Bu yazımda, herkesin söyleyeceği çok şeyi olan, çok zor bir konu üzerinde birkaç söz söylemeye çalışacağım. İnsan, geçmişini zaman zaman hatırlaması, mutlulukları ile sevindiği kadar, üzüntüleriyle de barışık olması gerekmez mi? Her insan belli bir hayat sürecinin içerisinde haksızlığa uğramış, gereksiz yere üzüntü ile baş başa bırakılmış olabilir. “Geçmişimdeki bir olayı hiç unutamıyorum” diyerek, ya hayıflanan ya da üzülen, Ah! çeken birilerini mutlaka görmüşsünüzdür etrafınızda. Diyorum ya geçmişimizdeki bir olay karşısındaki haksızlığınız konu. Yani şuan daha çok hayat yaşamış, tecrübe edinmiş birisiniz artık, o güne dair. Ama yine de affedemiyorsunuz, canınız çok acımış veya çok zaman üzüntünüz geçmemişti. Tamam da, bu konuda çok güzel bir söz hatırladım şimdi. “Affetmek geçmişi değiştirmez ama geleceğinizin önünü açar”
Affetmek bir yanlışı silmek değil, affettiğimiz kişiyle aramızdaki benzerliği keşfetmektir. Affetmek unutmak değildir, geçmiş unutulmaz, unutmamalıyız da, ama geçmişte yapılanların yıkıcı etkisini ortadan kaldırmaktır. Affederek o kişiye kendimizi daha büyük hissettirerek onu kendinize karşı borçlu kılmayız. En önemli husus ise; diğer insanın affedilince özür dilmesini, değişmesini ve bizim istediğimiz gibi olmasını beklememeliyiz. Zira herkes kendinin yaptıklarını kontrol edebilir başkalarının seçimlerini kontrol edemez. Affetmek zaman içinde yavaş yavaş gelişen bir süreçtir. Affetmek öfke ve intikama yapılan yatırımdan vazgeçmektir.
Affeden, kendini yiyip bitirmek ya da kişiye bedel ödetmek yerine, var olan enerjimizi kendimizi geliştirmek için kullanmamızı sağlar. Tüm bunlardan dolayı affedersek geleceğimizin önü açılır, bizi daha mutlu edecek haklı başarılara, sevdiklerimize götürecektir.
Geçmişinde kalan geleceğine bakamaz. Affetmek, eğer kul hakkı ise var zaten. Ama geçmişindeki haklılığını her zaman hatırlayıp, affetmek yerine kendi EGO’sunu şişirmek kişiye bir şey kazandırmayacaktır. Bence affeden kazanacak, yaşadığı dersten hem kendi hem affedilen fayda görecektir. Bu hem sevap hem bir dua hem de insanlar arasında yakınlaşma, barış sağlayacaktır. Peki affetmesek ne olur?
Sürekli bir güçsüzlük, acizlik duygusu içinde oluruz. Kendimizi sık sık kurban ilan edebiliriz.
Çaresizlik yakınmalarımız hep değişik objeler aracılığıyla gündeme gelir.
Zira tüm onları yapan "kötü kişi " olacağı için biz otomatik olarak "iyi kişi" konumunda oluruz.
Affetmediğimiz sürece içimizde derinlerde devamlı bir haddini bildirme arzusu, intikam duygusu, gurur, kıskançlık, pişmanlık, kendimizi hep haklı gösterme çabası, zannedilen bir reddedilmişliğin incinmişliği, sevgisizlik, affedemeyeceğine inanma, öbür kişinin mutluluğunu istememe gibi negatif duygular içeresinde olunur. Yani affetmesen rahat mı olacaksın zannediyorsun? Affetmediğimiz kişi her gece aklına takılacak, mutsuzluklar süre gelecek belki de psikolojik sorunlar ortaya çıkacaktır. Pek tabii ki bu senin de canını sıkmaya devam edecektir.
Affetmediğimiz kişi her gece aklımıza takılacak, mutsuzluklar süre gelecek belki de psikolojik sorunlar ortaya çıkacaktır. Kaldı ki, affetmediğimiz kişi o kadar da suçlu değildir. Kendince haklı nedenleri vardır.
Ne mi yaptık bu yazı ile? Hep affet dedik, affeden kazanır dedik, affeden iki kere kazanır dedik, daha huzurlu daha başarılı daha halden anlayan paha biçilmez bir yaşam dersi verir dedik.
Şimdi sıra sizde, ister haklı olduğunuz ve her geçen gün hatırladığınızda içinizi acıtmaya devam eden olaydaki haklılığınızın teslim edilmemesi olayı devam ettiği sürece, kin ve intikam yatırımınıza devam edin, ya da bir EGO oyunu olan affetmeyi seçin.
Karar sizin, kazanan tarafta olmanız ümidiyle.
Sevgi ve saygılarımla…
Çok guzel bir yazi olmus emeginize saglik tesekkurler.