Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın sözü halk arasında çok fazla dillendirilen bir atasözüdür.
Bazı insanlar kendi çıkarlarını ön planda tutarak, suya sabuna dokunmazlar ve kendilerine bir zarar gelmediği için herhangi bir tepki vermekten kaçınırlar.
Yani diğer bir deyişle kötülük yapan insanlara engel olmazlar. Kötü insanların hem bireysel hem de toplumsal olarak verdikleri zararlara ses çıkarmazlar ve kendi çıkarlarını korumaya çalışırlar.
Genelde ülkemiz insanı toplumsal sorunları dile getirmekten ve tartışmalara girmekten kaçınarak suskun kalmayı tercih ederler.
Özellikle şimdilerde bürokrasi de ki atamalarda liyakat ve sadakat ikilisinin birlikte göz önüne alınmadığı ve denge-denetim mekanizmasının göz ardı dildiği, görevlendirmelerde sadakatin ön plana çıktığı bir dönemden geçiyoruz. liyakat ve sadakat bir birinden ayrılmayacak önemli iki unsurdur. Biri diğerinden öncelikli değildir.
Büyük devlet adamı Nizamülmülk, "Siyasetname" sinde; birlikte çalıştığı kişilerin sadakatini önceleyen yönetici, günü kurtarır, liyakatini önceleyen ise tarihte kalıcı izler bırakır demektedir.
Kutsal Kitabımız Kuranı Kerim'de "Allah size, emanetleri ehil olanlara vermenizi, insanlar arasında adaletle hüküm vermenizi emreder." (Nisa,58) ayeti kerimesi dinimizin liyakate ve adalete verdiği önemi göstermesi açısından güzel bir örnektir.
Sonuçta bu günlerde yaşananlar kader değil, yapılan yanlış tercihlerin sonucudur. Şu an gündemde olan Başkent Ankara örneğinde Bora Kaplan soruşturmasında yaşanan darbe-kumpas ve rüşvet iddialarının sebebi emanetlerin ehil ellere teslim edilmemesi ile bu atamalarda salt sadakat ilkesinden hareketlerle bu makamlara yapılan atamalardır.
Dün Başkent Ankara'da 7 Polisin tutuklanmasından yola çıkarak olanların sonuçları itibari ile liyakat ve sadakat ile denge-denetim mekanizması arasında dengeye fazla dikkat edilmediği gerçeği karşımıza çıkmaktadır.
17/25 Aralık ve 15 Temmuz hain darbe sürecinden hiç mi ders almadık!
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığı ile hareket eden insanlar Cengiz Aytmatov'un "Gün Olur Asra Bedel" adlı eserindeki hikayede anlatıldığı gibi zamanla öz benliğini yitirerek kimliksizleşir ve mankurt olurlarmış.
O zaman mankurt olmamak için ne yapmalıyız.
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın dememeliyiz.
Bize dokunmayan yılanın bir gün bize de dokunabileceği gerçeğini her daima aklımızdan çıkarmamalıyız ve haksızlıklara karşı sessiz kalmamalıyız.
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır, hadisi şerifinde olduğu gibi önce insan olmanın gereği haksızlıklar karşısında susmamalıyız.
Yorumlar
Kalan Karakter: