı bir duruş sergiler.
Velhasıl kelam, gerçek dernekçilik halkla birlikte, halk için yapılan bir iştir. Ne bir koltuk savaşıdır, ne de bir tabela süsüdür. Dernekçilik dayanışmadır, örgütlenmedir, hep birlikte karar alma kültürüdür. Kısacası, demokrasinin mahalleye inmiş halidir.
Selam ve saygılarımla.
Yorumlar
Kalan Karakter: