Eski Türkiye'de adalet ve hukuk tam olmasa da ağır aksak işliyordu, polise, askere, savcıya,hakime tam olmasada bugüne nazaran bir nebze daha fazla güven duyuluyordu.
Ahlak, vicdan, etik, adalet gibi kavramlar ne yazık ki şimdilerde önemini artık yitirir hale gelmiştir.
Ülkem ve şehrim adına üzülüyorum, dertleniyorum, liyakatsız ve işinin ehli olmayan, seçilmiş ve atanmışlar o kadar çok ki, bu neviden kişleri belli makamlarda görünce umutsuzluğum ve karamsarlığım bir kat daha artıyor.
Yapılan bazı atamalarda, görevde yükselmelerde ehliyet, liyakat, sadakat üçlüsünün yerine sadece sadakatın öncelendiği bir anlayış bürokrasiye hakim olmaya başlamıştır.
İnsanların yüzü gülmüyor, bir dokun, bin ah işit, misali doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilme cesaretini gösterebilenler nerdeyse kalmadı.
Arz, talep döngüsü ve piyasa ekonomisi koşullarında çıkarcı bir anlayışla hayat önümüzden akıp gidiyor.
Ama şunu da unutmamak lazım, hukuk bir gün size de lazım olabilir gerçeğini hiç aklınızdan çıkarmayın derim.
Nerdeyse hepimizin elinde bir cep telefonu var. Bazen birilerini telefonla aradığımızda, o kişiye ulaşamadığımız da "aradığınız numaraya şu anda ulaşılamıyor, daha sonra tekrar arayınız "diye operatör şirket sizi uyarır ya, benim durumum tam olarak böyle bir şey.
Bu gün itibari ile tam bir yıl oldu. Kocaeli Emlakçılar Odasının hukuksuzlukları ile ilgili bizzat, CİMER ve Kocaeli İl Ticaret Müdürlüğü kanalıyla Ticaret Bakanlığına somut bilgi ve belgeleri de ekleyerek çeşitli konularda şikayetlerde bulundum. İddialarımın müfettişlerce soruşturulması gerekirken ,tarafsızlık ilkesine aykırı bir şekilde taraf olan kurum personeli tarafından yüzeysel ve bir çok konu araştırılmadan, araştırma ve ön inceleme yapılarak dosya sürüncemede bırakılmıştır.
Müfettişler tarafından soruşturma yapılmas taleplerim göz ardı edildi. Ne hikmetse bir türlü müfettiş gönderilmedi. Görünmeyen bir güç Kocaeli Emlakçılar Odasını sanki koruyor diye düşünmeye başladım. Eski Milli Türk Talebe Birliği Başkanı olan şimdilerde Ticaret Bakanlığı ,Esnaf, Sanatkârlar ve Kooperatifçilik Genel Müdürü Sayın Taha Enes Şener'ede inandığı ve temsil ettiği değerleri de hesaba katarak mail ve CİMER'den başvuru yaptım isede, maalesef bundan da bir sonuç alamadığım gibi tarafıma toptancı bir anlayışla adli makamların yolu tavsiye edilerek israrla soruşturma açmaktan imtina etmişlerdir.
Siyasal ve popülist İslamın bürokraside geldiği nokta ve yansıması bu olsa gerek.
Baktım yine olmuyor bu sefer Tahir Başkan marifetiyle eski Vali Seddar YAVUZ' a ulaşarak derdimi anlattım ve dilekçemi sundum. Vali Bey bu kez birde kendi imzasıyla müfettiş talep etti.
Heyhat bugüne kadar ne müfettiş geldi, ne cevap verildi, ne arayan, ne de soran oldu.
Ortada Kocaeli Emlakçılar Odası ve üst yapılanmaları KESOB, TESK ile ilgili bariz hukuksuzluklar, tesbitler, müşahadeler, mülahazalar ve değerlendirmeler var, ama maalesef bu tesbitlere karşı en ufak bir kınama ve uyarma cezası bile uygun görülmedi. Şikayetlerim sümen altı edildi, edilmeye de hala devam ediliyor.
Böyle bir adalet anlayışı olabilir mi? Tabiri caiz ise dağ fare doğurmuştur.
Hukuk yozlaşır, kanun kozlaşır, adalet sözde kalır, güven sarsılır, inanç azlaşır, sabır tükenir, adaletin kestiği parmak artık acıtır hale gelirse, insanlar bu sefer kendi adaletini kendisi aramaya başlar.
Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner.
Teşbihte hata olmaz halk arasında meşhur bir söz vardır. Ananı ‘öpen’ kadı ise, kimi kime şikâyet edeceksin?.. Bugün ülkedeki durum bu! Ağnadınız mı?” Benim durumum tam da böyle, rivayet odur ki Selahaddin-i Eyyûbi devrinde vezirlik ve kadılık yapan Bahaüddin Karakuşî isimli bir devlet adamı varmış. Karakuşî, kadı olarak sadece yanlış değil hep abuk sabuk hükümler verirmiş. Karakuşî’nin verdiği bu tuhaf hükümlere de ‘’Hükm-ü Karakûşî’’ denirmiş. Bu yüzden hukuk dünyamızda abuk sabuk verilen kararlara ‘’Hükm-ü Karakuşî’’ denir. Bizim şikayetlerimizden tam bir hükmi Karakuşi denilebilecek nevinden bir hüküm ortaya çıktı.
Kime niyet, neye kısmet,bazen, alınan bir kararla kara aklanır, Bazen de bir kararla, hukuk karalanır.
Askeri terminolojide üstlerinden gelecek DÖN emrini duymamak için özel kuvvet personelinin bazen ölümün üstüne yekten yürümek diye tabir edilen bir şekilde telsiz kapatma jargonları vardır.
Yakında bende bu misal telefonlarımı kapatacağım.
Greenpeace aktivistlerinin yaptığı gibi şiddetsiz,doğal, demokratik tepki ve eylemlerle hak arayışımı sürdürmeye devam edeceğim.
Bakarsınız bir gün Ticaret Bakanlığının kapısına kendimi zincirlemişim.
Belli mi olur belki ulusal haber kanallarında beni izlersiniz.
Bakalım mevlam neylerse güzel eyler.
Gün doğmadan neler doğar bilinmez.
Bindik bir alamete, gidiyoz kıyamete!
Allah sonumuzu hayır eylesin.
Sağlıcakla kalın...